Güven krizini derinleştiriyor

Sezai Temelli

Sezai Temelli

  • DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, AKP’nin barışa dair beklentilere yanıt vermemesinin, yalnızca siyasi bir duruş değil; aynı zamanda güven krizini derinleştirdiğini söyledi.

ERDOĞAN ALAYUMAT /İSTANBUL

DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, 10. Yargı Paketi’nin siyasi tutsaklara yönelik yapısal adaletsizlikleri gidermekten uzak olduğunu belirterek, “Toplumsal barış, yalnızca söylemlerle değil; cesur, adil ve somut adımlarla inşa edilir” dedi.

İktidarın “yargı reformu” başlığıyla Meclis gündemine taşıdığı 10. Yargı Paketi, muhalefet cephesinde yeniden hukukun araçsallaştırıldığı eleştirilerini beraberinde getirdi.  Paket, 31 Mayıs’ta Meclis Adalet Komisyonu’na sunuldu. AKP ve MHP, yapılan tüm itirazlara rağmen pakette DEM Parti’nin ve muhalefet partilerin taleplerine yer vermedi. Komisyon'da hazırlandığ ışekliyle geçen paket, bugün Meclis Genel Kurulu’nda görüşülüyor. Özellikle siyasi mahpuslara yönelik infaz rejiminde bir iyileşme yapılmaması, aksine zaten yıllardır tahliyeleri zorlaştıran sistemin devam ettirilmesi tepkilere neden oldu. Tutsaklar, hali hazırda ayrımcı infaz uygulamaları, keyfi yargı kararları ile İdare ve Gözlem Kurulları gibi cezaevi içi engeller nedeniyle tahliye süreçlerinde ciddi mağduriyet yaşıyor. 

Daha ne kadar zorlaştırılabilir?

Gazetemize konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, siyasi tutsakların tahliyesinin zaten oldukça zor bir süreç olduğunu hatırlatarak, “Ayrımcı infaz yasaları, antidemokratik mevzuat, hukuk dışı yargı kararları ve insancıl olmayan infaz rejimiyle birlikte siyasi mahpusların tahliye edilmesi, başlı başına bir engeller yumağına dönüşmüş durumda. Tahliyeye hak kazananlar bile, bu kez ‘İdare ve Gözlem Kurulları’ adı verilen bir tür engel mekanizmasına takılıyor ve infazları yakılıyor. Mevcut zorlukların üzerine ne kadar daha eklenebilir, doğrusu kestiremiyorum” dedi. 

Çözüm odaklı değil

Paketin sürece dair toplumsal beklentilere cevap veren bir içeriğe sahip olmadığını belirten Temelli, eleştirilerini şöyle sıraladı: “AKP’nin daha önce çıkardığı ve yargı alanındaki sorunları derinleştiren, ayrımcı ve antidemokratik düzenlemeleri sürdüren paketlerin bir devamı niteliğinde. AKP’nin toplumsal beklentilere dair iyi niyetli bir adım atmaması, sürekli olarak bildik tekliflerle karşımıza çıkması, bir mesaj vermekten öte, aslında bir duruşa işaret ediyor. Bu tavır, iktidarın hala Kürt meselesinde çözüm odaklı ve kapsayıcı bir yaklaşımdan uzak olduğunu; toplumsal barış konusunda ise samimi ve bütüncül bir niyete sahip olmadığı algısı yaratıyor. Özellikle böyle bir dönemde, yargı reformu gibi kritik bir başlıkta demokratikleşme yönünde bir adım atılmaması, iktidarın şimdilik barış sürecine dair olumlu bir mesaj verme niyetinde olmadığını gösteriyor.”

Umutları zayıflatıyor

Bu tablonun Kürt sorununun demokratik çözümüne dair umutları zayıflattığını kaydeden Temelli, “Sonuç olarak, 10. Yargı Paketi, siyasi mahpusların durumunu iyileştirmemekte ve mevcut adaletsizlikleri sürdürmektedir. Bu durum, Kürt sorununun çözümüne dair umutları daha da zayıflatmakta ve toplumsal barışa dair beklentileri karşılamamaktadır” şeklinde konuştu. 

