İnsan haklarını savundu, katledildi!

Haberleri —

Elçi’nin avukatlık yaptığı dönem, Kürdistan’ın en karanlık dönemlerinden biri. “90’lar” namlı, devlet birimleri ile beslediği kontra çetelerin cinayetleriyle anılan dönemde Elçi, hep mağdurların avuaktı oldu. Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bombalanması ve 26 kişinin böylece katledilmesi, Lice Davası, Temizöz ve Diğerleri Davası... Bu karanlık dönemin cinayetleri, katliamları, hak gasplarıyla ilgili bütün davaların önemli avukatlarından biri, Tahir Elçi’ydi.

90’lar, yıllar içinde güncellenmiş versiyonlarıyla devam etti. Kürt’ün taleplerine karşı vaatkar sözler eden iktidarlar dahi “Kürt öldürmenin konforundan” mahrum bırakmadı kendini. Elçi, çağdaşı katliamlarda da adalet arayışçısı oldu. Roboskî Katliamı ardından açılan davayı en etkin takip edenlerden biriydi. 

Türkiye’deki insan hakkı ihlallerinin mağdurlarını hem yerel mahkemelerde hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde savunan Elçi, Almanya’da ise Avrupa Hukuku Akademisi’nde (ERA) “uluslararası ceza hukuku ve ceza yargılaması” eğitimi aldı.

Diyarbakır Barosu’nun Yönetim Kurulu’na 1998 yılında giren Elçi, 2006’ya kadar Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Ayrıca Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Danışma Kurulu Üyesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Kurucular Kurulu Üyesi olan Elçi’nin, iki çocuğu var.


Baro hiç durmadı

Tahir Elçi ve 2012’den bu yana başkanlığını yürüttüğü Diyarbakır Barosu, Kürdistan kentlerindeki öz yönetim direnişleriyle ilgili de çalışmalar yapıyor, raporlar hazırlıyor, insan hakkı ihlallerine dikkat çekiyordu. Baro, Sur, Silvan, Nusaybin, Cizre gibi birçok merkezdeki mağduriyetler ile Ankara Katliamı gibi olaylara dair raporlar hazırlamış, açıklamalar yapmış, farklı kanallardan hak gasplarına dikkat çekmişti. Yine dünya ve Türkiye’nin insan hakları alanında çalışan örgütleriyle birlikte düzenlediği etkinliklerde Kürt sorununun etkin tartışılmasını sağlamıştı. 


Linç ve yakalama kararı

İnsan hakları ve Kürt sorunu alanlarındaki etkin çalışmaları dolayısıyla sıklıkla hedef haline de getirilen Elçi, son olarak, CNN Türk’te katıldığı Tarafsız Bölge programındaki “PKK terör örgütü değildir” sözleri nedeniyle ise bir linç kampanyasının hedefine dönüşmüştü. Yine aynı dönemde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Elçi’ye, “PKK propagandası yaptığı” gerekçesiyle soruşturma açmış; yeri yurdu, makamı belli Baro Başkanı hakkında bir de “yakalama kararı” çıkarılmıştı. Karar ardından gece 02:20’de Terörle Mücadele Şubesi polisleri tarafından Baro Başkanlığı’nda gözaltına alınan Elçi, Savcılık tarafından “adli kontrol” şartıyla ve yurtdışına çıkma yasağı konularak serbest bırakılmıştı.


‘Ahmet Kaya benzeri’

Bu linç dalgasını Elçi, “Ahmet Kaya’ya yapılanın bir benzeri” olarak tanımlamış ve Twitter’dan “CNN Türk’teki sözlerimiz nedeniye öldürme biçimiyle birlikte tehdit edenler: Sizden korkan sizin gibi alçak olsun” demişti.

Keza Elçi, bu tehditlere rağmen mücadeleden geri durmadı. Katledilmeden saniyeler önce, Diyarbakır’ın tarihi Dört Ayaklı Minare’sinin tahrip edilmesine ilişkin basın açıklamasını henüz bitirmişti. Tarihe, doğaya, insana, topluma yönelen düşmanlığa feryadını, ölüm tehditlerine rağmen, hem de sokakta sürdürüyordu.


PKK terör örgütü değildir!


Tahir Elçi’ye yönelen linç kampanyası, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu Tarafsız Bölge programındaki ifadeleri ardından başlamıştı. Peki o programda ne olmuştu?

14 Ekim’deki programa Elçi dışında MHP İstanbul Milletvekili Uygar Aktan, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, gazeteci Nevzat Çiçek ve hukukçu Rıza Saka da katılmıştı.

