Hatay’da eğitim ve sağlık enkazı

Dosya Haberleri —

Hatay, Defne/Foto:AFP

Hatay, Defne/Foto:AFP

Depremin en fazla etkilediği kentlerden olan Hatay’da sağlık ve eğitim hakkına erişimde sorunlar sürüyor. Yaşanan kriz sonrası ortaya çıkan tablo çözüme kavuşturulması gereken bir acil durumu ortaya koyuyor. Hatay Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Sami Reyhan ve Eğitim Sen Hatay Şube Başkanı Özgür Tıraş konuya ilişkin sorularımızı yanıtladı:

  • Dr. Sami Reyhan: "Yaşamını yitiren arkadaşlarımızın yeri hala doldurulabilmiş değil. Şu anda ASM’lerde çok fazla hemşire ihtiyacı var. Normal şartlarda 130 personelin olması gerekirken şu anda 60 personelle çalışıyoruz. Kent geleninden söz edecek olursam bu eksik çok daha fazla."
  • Özgür Tıraş: "Depremden önce Antakya’da öğrenci sayımız 120 bin bandındaydı. Depremden sonra 70 binlere düştü. Hatay’ın acilen özel afet bölgesi ilan edilmesi gerekiyor. Burada yaşayan dezavantajlı öğrenciler ve öğretmenler desteklenmeli; her şey normal algısından vazgeçilmeli."

ERDOĞAN ALAYUMAT

Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen etkileri bölgede yıkıcı bir şekilde devam ediyor. Kentte yaşanan en önemli sorunlardan başında sağlık ve eğitim haklarına erişim geliyor. Depremin ardından pek çok kamu hastanesi ya yıkıldı ya da ağır hasar aldı. Yıkılan hastanelerin yerine alternatifler yapılmazken ağır hasar alan hastaneler kısmen onarılsa da ekipman sorunu yaşıyorlar. Eğitim alanında sorunlar ise bir yıldır olduğu yerde duruyor. Resmi rakamlara göre 400 öğretmenin yaşamını yitirdiği kentte okulların önemli bir bölümü kullanılamıyor. Ulaşım sorunundan kaynaklı öğrenciler ve öğretmenler okula gidip gelmekte zorlanırken, öğrenciler konteyner okullara mahkum ediliyor. Bir okul binasını 4 okulun kullanmak zorunda olduğu bir ortamda Defne ilçesinde sağlam olan Selim Nevzat Şahin Anadolu Lisesi ise Hatay Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edildi. Konuya dair Hatay Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Sami Reyhan ve Eğitim Sen Hatay Şube Başkanı Özgür Tıraş ile konuştuk.

Depremden en çok etkilenen kentlerden biri de Hatay oldu. Depremzede bir sağlık emekçisi olarak bölgede sağlıkçı olmanın zorluklarını anlatabilir misiniz?

Dr. Sami Reyhan: Depremde 65 doktor; 300’ün üzerinde hemşire yaşamını yitirdi. Bunun dışında hayatta kalan yüzlerce sağlık çalışanı ya ailesinden ya da akrabalarından birilerini kaybetti. Yaşamını yitiren arkadaşlarımızın yeri hala doldurulabilmiş değil. Şu anda Aile Sağlığı Merkezleri'nde (ASM) çok fazla hemşire ihtiyacı var. Normal şartlarda 130 personelin olması gerekirken şu anda 60 personelle çalışıyoruz. Kent geleninden söz edecek olursam bu eksik çok daha fazla. Sağlık personellerinin işlerini sağlıklı bir şekilde yapabilmesi için uygun koşullar, çalışma ve yaşam alanı olması gerekir. Deprem bölgesindeki sağlık emekçileri olarak bu olanakların tümünden mahrum bir şekilde çalışıyoruz. Yıkılan ASM çalışanlarının tümü konteyner kentlerde görev yapıyor. Konteyner ASM’lerde bir doktor masası, bir muayene masası, bir paravan ve bir stetoskoptan başka bir şey yok. Aşı yapma, takip yapma, kan alma şansımız yok. Bu şekilde işimizi ne kadar yapabiliriz bilemiyorum. Bunun yanı sıra konteynerlerden her yere ulaşım olmuyor. Sağlık çalışanları ulaşımı kendi imkanları ile sağlamak zorunda kalıyor. Konteyner kent dışında ev bulmanız çok zor. Ev tutabilen sağlık çalışanları var ama sağlam kalmış yerler şehrin dışında kalıyor.

