Gözcüyü kim gözlüyor: Kentukiler

Kültür/Sanat Haberleri —

"Kentukiler" kitabı

  • Arjantinli yazar Samantha Schweblin’in Kentukiler adlı kitabı bireylerin kendi arzularıyla kendi hayatlarını teşhir etmelerini ve başkalarının buna olan merakını ele alıyor.

BİLGE AKSU

Jeremy Bentham 18. yüzyılda Panopticon kavramını icat ederken muhtemelen tek yönlü ve gerçek bir öneri sunuyordu iktidarlara. Sosyal hayattan izole edilecek mahkumların nasıl gözetim altında tutulacağına ilişkin, ilk bakışta ürkütücü ama belli bir perspektifte mantıklı bir çıkıştı bu. Tam ortasına konduracağımız gözetleme kulesi sayesinde, daire biçiminde tasarlanmış hücrelerin tamamı görülecek ve mahkumlar izlendiklerini bildikleri için otokontrol mekanizmalarını geliştirecekti. Tabii mesele felsefe olunca, en dümdüz anlam bile belirgin bir katman taşıyor. Burada da hücrelere konulan çift pencere ve arkadaki aydınlık sayesinde öne düşen gölge metaforu falan var. Oraları şimdilik geçelim.

Söz konusu kavram daha sonra başta Foucault olmak üzere çok sayıda kişinin ilgi alanındaydı. Fakat 21. yüzyılın tuhaf toplumu oluşmadan önce bazı kurgulara da konu oldu. Yüzüklerin Efendisi’ndeki Sauron’un gözünden 1984’teki Big Brother’a kadar uzanır bu liste. Hatta internetin yaygınlaştığı döneme denk gelen ve sonraları hatırlamak dahi istemediğimiz Lost dizisindeki ambarlar ve bir karaktere verilen Jeremy Bentham ismini hatırlamakta fayda var. Bunlardan en çok Orwell’ın büyük ağabeyi ele alındı tabii. Hatta buradan yola çıkılan gerçek modellemelerin olduğu dahi konuşuldu.

Truman Show’lar, BBG evleri

Fakat 1984’le birlikte son yüzyılın en popüler distopyalarından birinin, Cesur Yeni Dünya’nın da bu hususta söyleyecekleri vardı. Bu iki kitap, gelecek modellemeleri bakımından sürekli karşılaştırılır malum. Kimine göre yaşadığımız gidişat, Big Brother benzeri bir otoriterliği getirmeye adayken kimine göre Cesur Yeni Dünya’nın kendiliğinden razı olunan kontrol mekanizmaları yarışı kazanacaktı. 1984’teki gibi tam kapasite baskıcı bir rejimdense, Huxley’nin yarattığı evrendeki Soma benzeri maddelerle uyutulacağımıza dair inanç ilk bakışta bana da daha makul görünüyor.

Bentham’ın Panopticon kavramı da haliyle çok fazla dönüşüm geçirdi. Önce TV’yi kast ederek Sinopticon kavramını türettiler. Yani çoğunluk oturup belli bir azınlığı gözetleyecekti. Epey de sürdü bu furya. Truman Show’lar, BBG evleri yaratıldı. Ama insanların birilerini gözetleme ihtiyacı olduğu kadar, kendilerini gösterme arzusu da vardı. Bu da bizi en yeni terime, Omnipticon’a götürdü. Yani herkesin herkesi, bile isteye gözetlediği bir sistem. Sosyal medyanın paylaşım çılgınlığı, selfie kültürü, TikTok, Twitch gibi platformlar da buna hizmet eder hale geldi.

Distopyalar çağının ruhu

Yakın dönemdeki fenomen dizilerden Black Mirror, çoğu bölümünde bu kavrama gönderme yaparak anlatı yapısını şekillendirdi. Distopyalar çağının ruhuna uygun biçimde, son derece karanlık, umut kırıntısından yoksun ve kasvetli hikayelerle, tüketim ve paylaşım toplumunun geldiği yeri bize özetlemeye çalıştı. İlk sezonun ikinci bölümü “15 Million Merits” bunun en iyi örneklerinden. Burada, gün boyu pedal çevirerek enerji üreten ve karşılığında jeton benzeri puanlar kazanan kullanıcılar, kapalı bir platformun içinde yaşamlarını sürdürüyordu. Akşamları paydos ettikten sonraysa, odalarının tamamını kaplayan ekranlara bakarak yaşamlarını sürdürmek zorundaydılar. İstemedikleri bir görüntüyü ya da reklamı, belirli bir jeton karşılığında geçme hakları vardı. Fakat yeterli jetonunuz olmadığında, gözünüzü kapatmanız dahi kabul edilmiyordu. Kitlelerin birbirini gözetleme ve değerlendirme çılgınlığına dair, son derece karamsar ve çarpıcı bir işti bu.

Kentukiler

Can Yayınlarından bu sene çıkan Kentukiler adlı kitap bana tüm bunları hatırlattığı için böyle uzun bir giriş yapmak zorunda kaldım. Arjantinli yazar Samantha Schweblin’in orijinal dilinde 2018’de yayımlanan kitabı, bireylerin kendi arzularıyla kendi hayatlarını teşhir etmelerini ve başkalarının buna olan merakını ele alıyor. 1978 doğumlu Schweblin, birçok kitabıyla Booker listelerine aday gösterilmiş ve bazı başka ödüller almış. Geleceğe yönelik takip edilmesi gereken biri.

Kitabın anlatı yapısı ilk bakışta zorlayıcı. Teknik olarak çoklu anlatıcı kullanılması ve bölümlerin kısa kısa yazılması okuma hızını olumlu yönden etkilese de, karakterlerin dünyasına girmekte pek kolaylık sağlamadığını söyleyebilirim. Ayrıca, dünyanın çeşitli yerlerinden çok sayıda karaktere eşit biçimde yer verilmesi sebebiyle, takibi de zor. Okurken bu açılardan önlem almakta fayda var.