Elçi’nin “PKK terör örgütü değildir” dediği diyalog, şöyle başlamıştı:


Tahir Elçi: Ben tartışmanın bu noktaya gelmesinden büyük üzüntü duydum. Her nedense MHP’nin temsilcileri, bütün tartışmalarda konuyu temcit pilavı gibi buraya getiriyorlar. Neden sorun diyaloga, müzakereye, masaya geldi. Çünkü 30 yıl boyunca, 50 bin insanın yaşamını yitirdiği meselede, sizin ısrar ettiğiniz, tekrar oraya dönelim dediğiniz yöntemle çözülmedi.

Uygar Aktan: Çözüldü. O şekilde çözüldü. Bizim bu hükümete devrettiğimiz Türkiye, terörün neredeyse sıfıra indiği bir Türkiye’ydi.

T.E.: Çözülmedi, siz yanlış yerde arıyorsunuz. Bakın, sizi şok edici bir şey söyleyeyim: PKK bir terör örgütü değildir.

U.A.: İşte tamam, ne desek boş.

T.E.: PKK’nin bazı eylemleri terörvari, terör niteliğinde olsa bile...

U.A.: Binbir dereden su getiriyorsunuz terörist dememek için...

T.E.: Bir dur dinle, biz seni dinlemedik mi? PKK, silahlı, siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, toplumda çok ciddi bir desteği olan bir siyasal harekettir.

U.A.: Yani bu olacak şey mi ya? Bu olacak şey mi?

Ahmet Hakan: Ama bir dakika...

T.E.: Ahmet Bey, siz müdahale etmeyin, siz moderatörsünüz, tarafsızlığınızı koruyun. Tarafsız Bölge’de tarafsız kalın lütfen.

U.A.: PKK terör örgütü değildir dediği anda benim konuşacak bir şeyim yok...

T.E.: Devlet bir terör örgütü müdür? Hayır diyeceksiniz, hayırdır tabii ki... Peki devlet az mı terör eylemi işledi?.. 

U.A.: PKK devlet midir ya? PKK devlet midir?

T.E.: Siz devletin köyleri bombaladığını, 40 tane çocuğu öldürdüğünü bilmiyor musunuz?..

U.A.: PKK’yı bir terör örgütü olarak bütün resmi kuruluşlar niteliyor, terörist olarak.

T.E.: Ben nitelendirmiyorum, bence yanlıştır.

U.A.: Sizin nitelendirmenizin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok.

T.E.: Emin olun, Filistin Kurtuluş Örgütü de bir zamanlar terör örgütü olarak kabul ediliyordu. Kosova’daki ÇKS de terör örgütü  olarak görülüyordu.

U.A.: Boşuna yorulmayın. PKK terör örgütü değildir dedikten sonra bununla konuşabileceğim bir şey yok. 

T.E.: En temel hukuki kavramlara bile hakim değilsiniz. Suçların şahsiliği ilkesinden bile bihabersiniz. Bakın diyorsunuz ki, suç işliyorlar. Suçlar şahsidir kardeşim. 

U.A.: Siz neden bahsediyorsunuz? Siz neden bahsediyorsunuz ya? Saçma sapan bir noktaya geliyor bu iş. Ne demek kavramlara hakim değilsiniz. Siz terörün daha ne demek olduğunu bilmiyorsunuz. Bütün dünyanın terör olarak nitelendirdiği bir örgüte beni ilgilendirmez diyorsunuz, ondan sonra siz kavramlara falan hakim değilsiniz. Siz terörizmin tanımını biliyor musunuz? Terörvari diye literatürde böyle bir şey yok. Kim burada kavramlara hakim değil?

T.E.: Bakın bu şekilde siz bu meseleyi çözemezsiniz. Emin olun 40 yıl daha bu meselenin içinden çıkamazsınız.

U.A.: Yahu siz daha terör örgütünün ne olduğunu bilmiyorsunuz. Terör örgütü olarak tanımlamaktan bile imtina ediyorsunuz. 

T.E.: Sizin bu anlayışınız IŞİD gibi örgütleri de bu noktaya getirdi.

U.A.: Saçma sapan bir noktaya geldi. Bence siz bırakın bu işi.

T.E.: Yani siz diyorsunuz ki, 6 milyon nerde destekliyor? 6 milyon oy vermiş...

U.A.: Bir de hukukçu olacaksınız, terör örgütü değil diyorsunuz. 