Depremden kaynaklı yıkılan hastanelerin yerine yenileri yapıldı mı? Ya da hasarlı olanlar tamir edildi mi?

Yıkılan hastaneler artık yok. Defne ilçesinde bir devlet hastanesi açıldı. Onun dışında Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi faaliyete başladı. Kentte bulunan özel hastanelerden sadece bir tanesi yeniden açıldı. Depremin ilk anlarında kurulan sahra hastanelerinden sadece Kocaeli Belediyesi tarafından açılan hastane kaldı; diğerleri kaldırıldı. Kocaeli sahra hastanesi de yakın zamanda kaldırılacak.

Konteyner kentlerde sağlık merkezleri yok mu? Kentte yaşayan yüzbinlerin sağlığa erişimi nasıl sağlanıyor?

Sağlığa erişime gelmeden önce ulaşımdan söz etmek gerekiyor. Kentte hala toplu ulaşım sorunu çözülebilmiş değil. Hastanelere ulaşımı sağlayan beş otobüs ve dolmuş hattı var ama seferler 2 saatte bir yapılıyor. Toplu ulaşım araçları bulunduğunuz yerden geçmiyorsa ve özel aracınız da yoksa ya yürüyerek ya da otostop çekerek gitmek zorundasınız. Geçenlerde bir hastam sadece bir aşı için saatlerce yol yürümek zorunda kaldı. Hastaneye ulaştığınızda bu sefer de hastane imkanlarında sorun yaşıyorsunuz. Konteyner kente gittiğimiz zaman ise sadece muayene etmeye çalışıyoruz onu bile tam anlamıyla yapamıyoruz. Diğer işlemleri yapacak malzememiz yok. 21 metre karelik konteyneri sağlık merkezi olarak kullanmamız bekleniyor ama bu imkansız.

Sağlık alanında yaşanan hak ihlallerinin boyutu nedir?

Sağlığa erişim hakkı kullanılamıyor. İstediğiniz zaman randevu alamıyorsunuz ya da hastanede tomografi çekilmeniz gerekiyor ama gittiğiniz hastanede MR yok. Tüm işlemlerinizi tek bir hastanede yapamıyorsunuz; başka hastanelere gitmeniz gerekebiliyor. Bir hastalığın teşhisi için hasta şehir dışına çıkmak zorunda kalıyor. Kanser hastalarının tedavi olabileceği bir yer yok. Hasta bir işlem için hastaneye geldiğinde aynı gün içinde işlemlerini bitiremiyor. Tabip Odası olarak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama sistem oturmadığı için rutin sağlık taramaları mümkün olmuyor. Bizim hastaya hastanın bize ulaşmasında zorluklar yaşanıyor. Tarama yapmak için gereken malzemelerde de eksiklerimiz var. Yıkılan ASM’lerde görevli personeller konteyner kentlerde görev yapıyor. Hastanede ya da başka yerlerde çalışan sağlık çalışanlarıyla anlaşıp eksikliği o şekilde gidermeye çalışıyoruz. Hastane personeli 2 ya da 3 ayrı sağlık merkezinde çalışmak zorunda kalıyorlar.

Sağlık sisteminin yetersizliği toplum sağlığını nasıl etkiliyor? Depremden sonra kent genelinde toplum sağlığı ne durumda?