Kitaba adını veren Kentukiler, aslında peluş oyuncak hayvanlar. Karga, tavşan, köstebek, ejderha gibi çok sayıda seçenek mevcut. Sistem iki parçada kurgulanmış. Bir yanda bu peluş oyuncakları satın alarak kendi hayatını teşhir edenler, diğer yanda bir tablet üzerinden, oyuncaklardaki kamera sayesinde olup biteni gözetleyenler. Sistem, oyuncağı alıp kurulum yaptığınız esnada sizi rastgele bir tabletle eşleştiriyor ve artık onunla birlikte yaşamaya başlıyorsunuz. Farklı ülkeler için anında çeviri desteği de mevcut. Ola ki sıkılır da sizi gözetleyenle cevap beklemeksizin konuşmak istersiniz diye.

Anlatıdaki kilit karakter Alina. Kendisi Sven adlı bir performans sanatçısıyla birlikte yaşıyor. Sahip olduğu kentuki, karga biçiminde bir oyuncak. Başlarda yalnızca tuhaf bir merak olarak ortaya çıkan bu deneyim, zamanla onun masum sayılmayacak arzularını da açığa çıkarıyor. Kentuki günün birinde yaklaşıp memesine dokununca, ilk olarak irkilse de Alina, kendi isteğiyle ona erotik gösterimler sunmaya başlıyor. Elbette bu mesele, rıza dahilinde gerçekleştiği sürece hala masum sayılabilir. Fakat bilmediğimiz şey, onu izleyenin kim olduğu. Nitekim finalde karşılaştığımız bilgilerle, bu eylemin belirgin sonuçlarının olabileceğini hep birlikte görüyoruz.

Yeni dünyanın ilk anarşistleri

Schweblin, yaratmaya çalıştığı bu evrende gündelik ayrıntıları epey iyi işlemiş. Kitabın geneline yayılan gizli bir mizahi yön var. Huzurevinde aktive edilen oyuncağın ortamdan sıkılıp kendini havuza atarak intihar etmesi örneğin, kayıtlara geçen bir vaka. Ya da mesela oyuncak sahibi bir kadının sevgilisinin, habire evden ve kadının cüzdanından bir şeyler çalması ve her şeyden habersiz oluşu… Aynı zamanda bu yeni furyaya ilişkin fırsatlar ya da başkaldırılar da incelikle aktarılmış. Kuzey ülkelerinden birinde “Kentukilere Özgürlük!” sloganıyla örgütlenen bir oluşum mevcut. Sağda solda başı boş gezinen oyuncakları toplayıp özgürleştiren bu kişiler, yeni dünyanın ilk anarşistleri. Elbette tatsız olaylar da yaşanmıyor değil. Kentuki teknolojisini bir gelir kapısına dönüştüren Peru’lu Grigor’un şahit oldukları içler acısı. Bir çiftlikte tavukların arasına atılan oyuncak bir yana, Brezilya-Venezuela sınırında bir çocuk kaçırma vakasına dahi rastlıyoruz. Gözetleyenlerin kim olduğunu bilmemek başlı başına bir dert. Enzo adlı karakter, Luca adlı oğluna eğlensin diye bu oyuncaklardan almış ama karşıdaki herif pedofili hastası biri çıkıyor. Söylenecek söz yok.

Schweblin’in bu kurgusu belirli açılardan zayıf bir anlatı olsa da, çağrıştırdığı felsefi zemine istinaden şans verilmesi gereken bir iş. Mitolojik anlatılardan Gyges Yüzüğü hikayesini de düşündürüyor. Bir çobanın ele geçirdiği tılsımlı yüzük sayesinde görünmezliği keşfetmesi sonucu ahlaki çöküntü yaşamasını anlatan bu hikaye, hiç kimsenin görmediği anlarda neler yapabileceğimize ilişkin sorular soruyor. Bütün dinler tarihinin ortak imgesi olan, yaratıcı tarafından gözetlendiğimiz bilgisi, ahlaki yönden hepimizi kontrol altında tutmaya dönük bir anlatı. Zaten bu sebeple, kafası çok da çalışmayan inançlı kesim, ateistlerin her türlü kötülüğü yapmaya meyilli olduğunu iddia eder durur. Buna göre insanlar, gözlem altında olmadıkları her an sınırsız bir kötücüllüğün etkisi altında olacaktır.

Kentukiler’in bu meseleyi ele alışı, kilit karakter Alina ve sevgilisi Sven etrafında olup bitiyor. Satın alarak rıza verdiğiniz kişinin sizi gözetlemesi, her zaman iyi bir fikir olmayabilir. Ve daha kötüsü, gözetleyenleri gözetleyen başkaları da bulunabilir. Bu kısmı ayrıntılı anlatmak, kitabı okumayı düşünenler için hoş olmayacağından burada kesiyorum. Fakat bireyselleşen bir dünyada, insanların sorumluluk altına girecekleri evcil hayvanlardan dahi imtina edecekleri bir geleceği tasarlamak fena fikir değil. Neticede bu oyuncaklar, yalnızca belli aralıklarla şarj edilmesi gereken cihazlar. Sevimli görüntüleri ve başka biri tarafından kontrol edilen hareketleri sayesinde, bireylerin yalnızlık duygularını azaltacak cinsten tasarımlar. Kedinin kumuyla, köpeğin kakasıyla uğraşmak dahi istemeyenler için, yakın gelecekte makul bir çözüm olabilir. Elbette gözetleyenin kim olduğunu düşünmeyecek kadar rahat ve güvenli bir yaşam sürüyorsanız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.