Uygar Aktan’ın “Hiçbir şey konuşamazsınız, önce terörün terör olduğunu söyleyeceksiniz” minvalinde sözleri eşliğinde tartışmaya, bazıları başka siyasal geleneklerden gelen programın diğer konukları da katılıyor; hepsi “PKK terör örgütüdür” resmi ezberini meşreplerince tekrar ediyordu.

Paniğe kapılan moderatör Ahmet Hakan da programın sonunda seyircileri uyarmaktan geri duramıyordu: “PKK bir terör örgütüdür. İşte ABD’nin listesinde terör örgütü  olarak geçmektedir, AB listesinde terör örgütü olarak geçmektedir, bizim memleketimizde terör örgütü olarak geçmektedir. Tahir Elçi’nin görüşüdür o. Ona şiddetle itiraz edenler de oldu, sayın seyircilerimizin dikkatine.”

Ahmet Hakan, devlet aklıyla ters düşerim korkusuyla köşesinde de aynı konuyu işledi. Öyle bir panik ki, Doğan Grubu yazının ilgili bölümünü Hürriyet gazetesinin çıkmasını dahi bekleyemeden, önceki gün internet üzerinden dağıtıma soktu. Yazıda Hakan, Elçi’ye lüzumlu cevabın konuklar ve kendisi tarafından verildiğini ispata girişiyor, sözü “Ama Sabah gazetesi de vaktiyle şunları yazmıştı, onlara bir şey demediniz”e getiriyordu. Ee, devlet aklıyla ters düşmek, holding gazetecisinin kolay yapabileceği iş değildi ne de olsa!


Barış Elçi’sinin son sözleri...


Elçi katledildiğinde, Diyarbakır’ın tarihi sembollerinden Dört Ayaklı Minare’nin tahrip edilmesine ilişkin basın açıklamasını henüz tamamlamıştı. O açıklamada şunları söylemişti:

“Yıllar önce Afganistan’da Taliban güçlerinin Buda heykelini bombalama görüntülerini hep birlikte dehşet içinde izlerdik. Yine son birkaç yıl içinde IŞİD denilen o barbar grupların Palmira’da, Musul’da, Êzîdî yurdu Şengal’de o insanlığın tarihi birikimlerine yönelik suikastlarını, bombalamalarını hep endişe ve kederle izlerdik. Türkiye toplumu olarak hep şunu derdik: ‘Aman bunlar bizden uzak olsun’ Ne yazık ki çok kısa bir süre içerisinde bizim de tarihi eserlerimize ve değerlerimize yönelik benzer girişimler söz konusu oldu. 

Değerli arkadaşlar şu an içinde bulunduğumuz Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesi bölgesi, 9 bin yıllık geçmişe sahip. Bu alan içerisinde surlar, camiler, kiliseler ve daha başka tarihi yapılar bulunmaktadır. Hemen yanıbaşımızda bulunan, Diyarbakır deyince zihinlerimizde en çok canlanan ve sembolize olan Dört Ayaklı Minare’yi ne yazık ki iki gün önce şu anda gördüğünüz gibi ayağından vurdular. Arkadaşlarımızın elindeki dövizlerden göründüğü gibi şunu diyoruz: ‘Tarihi Dört Ayaklı Minare insanlığa sesleniyor; ‘Beni ayağımdan vurdular. Ne savaşlar ne felaketler gördüm ama böyle ihanet görmedim’ diyor bize. 

Bu yapı Anadolu’da örneği tek olan eserdir. Dünyada bunun bir örneği yoktur. Diyarbakır salnamelerine ve buradaki yazılamalara göre İslam’dan önce inşa edilmiş, tahminen bir çan kulesi gibi tasarlanmış ancak İslamiyet’ten sonra Akkoyunlu Hükümdarlığı döneminde Sultan Kasım tarafından inşa edilmiş ve bugüne kadar birçok felaketten sağ kurtulmuştur eser. Tarihi değerlerimize ve eserlerimize, bin yıllık insanlığın emeğine, birikimine, bu kadim şehre sahip çıkalım. Operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz ve bu amaçla bugün arkadaşlarımla birlikte buradan demokratik tepkimizi ifade etmek için buradayız. Bu davranışı, tarihe yönelik bu şiddet eylemini, tarihi bir değere yönelik bu suikasti ve saygısızlığı kınıyoruz. Tarihsel değerlerine sahip çıkmayan toplumlar, doğru ve güvenilir bir gelecek de kuramazlar. Bu nedenle tarihimize, değerlerimize, tarihi ve kültürel miraslarımıza sahip çıkalım, diyoruz.”