Depresyon vakalarında çok ciddi bir artış var. Barınma koşulları iyi olmadığı için solunum yolları hastalıklarında da artış söz konusu. Uzun dönemde beklediğimiz hastalıklar çok daha kötü. Kentte asbest sorunundan kaynaklı başta tiroit, akciğer, karın zarı kanserlerinde artış olmasını bekliyoruz. Asbest sorunu dışında bina enkazlarındaki elektronik eşyaların içinden çıkan ağır metallerden kaynaklı da hastalıklar gelişecek. Orta vadede cilt hastalıklarında da artış bekliyoruz.

Son bir yılda sözünü ettiğiniz sorunların çözülmemiş olmasının nedeni nedir?

Cumhurbaşkanının Hatay’da yaptığı açıklama bu sorunun cevabını veriyor. Sorunların çözümü için gerekli adımlar atılmadı. En basit örnek, yurttaşlara aşı yapmamız için soğuk zincir sağlayacak teçhizatın olması ve bunun takibinin yapılması lazım. Ancak Konteyner kentlerde aşı verme olanakları yok; Aşı Takip Sistemi (ATS) yok; buzdolabı olmadığı için oralara bu hizmeti verme şansı yok. Tabip Odası olarak İl Sağlık Müdürlüğü’ne birbirine yakın konteyner kentlerde sağlık merkezi açılması önerisi götürdük ama kabul edilmedi. Merkezi hükümetin ‘her konteyner kentte bir doktor’ bulundurma isteği olduğu için sağlık merkezinin açılmayacağını belirttiler. Bu şekilde sağlık hizmetleri ve sağlık personeli çok yetersiz kalıyor.

Son soru olarak kentteki sağlık sisteminden, sağlığa erişim noktasında yaşanan sorunlardan kaynaklı ölüm oranları nedir?

Verilere ulaşmakta sıkıntı yaşıyoruz. Hastalarım için sistemden sorgulama yaptığımda bile hemen bir uyarı çıkıyor; “Nüfus müdürlüğü bu taramayı neden yaptığınızı size sorabilir” diye. Böyle bir durumda Hatay’daki verilere ulaşmamız mümkün değil. Tabip Odası olarak kendi çabamızla ölüm oranlarının ne olduğuna dair araştırma yaptık. Araştırmamızın sonucunda sadece Hatay genelinde 130 bin insanın öldüğünü tespit ettik. Ama bu resmi bir rakam değil. Sadece kabaca yaptığımız araştırmalardan çıkan sonuç.

* * * 

20 okul konteynerde

Kentte yaşanan en önemli sorunlardan biri de eğitim. Deprem kentteki eğitim sistemini nasıl etkiledi?

Özgür Tıraş: Depremden en çok etkilenen illerin başında Hatay geliyor. 6 Şubat’ta büyük bir acı yaşadık. Her ev bir taziye evine döndü. Hepimiz ya aileden ya da akrabalarımızdan birilerini kaybettik. En çok etkilenenler de çocuklar ve gençler oldu. Bu anlamda öğrencilerimizin yaşadıkları travmayı atlatmaları için okullar iyi bir ortam. Orada çocuklar arkadaşlarını, öğretmenlerini görüyor, kendilerini güvende hissediyorlar. Sadece akademik değil aynı zamanda sosyal açıdan birçok duyguyu yaşıyorlar. Bu anlamda eğitimin normalleşmesi çok önemli.  Maalesef Hatay’da sağlıklı ve güvenli bir eğitim ortamı oluşturulmadı. Antakya ilçesinde yaklaşık 190 okul vardı ve bu okulların yarısı kullanılamıyor. Bir okul binasını bazen 4 okul kullanmak zorunda kalıyor. Antakya’da yaklaşık 20 okul konteynerde eğitim görülüyor.

Ulaşımın hala çözülmemiş olması öğrencileri okula gidip gelirken zorlamıyor mu?

