Halklar ve işgalciler: Dağlık Karabağ, Filistin…

Aykan SEVER yazdı —

  • Muhalefete yaşama izni vermeyen, Söyüdlü bölgesinde altın madenine karşı çıkan köylülere zulüm etmeye devam eden rejim bu kadar fütursuzca davranma cesaretini nereden alıyor acaba? Bu sorunun kısa yanıtı: 3. Dünya Savaşı’nın Bakü lehine yarattığı konjonktür.
  • Netanyahu yönetimi şimdilerde Filistinlilere dönük on yıllardır uygulanan şiddetin bedelini İsrail halkına karşı da faşistleşerek ödetiyor. Bu normal, TC de böyle. Her iki ülkeden de insanların kaçmaya çalışması tesadüf olmamalı.

Dağlık Karabağ’da yaşayan 120 bin civarı Ermeni 12 Aralık’tan bu yana Azerbaycan’ın ablukası altında, son haftalarda insani yardımların geçişine de izin verilmiyor. Bölgede elektrik, yakıt, gaz, yeterince yiyecek ve ilaç yok. Geçtiğimiz haftalarda İsrail’den bir kere daha silah ikmal eden TC destekli Aliyev hanedanlığı Dağlık Karabağ( Artsakh) ve Ermenistan’a dönük yeni işgal hazırlıklarına girişti. Muhalefete yaşama izni vermeyen, Söyüdlü bölgesinde altın madenine karşı çıkan köylülere zulüm etmeye devam eden rejim bu kadar fütursuzca davranma cesaretini nereden alıyor acaba? Bu sorunun kısa yanıtı: 3. Dünya Savaşı’nın Bakü lehine yarattığı konjonktür.

Rusya ile AB’yi kafa kafaya getiren NATO, AB için gaz ve petrol temininde yetersiz kaldığı gibi dört katı oranında pahalılıkla ABD’den Avrupa’yı gaz teminine zorunlu kıldı. Hatta bu gazın kaya gazı falan olduğu “çevreciler”ce hemen unutuldu. Rusya’dan alınmaya devam edilenler ve Kuzey Afrika’dan temin edilenler yetmedi. Arap ülkeleri istenilen kıvama bir türlü gelmedi. Geriye Azerbaycan’ın kaynakları ve burası üzerinden Orta Asya’dan Avrupa’ya akacak gaz ve petrol kaldı. O yüzden Aliyev hanedanlığı ne yaparsa yapsın kimse üzümün çöpü armudun sapı falan demiyor. (Hatta Aliyev diktatörlüğü alabildiğine cesaretlenmiş vaziyette, Fransa’da olan gösterilerle ilgili laf sarf edebiliyor.) Doğal olarak Bakü yönetimi de bu elverişli zemini işgalleri büyütmek için kullanmaya çalışıyor. Ayrıca Aliyev yönetimince elde edilen her avantaj Batılı politikacılar tarafından önce İran’a sonra Rusya’ya karşı kazanç hanesine yazılıyor.

Geçtiğimiz günlerde ABD’de dışişleri bakanları düzeyinde Ermenistan ve Azerbaycan yönetimleri “barış” görüşmeleri için bir araya geldi. Bu görüşmeler sırasında Azerbaycan saldırılarıyla 4 Ermeni askeri daha öldü. ABD Dışişleri Bakanı Blinken üç gün süren görüşmeler sonrası yaptığı açıklamada kısmi ilerlemeden bahsetti ancak saldırıları görmezden geldi. Görüşmeler öncesi Artsakh’da yaşayan 120 bin Ermeni için “bu bizim iç işimiz” deyip güvenlik garantisi vermeyi reddeden yaklaşıma ses çıkarmayınca elbette bu sonuç  da “normal”. ABD’deki görüşmelerde gerçekte -en azından Ermenistan halkları lehine- bir ilerleme olmadığının işaretiyse ABD’nin Erivan elçisinin açıklamalarına yansıdı; K. Kvien Karabağ’daki Ermeniler’in Azerbaycan kontrolünde güvenli bir biçimde yaşayabileceklerini iddia etti. Dolayısıyla bu zeminde Erivan yönetimine dayatılan “barış” anlaşmasının onurla bir ilgisinin olamayacağı açıktır.

Bölgedeki sorunlarla bağlantılı olarak gündeme gelen Zengezur Koridor’unun açılması meselesi ise tamamen Türk emperyalizminin Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya uzanma arayışlarının yansımasıdır. TC, Ukrayna’da Rusya’ya karşı hareket ederek bu ve benzeri cephelerde  Batı’nın desteğini alma arayışında. Ancak bu, TC açısından riskler barındıran ve sınırların zorlandığı bir oyun. Vilnus’taki NATO zirvesi bu başlıkta da bazı gelişmeler açığa çıkarabilir.

Rusya ise Ukrayna savaşının arattığı zeminde görece zayıfladı. Doğrudan askeri gücünü kullanmaksızın oyun kurmakta zorlanıyor. İşi diplomasiye havale ediyorlar ancak bu konuda da etkisi savaşın öncesinden uzak.

Orta Doğu’da ise işgalciliğin çıplak bir biçimde hükmettiği iki coğrafya var. Biri bölünmüş Kurdistan diğeri Filistin. İsrail doğuşundan itibaren geliştirdiği işgalci ve saldırgan politikalarla coğrafi olarak büyüyerek bugünlere geldi. Her gün şu ya da bu gerekçeyle adeta açık hava hapishanelerinde yaşamaya mahkum ettiği Filistinlileri değişik yöntemlerle katlediyor. Epey önce Netanyahu eski ABD başkanlarından B. Clinton’un ağzından da doğrulandığı üzere Filistinlileri “insan” olarak görmüyor. Şimdi neo-faşist ortaklarıyla bu çok daha kolay olmalı.

Şair Hasan Hüseyin “Kandan kına yakılmaz” demiş ancak bırakın kına yakmayı bununla gelecek inşa etmeyi bile önüne koyanlar var. Netanyahu yönetimi şimdilerde Filistinlilere dönük on yıllardır uygulanan şiddetin bedelini İsrail halkına karşı da faşistleşerek ödetiyor. Bu normal, TC de böyle. Her iki ülkeden de insanların kaçmaya çalışması tesadüf olmamalı.

Uluslararası güçler ise hep aynı. ABD, İsrail ne yaparsa yapsın onu yalnız bırakamayacak kadar Tel Aviv’le iç içe ola geldi. Son şiddet dalgasında yine Netanyahu’nun yanında durdular. Biden yine de Taliban’la bile işbirliğini içine sindirebilen pragmatizminin kudretiyle  “iki devletli çözüm” lafı ederek aciz görünümlü Filistin yönetiminin gönlünü almayı bildi. 

İran’ın Şanghay İşbirliği Örgütüne dahil olmasıyla Orta Doğu’da daha etkin olması beklenen Çin de Filistin’le ilgileniyor. Arap ülkelerinin görece etkisiz kaldığı bu süreçte Rusya ve İran da Filistin meselesine yatırım yapıyor ve elbette 3. Dünya Savaşı bağlamında “olgu” araçsallaştırılıyor. Zaten kimse kendinde olmayanı özgürlük, “demokrasi” gibi değerleri başkasına veremeyeceği gibi vaat edemez de.

Peki “insansız” coğrafyalar isteyen, direniş gördüklerinde “ayrılıkçı, terörist, bölücü” laflarını esirgemeyen  egemenler karşısında tekrar tekrar insan olduğumuzu ispatlamaya çalışmanın gerçekten bir karşılığı var mı?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.