SON TV PROGRAMINDA: Bedel ödemeye hazırım


Tahir Elçi, hakkındaki yakalama kararı ertesinde, ifadesine başvurulmadan hemen önce, İMC TV’de yayınlanan Gündem Müzakere programına katılmış ve gazeteci Ayşegül Doğan’ın sorularını yanıtlamıştı. Elçi, katıldığı son televizyon programında özet olarak şu ifadeleri kullanmıştı:

CNN Türk’ün Tarafsız Bölge programındaki o bilinen tespit ve değerlendirmemizden sonra kamuoyunda aleyhimizde bir linç kampanyası yürütüldü. Belli bir merkezden yönlendirildiği anlaşılan binlerce tehdit, hakaret, küfür mesajları aldık. Bizzat Diyarbakır Barosu’nun telefonlarıyla bize ölüm tehditleri yapıldı. Yine bu histerik topluluğun davranışlarına, tehditlerine paralel biçimde Cuma günü akşam saatlerinde, mesai bitimine saatler kala, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkımızda bir soruşturma başlatıldığı bilgisini edindik.(...)

Ben bir Baro başkanıyım. Bir savunma örgütünün başkanıyım. Adresim belli, işim belli. Diyarbakır il protokolünün üçüncü sırasındayım. Muhtemelen medeni biçimde beni Adliye’ye davet ederler ve ben de ifademi veririm. Neyse düşüncelerimi, savunmamı yaparım diye düşünmüştüm. Bu nedenle bugün şehir dışı bütün programlarımı iptal ettim ve Diyarbakır’da kaldım. Hem Adliye’deki Baro Başkanlığı makamımda hem de mesai sonrası Adliye dışındaki binada, şu anda görüşme yaptığımız mekanda bekledim, beni çağırsınlar ifademi vereyim. Ama ne yazık ki yine mesainin son dakikalarında bu kez aynı Savcılık tarafından hakkımda bir yakalama müzekkeresi çıkarıldığını duydum. Bunu duyduktan sonra da burada bekliyorum. 

Ben tabii ki böyle bir ifadeden dolayı, bir meslek örgütü başkanının, kamuoyu önünde ülkenin en çok izlenen televizyonunun en popüler programında, bir tartışma sırasında yaptığı bir tespit nedeniyle böyle alelacele tutuklanabileceğini, hani bu kadar bir akıl tutulmasına ve çılgınlığa gidilebileceğini düşünmüyordum ama bu da oldu Türkiye’de.

Şunu ifade edeyim: Türkiye’de çokça yapıldığı gibi, geçmişte birçok aydının, sivil aktivistin başına geldiği gibi gerçekten üç gündür yoğun bir saldırı altındayım. Tam bir tehdit, baskı, yıldırma, sindirme saldırısı altındayım. Aslında tabii burada Savcılığın, adli makamların, tam da ultra milliyetçi bir siyasi partinin saflarında yerini aldığını, histerik bir grubun yürüttüğü linç kampanyasına katıldığını görmekten şüphesiz üzüntü duyuyorum. Bu, Türkiye’deki yargının içinde olduğu hazin bir durumdur. Bugün de ifade ettim, acıyorum tabii ben bunlara, bu duruma.


Katılmak zorunda değilim

İfade özgürlüğü hem Türkiye Anayasası’nın hem de taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin güvencesi altındadır. Sonuç itibariyle ben Türkiye toplumun en tarihi, en ağır toplumsal meselesiyle ilgili yoğunlaşan, görüş ifade eden, çalışan, eleştiren bir meslek örgütünün başındayım. Sorumluluğun tam da merkezinde, Diyarbakır’dayım. Diyarbakır’da bir hukuk örgütünün başındayım. Bölgedeki olaylarla ilgili raporlar yayınlıyoruz. En son Cizre raporumuzu yayınladık. Şu anda Diyarbakır, Sur, Bismil ve Silvan raporumuzla ilgili hazırlıklarımızı yürütüyorduk. Biz sözlerimizin arkasındayız. Resmi görüşün ifade biçimine katılmak zorunda değilim. (...)


Tutuklanmaya, bedele hazırım

Ne yazık ki tutuklanabileceğimi düşünüyorum. İnsani olarak şunu söyleyeyim, ben tutuklanmaya hazırım. Yıllarca cezaevinde kalmaya da hazırım. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. 25 yıldır halkımızla birlikte toplumumuzun hak, hukuk ve adalet mücadelesine mütevazı katkı sunmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bu yolda bedel gerekiyorsa, geçmişte de ödedik, şimdi de ödemeye hazırız. Bu konuda hiçbir sıkıntı yok.


 DİZİ-ARAŞTIRMA SERVİSİ


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.