İnsanlığın çok renkli tarihi

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Bugün antik şehirleri, insanlığın en eski döneminden günümüze kadar gelmiş kalıntıları ziyaret ettiğimizde sadece taş ve toprak rengi kalıntılar görürüz. Ama insanlık tarihi düşündüğümüzden renklidir. Ve ilk insanlar tuhaf bir şekilde en çok kırmızıya düşkünlerdir.

Roma’nın merkezindeki antik Colosseum amfitiyatrosu dünyadaki benzerleri arasında en büyüğüdür. Günümüzdeki Colosseumun duvarları yer yer kararmış doğal taş rengindedir.

Oysa Colosseum ilk inşa edildiği zaman duvarları kırmızıydı. Traverten bloklar kırmızı ve beyaz rengindeydi. Kemerlerin üst katmanları da maviye boyanmıştı.

Günümüzde neredeyse tüm Yunan topraklarındaki tapınaklar ve antik dönemden kalma diğer yapılar beyaz ve krem rengi olarak görülse de bu gerçekten çok uzaktır. Atina’daki Akropolis Tapınağının ilk hali çok renkliydi. Tapınağın tepe bölümleri kırmızı ve maviye boyanmıştı. Tapınağın üzerini örten bölüm ise sarımtırak bir renkteydi.

Ziguratlar mavi, Piramitler beyazdı

Biraz daha geriye gidecek olursak, örneğin Sümer şehirlerindeki ziguratların en üst katının duvarları maviydi. Asurluların en önemli şehirlerinden biri olan Nimrud’da da kırmızı ve mavi renkler hakimdi. Hatta Mezopotamya tarihine ışık tutan çivi yazısı tabletlerdeki işlemelerin büyük çoğunluğu da renkli yazılmıştı.

Mısır uygarlığının sembolü olan piramitler ise boyanmamıştır. Ancak piramitler ilk inşa edildiği zaman üzerini kaplayan kireçtaşı bembeyazdı. Zaman içerisinde bugünkü toprak rengi formunu kazandı.

Antik şehirleri gezdiğiniz zaman kalıntılarda bir renk izine rastlamanız çok nadir bir durumdur. Hemen hemen hiçbir şehirde yapıların boyandığına dair izler bulamazsınız. Evler, tiyatrolar, tapınaklar renksizdir.

Yapıları bir tarafa bırakalım, eski heykellerin tümü renksizdir.

Ancak ilk yapıldıklarında bunların hemen hemen hiçbiri beyaz ya da doğal taş renginde değildi.

Örneğin Asur İmparatorluğundan kalma ünlü insan başlı kanatlı boğa figürü (Iamassu) renki bir heykeldi. Antik Yunan ve Roma’daki tüm heykeller de renkliydi. Truvalı Paris’ten Athena’ya kadar ünlü heykellerin orijinalleri parlak renklerle süslenmişti.

Kırmızı ve mavi ağırlıkta kullanılan renkler

Bilim insanları Mezopotamya’dan başlayıp, Doğu Avrupa’ya kadar uzanan büyük medeniyetlerin eserleri üzerinde yapılan incelemelerde çok sayıda renk pigmentlerine rastladı. Bunlar arasında en popülerleri mavi ve kırmızıydı.

Mavi ağırlıkla Mısır ve Mezopotamya’daki tarihi eserlerde görülürken, Avrupa’da ise tam bir kırmızı egemenliği var. Kırmızı ayrıca Mezopotamya’da da çok yaygın olarak kullanılan bir renk.

Göbekli Tepe’de kırmızı dilli domuz

Peki ya daha öncesine gidersek? Yani büyük taş anıtlar (megalit) diken Neolitik ve avcı-toplayıcı topluluklara.

Tabii ki bu tür yapıların en ünlüsü ve en önemlisi Urfa’daki Göbekli Tepe. İnsanlık tarihi konusunda bildiğimiz birçok şeyi değiştirmemize neden olabilecek sırları içinde barındıran bu alanda M.Ö. 8 bin 700 yılına ait bir gerçek boyutlu bir yaban domuzu heykeli bulundu. 1.35 metre uzunluğunda ve 70 santim yüksekliğindeki bu heykel üzerinde inceleme yapan uzmanlar heykelin dilinin kırmızıya boyandığını tespit etti. Heykelin diğer bölgelerinde de siyah ve beyaz pigmentler bulundu.

Kırmızı megalitler

İspanya’daki Alvala Üniversitesi’nden bir ekip 2011 yılından bu yana İspanya ve Portekiz’de bulunan megalitler üzerinde yaptıkları incelemelerinin sonuçlarını geçtiğimiz günlerde yayınladı. M.Ö. 6 bin yılına kadar olan döneme ait olan bu megalitlerin büyük bir bölümü avcı-toplayıcı ve Avrupa’daki ilk dönem Neolitik topluluklara ait.

Araştırma sonucunda ortaya çıkan temel bulgu, hemen hemen tüm megalitlerin renklendirilmiş olması. Kırmızı megalitlerde en çok kullanılan renk olurken, bunu sırasıyla beyaz ve siyah takip etmekte.

Bu topluklar megalitler üzerindeki geometrik motifler, insan figürleri, hayvanlar, gök cisimleri ve silahları resmederken neredeyse istisnasız bir şekilde kırmızı rengi kullandı.

Cıva zehirlenmesinden öldüler

Bu dönemde ve aslında insanlık tarihinin önemli bir bölümünde bir tür cıva sülfür mineral olan zincifreyi kırmızı pigment elde etmek için kullandı. Günümüzde zehirli bir madde olduğu için boya elde etme sürecinde kullanılmayan zincifre, antik çağlar ve daha öncesinde kırmızı renkli işlemelerin en çok görülen kaynağıydı.