Liselerde günde 8 saat ders veriliyor. Haliyle öğrenciler sabahın karanlığında okula geliyor; akşam karanlığında dönüyor. Bu büyük bir sorun. Akşam biz yetişkinler bile dışarı çıkmakta çekiniyoruz. Zaten hali hazırda kentte ulaşım sorunu çözülmemiş. Dolayısıyla eğitime erişim büyük bir sorun. Yaşadığımız bölge dezavantajlı öğrencilerin olduğu bir yer. Örneğin, iki öğrencimin her gün 7 kilometre yol gitmeleri gerekiyor. Diğer türlü öğrenci başına aylık bin 800 TL servis parası vermek zorundalar. Bu kadar geçim sıkıntısının olduğu bir yerde deprem kentlerinin devlet tarafından desteklenmesi gerekiyor.

Aynı şeyler eğitim emekçileri içinde geçerli. Bizler Antalya’da, İstanbul’da, Ankara’da, Artvin’de çalışan eğitim emekçileri ile aynı ekonomik ve özlük haklarına sahibiz. Milli Eğitim Bakanı 11 Eylül 2023’de Hatay’da eğitim ve öğretim yılını açtı. Buradaki mesaj “Hatay hazır” ama biz Hatay’ın hazır olmadığını biliyoruz. 11 Eylül’de açılan okulların bazılarında su olmadığını, bir taraftan eğitim öğretim devam ederken diğer taraftan çatıda onarım yapıldığını, bahçede moloz kamyonlarının çalıştığını gördük.

Böyle bir ortamda eğitim-öğretimin başlaması hem eğitim emekçilerinin hem de öğrencilerin üzerinde nasıl bir etki yarattı?

Burada sorun, eğitim-öğretimin başlaması değil depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bir tane bile okulun yapılmamış olması. “Bir yılda kalıcı konutlar yapacağız” diyen iktidarın şimdiye kadar onlarca okul yapması gerekiyordu. İnsanların Hatay’a dönmesi için eğitim sorununun çözülmesi gerekiyor.

Kent genelinde kaç okul yıkıldı, kaç okul ağır ya da orta hasarlı? Bu anlamda elinizde bir veri var mı?

Milli Eğitim Bakanlığı bize net bir bilgi vermiyor ama Antakya’da 190 okulun 90’ı şu anda kullanılamayacak durumda. Defne’de yakın zamana kadar 9 lise vardı ancak 3 tanesi kullanılamıyor. Diğer 3 tanesi de resmi devlet kurumları tarafından kullanılıyor. Eylül ayında yaptığımız girişimlerden sonra Hatay Valiliği ve Defne Kaymakamlığı’nın kullandığı okul binaları boşaltıldı. Ancak Selim Nevzat Şahin Anadolu Lisesi, Hatay Emniyet Müdürlüğü tarafından kullanılıyor ve ne zamana kadar kullanılacağı da belli değil. Bir anaokulu da İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün kullanımına açıldı. Resmi devlet kurumlarının hayatlarımızı kolaylaştırması gerekirken maalesef daha da zorlaştırıyor.

Peki sendika olarak yaptığınız bir itiraz var mı?

İtirazlarımızı defalarca dile getirdik. Hatay’da eğitim ve öğretim yılı başlamadan hem eğitim emekçilerinin hem öğrencilerin hem de velilerinin sorunlarına dair defalarca açıklamalar yaptık. Resmi kurumların artık çok hızlı bir şekilde okulları boşaltması gerektiğini gerekli yerlere bildirdik. Ancak bu itirazlarımız dikkate alınmadı.

Konteyner kentlerde nasıl bir eğitim veriliyor? Kurulan konteyner okulların kapasitesi nedir? Kaç öğrenci bu okullarda eğitim görüyor?

