Hem kayıplarını hem meydanlarını istiyorlar

Dosya Haberleri —

Cumartesi Anneleri/İnsanları

Cumartesi Anneleri/İnsanları

  • Tarih 27 Mayıs 1995, bir Cumartesi günü saat 12.00’da ellerinde fotoğraflarla bir grup anne İstanbul’un en işlek caddesi üzerinde bulunan Galatasaray Meydanı’nda oturuyor. Kimisi gözaltında, kimisi sokak ortasından kaçırılarak kaybedilmiş insanların yakınları olan bu annelerin tek talebi yakınlarının akıbetini öğrenmek ve sorumluların yargılanması. Bu talep 28. yılında hala güncelliğini koruyor.
  • Aileler hafıza mekanı olan Galatasaray Meydanı’nda 700. haftaya kadar toplanmaya devam etti. Ancak 700. haftada dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla yasaklandı. Meydana çıkan kayıp yakınları işkence edilerek gözaltına alındı ve haklarında davalar açıldı. Sadece kayıplarının akıbetini soran ve sessizce oturan ailelere, şimdilerde devlet tarafından o meydan işkence yapılıyor.
  • Kimi çevreler bu direniş biçimini pasif bulsa da aileler sürdürmekte kararlı. Haftalardır Galatasaray Meydanı’nda yaşananların toplumsal çevreler tarafından yeterince destek bulmaması ailelerin eleştirdiği bir başka konu. Yaptığımız sohbetlerde çoğunun söylediği söz, “Herkes bu direnişe gelip destek verebilir. Bunun için bir çağrı yapmamıza gerek yok” oluyor.

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

Tarih 27 Mayıs 1995, bir Cumartesi günü saat 12.00’da ellerinde fotoğraflarla bir grup anne İstanbul’un en işlek caddesi üzerinde bulunan Galatasaray Meydanı’nda oturuyor. Kimi gözaltında, kimi sokak ortasından kaçırılarak kaybedilmiş insanların yakınları olan bu annelerin tek talebi yakınlarının akıbetini öğrenmek ve sorumluların yargılanması. Bu talep 28’inci yılında hala güncelliğini ve ısrarını koruyor. Devletin muhalifleri hedef aldığı ve sindirmeyi amaçladığı zorla kaybetme, 90’lı yıllarda sistematik hale gelmişti. Hasan Ocak'ın 21 Mart 1995'te gözaltına alınması ve 58 gün sonra işkenceyle öldürülmüş bedeninin Kimsesizler Mezarlığı'nda bulunmasıyla yıllarca sürecek olan mücadelenin ilk adımı atıldı. Artık Galatasaray, gözaltında kaybedilenlerin akıbetinin sorulduğu bir yer haline dönüşmüştü. Yakınları kaybedilenler her Cumartesi Galatasaray Meydanı’ndaki eyleme dahil oluyorlardı. Gözaltında kayıplar listesi büyüyor, eylemde taşınan fotoğrafların sayısı her geçen gün daha da artıyordu. Kayıp yakınları kaybedilme öykülerini paylaşıyor, sorumlulardan hesap soruyordu.

Galatasaray Meydanı

Çığ gibi büyüyen bu direnişi sabote etmek isteyen devlet ilk hamle olarak Galatasaray Meydanı’na “kayıplar otobüsü” denilen bir otobüs getiriyor. Ailelerin yanına park edilen otobüsten anonslar yaparak gözaltında kayıp diye bir şey olmadığını, kayıpların yasa dışı örgütlere katıldığı anlatılır. Aileler, devletle iş birliği yapmaya davet edilir. Kayıplarının akıbetinin peşine düşen, polise, savcılıklara ve devlet yetkililerine defalarca başvurmalarına rağmen tek bir cevap alamayan aileler yapılmak isteneni biliyordu. Bu girişimden bir sonuç alamayan devlet, en iyi bildiği yola yani zorbalığa başvurur. 15 Ağustos 1998’de başlayan saldırılar, 13 Mart 1999 yılına kadar devam eder. Bu tarihler arasında devlet, Cumartesi Anneleri’ne 70 kez saldırır ve onlarca kişi defalarca işkence edilerek gözaltına alınır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise aileler, devletin saldırıları sebebiyle eylemlerine ara vermek zorunda kalır.

Cumartesi insanlarından Besna Tosun, Cumartesi Annesi Hanife Yıldız ile Galatasaray Meydanı’na yürüyor.

İnatla ve sabırla aynı yerde

9 yıllık aranın ardından 31 Ocak 2009'da Galatasaray yeniden direniş mekanına dönüşür. Geçen 9 yılda da kayıplarının akıbetini sormaktan vazgeçmeyen aileler gerek mahkemelerde gerek mecliste insan hakları komisyonlarına defalarca başvurur. Tüm başvuruların sonuçsuz kalması sonrası aileler Ankara’ya yürüme kararı alır. Kamuoyunda çok geniş yankı uyandıran bu yürüyüş sonunda devlet yetkilileri anneleri dinlemek zorunda kalır.

Katilleri bulundu cenazesi kayıp

2011’in 4 Nisan’ında dönemin AKP'li Başbakanı Tayyip Erdoğan, Cumartesi Anneleri’ni Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan ofisinde kabul ederek taleplerini dinler. Ailelerin arasında bulunan, 1980’de gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Kırbayır, Erdoğan’ın dikkatini çeker. Berfo Ana'nın hikayesini dinleyen Erdoğan, görüşme sonunda oğlunun kemiklerini bulma sözü verir. Berfo Ana oğlunun kemiklerini bulamadan yaşama veda etti ancak Meclis İnsan Hakları Komisyonu tarafından kurulan 8 kişilik araştırma heyeti Kırbayır’ın katillerine ulaştı. Yürütülen çalışmaların ardından hazırlanan 350 sayfalık raporda, Cemil Kırbayır’ın sorgulama esnasında Siyasi Şube Müdürü Mehmet Haytan, Zeki Tunçkollu, Tamer Alpen ve Selçuk Akyıldız tarafından işkenceyle öldürüldüğü ve cenazesinin de bu kişiler tarafından yok edildiği belirtiliyor. Kırbayır’ın kemikleri bulunmadı ancak katillerinin kim olduğu artık herkes tarafından biliniyor.

Türkiye’de süreç daha demokratik bir noktaya evirilmek yerine daha gerici ve ırkçı bir döneme evirildi. Rapora rağmen Kırbayır dosyası zaman aşımına uğradı ve devletin tozlu raflarına gönderildi. Bu gelişme kayıplara dair tüm bilgilerin devletin arşivlerinde olduğunun bir katını niteliğinde.