İspanyol araştırmacılar inceledikleri megalit alanlarının etrafındaki mezarlarda bulunan insan kalıntıları üzerinde de testler gerçekleştirdi. Bunlardan bazılarının cıva zehirlenmesinden öldüğünü tespit eden uzmanlar, buna zincifrede yapılma kırmızı dövmelerin neden olabileceğini düşünüyor.

40 bin yıl önce kırmızı sürekli kullanılıyordu

Daha da geriye gidebiliriz. 40 bin yıl önce Etiyopya’daki Porc-Epic mağarasında yaşayan Taş Devri toplulukları yoğun bir şekilde kırmızı rengi kullanıyordu. Mağara’da araştırma yapan İspanya’daki Valencia Üniversitesinden uzmanlar 4 bin 213 parçanın üzerinde kırmızı pigmentler tespit etti.

Afrika’da Taş Devri’ne ait mağara resimlerinin hemen hemen tümünün de kırmızı ve tonlarında pigment taşıyan mineraller kullanılarak yapıldığını da belirtelim.

Boya kullanımı 500 bin yıl önceye dayanıyor

40 bin senede durmamız beklenebilir ama daha da geriye gidebiliriz. Almanya’daki Tübingen Üniversitesinden Rimtautas Dapschauskas’ın başında olduğu bir araştırma kırmızı toprak boyalarının 500 bin yıl önce kullanıldığını iddia ediyor. Yani modern insan ortaya çıkmadan önce.

Dapschauskas, toprak boya izlerine taş aletlerde çokça rastlandığını belirterek, bazı taş aletlerin arkasında kırmızı renkli ve yapıştırıcı gibi kullanılan maddelere rastladıklarını anlatıyor. İnsanların neden sadece kırmızı renge odaklandıkları sorusunu soran Dapschauskas, “eğer sadece iyi bir yapıştırıcı isteseydiniz, rengini önemsemezdiniz. Ancak tarih öncesi insanlar tekrar tekrar ince taneli, yani pürüzsüz boya benzeri bir macuna dönüştürülebilen parlak kırmızı mineraller aramışlardır” diyor.

Araştırmalara göre kırmızı toprak boyası 500 bin ila 330 bin yıl önce insan türleri tarafından az bir düzeyde de olsa kullanılıyordu. 330 bin ila 150 bin yıl öncesini kapsayan dönemde ise yaygınlaştı ve 160 bin ile 40 bin yıl öncesi dönemde de artık bir ritüel ya da bir alışkanlık haline geldi.

Süs eşyaları 150 bin yıl önce yayıldı

Fransa'daki Bordeaux Üniversitesi'nden Francesco d'Errico tarafından yürütülen bir başka çalışma, tarih öncesi dönemde insanların vücutlarını nasıl süslediklerini inceledi. Araştırmacılar Güney Afrika'daki Blombos Mağarası'nda bulunan sümüklü böcek ve salyangoz kabuklarının 100 bin ila 70 bin yıl arasında bir geçmişi olduğu tespit etti. Araştırmacılara göre bu kabuklar mücevher olarak kullanılmış gibi görünüyordu.

D'Errico ve ekibi araştırmalarında tarih öncesi insanların vücutlarını nasıl süslediklerini ve ilgili teknoloji ve tekniklerin zaman içinde nasıl geliştiğini ortaya koydu. Buna göre en eski süs öğelerinin izlerine 500 bin yıl kadar önce rastlandı. Vücutta taşınan süs eşyaları 150 bin yıl önce yayıldı. Bu dönemde insanlar tek tek deniz kabukları toplamaya başlamış, kısa süre sonra bu toplama işi doğal delikleri olan ve ipe geçirilebilen deniz kabuklarıyla desteklenmişti. Daha sonraları ise kabuklara delik açma ve boncuk kullanma pratiği ortaya çıktı.

D'Errico’nun zaman çizelgesinin Dapschauskas’ın boya kullanımıyla ilgili zaman çizelgesiyle örtüşmesi oldukça ilginç

Kırmızının gizemi?

İlk insanlardan antik çağlara kadar birçok renk pigmetini doğal olarak elde etme imkanı ve bilgisine sahip olmasına rağmen insanların neden kırmızıyı sürekli tercih ettiği de başka bir soru.

Dapschauskas bunu kırmızının önemine dikkat çekerek açıklıyor. Birçok meyvenin olgunlaştığının işareti olarak kırmızının görülmesi, ateş, kan, et gibi önem atfedilen şeylerin kırmızı rengi taşımasının insanlarda kırmızıya karşı doğal bir psikolojik eğilim oluşturduğunu düşünen Dapschauskas,

"kırmızının algımızla, bilinçdışı motivasyon sistemlerimizle gerçekten bir şeyler yaptığını" gösterdiğini düşünüyor.

Dapschauskas, kırmızının görsel algı sistemlerimizde çok fazla öne çıkması nedeniyle, insanların ritüel amaçlı veya sanatsal çalışmalar için kullandıkları ilk renklerden biri olabileceğini söylüyor.

Tarihimiz çok renkli

Renklere olan ilgimiz kimya bilgimizin ve kullandığımız tekniklerin gelişmesi sonucu ortaya çıkmış bir durum değil. İnsanlar her zaman renklere ve süslemeye düşkündü. Hiçbir büyük antik şehir doğal taş ya da beyaz renkli değildi.

Yani insanlık tarihi çok renkliydi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.