Söylemler yetmiyor

“Sıra artık AKP’nin, sürece dair söylemsel açılımlarını, somut adımlarla desteklemesinde” diyen Temelli, şöyle devam etti: “Bugün Kürt sorununun demokratik yollarla çözümüne dair beklentiler daha görünür hale gelmişken, AKP'nin yargı reformu gibi alanlarda bu süreci güçlendirecek cesur ve kararlı adımlar atması gerekmektedir. Ortaya konan diyalog dili ve demokratikleşme vaatleri, yerini gerçekçi pratik adımlara bırakmalıdır. Aksi, hem toplumsal barışa yönelik umutları törpüler hem de halkın iktidarın çözüm iradesine dair güvenini zedeler. Dolayısıyla AKP’nin barışa dair beklentilere yanıt vermemesi, yalnızca siyasi bir duruş değil, inandırıcılık sorunu yaratmaya müsaittir. Toplumsal barış, yalnızca söylemlerle değil; cesur, adil ve somut adımlarla inşa edilir. AKP’nin barışa dair beklentilere yanıt vermemesi, yalnızca siyasi bir duruş değil; aynı zamanda iktidarın inandırıcılığını sorgulatan ve toplumsal güven krizini derinleştiren bir tutum haline gelir.

Yargı iktidar kontrolünde

Türkiye’deki yargı sisteminin siyasi iktidarın kontrolüne girmesinin, muhaliflerin sistematik olarak kriminalize edilmesinde etkili olduğunu belirten Temelli, yargının/adaletin siyasallaştığını kaydetti. Ayrımcı yasalar ve siyasi davalardaki ayrımcı infaz politikalarının muhaliflerin sistematik bir şekilde kriminalize edilmesini yasal bir norm haline getirdiğini kaydeden Temelli, şunları dile getirdi: “Bu durum, yalnızca bireysel hak ihlallerine yol açmakla kalmamış; aynı zamanda Türkiye'nin siyasal katılım düzeyi ve demokratik çoğulculuk kapasitesi üzerinde de uzun vadeli tahribatlar yaratmıştır. Yargı kurumlarının bağımsız denetim mekanizmaları olmaktan çıkarılarak yürütmenin bir aracı haline getirilmesi, bu sorunun temelini oluşturmuştur. Sulh Ceza Hakimliklerinin kurulması ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısının değiştirilmesi gibi düzenlemeler, yargının siyasallaşmasına zemin hazırlamış; muhaliflere yönelik tutuklama ve cezalandırma süreçlerinde bu yapılar etkin bir şekilde kullanılmıştır.” 

Tercih değil zorunluluk

Önceki tüm yargı reformlarının özellikle Kürtler başta olmak üzere muhaliflerin sistematik biçimde kriminalize edilmesini kolaylaştırdığını belirten Temelli, bu durum siyasal katılımı ciddi şekilde zedelediğini söyledi. Temelli, şöyle konuştu: “Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi siyasetçilerin yıllardır süren tutukluluk halleri, yargının siyasallaşmasının somut ve çarpıcı örneklerindendir. Yargının siyasallaşması ve muhaliflerin sistematik biçimde kriminalize edilmesi, demokratik çoğulculuğun erozyonuna neden olmuştur. Farklı görüşlerin ifade ve temsil edilmesi zorlaşmış, bu da demokratik sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesini engellemiştir. Ayrıca, yargı kararlarının siyasi iktidarın çıkarlarına hizmet etmesi, hukukun üstünlüğü ilkesini zedelemiş ve toplumda adalet duygusunun aşınmasına neden olmuştur. Şimdi, kurumsallaşması gereken şey; adalet, demokrasi, barış ve toplumun tüm kesimleri için huzur olmalıdır. Bu kritik eşiği aşmak, sadece bir tercih değil, Türkiye’nin geleceği için bir zorunluluktur” dedi. 

Hukuki güvence şart

Yargının bugüne kadar taraflı ve bağımlı bir pozisyon alarak, Kürtler başta olmak üzere tüm muhaliflerin üzerinde adeta Demokles'in kılıcı gibi sallanıp durduğunu ifade eden Temelli, şunları söyledi: “Sayın Abdullah Öcalan’ın asrın çağrısı ve ardından PKK’nin 12. Kongre kararı, Türkiye’nin demokratikleşme süreci için tarihi bir fırsat sunmaktadır. Bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için demokratik siyasetin önünün açılması, demokratik siyaset hakkının tanınması ve bu hakkın sağlam bir hukuki güvenceye kavuşturulması şarttır. Toplumun tüm kesimlerinin kendini özgürce ifade edebildiği, farklı kimlik ve inançların eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşayabildiği bir demokratik düzenin inşası, yalnızca Kürt meselesinin çözümüne değil, Türkiye’nin genel demokratikleşme sürecine de katkı sağlayacaktır. Bu sürecin başarıya ulaşabilmesi için de tüm siyasi aktörlerin ve toplumun geniş kesimlerinin sürece aktif katılımı ve destek vermesi gerekmektedir.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.