Konteyner kentlerin içinde birer okul kuruldu ama o okullar tamamen konteyner kentlere bağlı. Oralara dışarıdan kimse gelemiyor. Oralardaki öğrenciler hem travma yaşamış hem de farklı yerlerden geldikleri için uyum sorunu yaşıyorlar. Öğretmenler o konteyner kentlerde kalmadıkları için ulaşım problemleri ortaya çıkıyor. Örneğin, kent merkezinde olan bir okul 15-20 kilometre uzağa alındı. Durum böyle olunca öğretmenlerin gidiş gelişleri çok zor oluyor ve doğal olarak çok verim alınamıyor.

Burada görev yapan eğitim emekçileri de depremzede. Kentte yaşayan ve ataması yeni çıkmış eğitimcilerin koşulları nasıl?

Sendika olarak Milli Eğitim ile uzun süre görüşmeler yaptık. Hatay’a ilk etapta 4 bin 400 civarında öğretmen ataması yapıldı. Geçen sene Milli Eğitim her hafta bizden “Konteyner ihtiyacı var mı? Konteynerde kalmayı düşünen var mı?” şeklinde yazı istiyordu. Biz de Ağustos ayında Milli Eğitim yetkilileri ile görüşerek “11 Eylül’de okullar açılıyor. Bir hafta öncesinden öğretmenlerimiz de burada olacak” dedik. Onlar da bize “Biz bütün hazırlıkları yaptık” dediler. Ama öğretmenler geldiğinde maalesef konteynerlerin hazır olmadığını gördük. Yüzlerce eğitim emekçisi ortada kaldı. Daha sonra öğretmenler aileleri ile birlikte NATO çadır kampına alındılar. Buradaki çadır kampı koğuş sistemine sahip. Oraya giden eğitimciler 16 kişilik koğuşlarda eşleri ve çocuklarıyla bir arada kalmak zorunda. Tüm bu sorunlar yaşanırken yetkililer NATO çadır kampına yerleştirilen öğretmenler için “NATO çadır kampında kalan öğretmenlerimiz çok şanslı. Başka bir yere atamaları çıkmış olsaydı bu kadar fazla anı biriktiremezlerdi” dediler.

Eğitimde bu kadar sorun varken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorunların çözümü için attığı adımlar var mı?

Deprem yaşamış bir kenti düşünün ne yaparsınız? Eğitim-öğretim başlarken depremi yaşamış öğretmenlere, öğrencilere, velilere, psikoz sosyal destek sunarsınız. Ama bu yapılmadı. Burada her şey normal, her şey tıkırında algısı yaratılıyor. Halkı yanıltmaya dönük bir süreç yürütülüyor. Taleplerimize cevap verilmiyor. Kış ayındayız bazı okulların ısıtma sistemi çalışmıyor; bakanlıkla defalarca görüştük ama hiçbir sonuç çıkmadı.

Peki tüm bu bahsettiğiniz sorunlardan kaynaklı okula gelmeyen çocuk var mı?

Size şöyle bir sayı vereyim; depremden önce Antakya’da öğrenci sayımız 120 bin bandındaydı. Depremden sonra 70 binlere düştü. Defne ilçesinde 38 bin öğrencimiz vardı, şimdi 29 bin öğrenci geliyor. Sadece korktukları için değil; ulaşım sorunundan ve hayat pahalılığından kaynaklı da çocuklar okula gelmiyor. Tüm bu sorunların yanında okulu bırakan da çok fazla çocuk var. Bizim korktuğumuz sorunların en başında bu geliyor; yeterli önlemler alınmazsa okulu bırakan öğrencilerin sayısının gün geçtikçe artacağını düşünüyoruz.

Son olarak çözüm önerileriniz nelerdir?

Hatay’ın acilen özel afet bölgesi ilan edilmesi gerekiyor. Burada yaşayan dezavantajlı öğrenciler ve öğretmenler desteklenmeli; her şey normal algısından vazgeçilmeli.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.