Irak’ta kargaşa büyüyor 

Forum Haberleri —

.

.

  • Maliki elinde silah Bağdat sokaklarını turlayınca sinirler daha da gerilmiş oldu. Karşı hamle gecikmedi ve bir kez daha, Sadr taraftarlarınca Irak Parlamentosu işgal edildi, ikinci bir talimata kadar da çıkılmaması salık verildi.

ŞÜKRÜ GEDİK

Irak, tarihi arka planıyla birlikte ele alındığında insanlığın büyük kazanımları kadar büyük kaybedişlerin merkezine oturan bir coğrafyadır. Sınıf, devlet, iktidar üçlüsünün ortaya çıktığı, safların keskinleştiği ve kıyasıya mücadele içinde olduğu, coğrafyasının adeta kanla yoğrulduğu bir uygarlık merkezidir. Uygarlık krizlerinin en yoğun yaşandığı yer Irak’tır. Despotik hegemonyaların boy verdiği, tanrı kralların, tanrıçaların icat edildiği, mitoloji, din ve felsefenin anayurdudur. Derin ideolojik yarılmalar, iç savaşlar kadar dış saldırılarında hep odağında ola gelmiştir. 

Çelişki ve çatışmaların yumağı durumundaki Irak, günümüzde tarihinin en acınacak durumunu yaşıyor. Debdebeli geçmişinden eser kalmamış gibi, ayakları üzerinde duramayacak kadar takatsiz ve yorgun bir haldedir. Irak coğrafyasının kaderi, üzerinde yaşayan halkın kaderidir. Gelenekçi toplum yapısının kökleri çok derinlerdedir, değer yargıları zamana meydan okuyor, değişime direniyor. Dış müdahalelerle dayatılan değişimler toplumun dokusuyla uyuşmuyor ve bu nedenle istenilen sonuç alınamıyor. 

Yakın tarihten itibaren konuyu ele alırsak; adete her şeyin önceden kurgulandığı ve sahnelendiği bir tiyatro sahnesi gibidir. İran İslam devrimiyle birlikte yeni bir perde açılıyor. Tezgahlanmış kanlı bir oyun sahneye konulmuştur. Başrollerde Humeyni ve Saddam vardır. Sekiz yıl süren İran-Irak savaşı bölgede yıkıcı sonuçlara yol açtı. Savaşın sonuçlanmasına ilişkin Humeyni, ‘bu bir zehirdir fakat içmek zorundayım’ diyerek karşılamıştı. 

Bir savaştan başka bir savaşa koşan Saddam’ın Irak’ı, dünyayı karşısına alarak meydan okuması, boynuna takılan ipin ucunda sallanıncaya kadar koşmaya devam etti. Saddam’ın Kuveyt’i işgali ve ardından gelen ABD müdahalesi, bölgeye dayatılan yeni planlar, yazılan senaryolar ve oluşturulan yeni oyuncu kadrosu Irak’ın baş aşağı gidişinde önemli bir km taşıdır. 1990 ve 2003 körfez savaşı Saddam’ın idamıyla birlikte perde kapandı, film bitti. 
Kürt katliamları; Enfal, Halepçe ve daha nice infazlar, kimyasal silahlarla toplu ölümler, İran ve Kuveyt savaşlarında ölen yüzbinlerce insanın sorumlusu olan Saddam, mahkeme duruşmalarında ‘her ne yaptıysam Irak için yaptım, pişman değilim’ diyecekti. Dağılmasına sebep olduğu Irak halkına ‘birlik olun’ çağrısı onun son sözleri oldu.   

Saddam sonrasında Irak’ta ki kan pınarı akmaya devam etti. Irak’ın yeni Saddam’ı ABD öncülüğündeki koalisyon gücü sahnedeki yerini aldı. Uydurma gerekçelerle Irak’a yapılan müdahale, Irak’ta değişime değil kaosa yol açtı. Saddam’ı iktidarda düşürmeleri değişim anlamına gelmediğini geç de olsa anlamış oldular. Saddam, Aralık 2006’da idam edildikten 8 yıl sonra (2014) sahneye çıkan DAİŞ, oyun kurucu güçlerin tezgâhında dokunmuştu. Tasarımı, imalatı ve piyasaya servis edilmesi, Ortadoğu’nun derinliklerine müdahalenin ve yeni bir değişim dalgası yaratmanın aracı haline geldi. 

Irak’ın bu kısa geçmişi, şimdiki Irak’ın resmidir. Irak’la kanlı bir savaşa tutuşan İran, Irak’ta söz sahibi olan en önemli aktör durumuna geldi. Askeri, siyasi, ekonomik alandaki nüfuzu alabildiğince artmıştır. Mecalsiz halde ki Irak, yeniden dış güçlerin çekişme sahasına döndü. Tıpkı geçmiş tarihinin tekrarı gibidir. Bu sefer sahnedeki aktörlerin çokluğu ve ideolojik karakter yapıları, işi daha da karmaşık hale getirmektedir.    

ABD, İsrail, Türkiye, KDP ve Şii Sadr hareketi ve bazı Sünni guruplar bir ekip oluştururken, İran ise, Kürtlerden, Şiilerden ve bazı Sünni kesimlerden kendi ekibini kurmuştur. Nur topu gibi yeni bir iktidar krizine yol açarak güreşe tutuşmuşlar. İktidar rakipleri hasmını yoklarcasına birbirlerine el ense çekerek kündeye getirmenin taktiklerini deniyorlar. Tabi kargaşa giderek büyüyor. Nerede sonuçlanacağı kestirilmeyen, kontrol edilmesi güç bir iç savaşa doğru yol almaktadır.  

Sadr hareketine bağlı milletvekilleri istifa ederek ülkeyi seçime götürmenin hesaplarını yaparken muvaffak olamadı ve taraflarına sokağı işaret ederek Cuma namazını büyük bir gövde gösterisine dönüştürdü. Ardından da parlamentoyu hedef göstererek kitlesini parlamentoya yönlendirip işgal etti ve gelecekten haber verdi. Kurgulanmış bir oyun tekrar sahnelenmektedir. Sadr’ın gövde gösterisi ve meydan okumasına karşılık Maliki de elinde silah Bağdat sokaklarını turlayınca sinirler daha da gerilmiş oldu. Karşılıklı düelloya davetiye çıkarırcasına karşı hamle gecikmedi ve bir kez daha, Sadr taraftarlarınca Irak Parlamentosu işgal edildi, ikinci bir talimata kadar da çıkmaması salık verildi. 

Protestoları tetikleyen neden ise İran yanlısı Başbakan adayına karşı çıkarak sokaklara dökülmeleri, sorunun çözümünü sokaklarda arama anlamına gelmektedir. Şii, Sünni Araplar, Kürtler, Irak halk bileşenlerinin çoğunluğunu oluşturmalarına rağmen, iktidarı paylaşmada ve hükümeti kurmada, istenilen birliği yakalamaları oldukça zor görünmektedir. Kendi aralarındaki parçalanma ve bölünme giderek daha da derinleşmektedir. Uzlaşamamaları halinde iç savaş kaçınılmaz olacaktır. 

Olacak olan, bildik eski hikâyenin tekrarından ibarettir. Krizi ve kaosu şiddetle çözmektir. Şiddet yöntemi tarihten günümüze adete Irak’ın genlerine işlemiştir. Bunun kazananı halklar olmayacaktır. Çözüm halkların demokratik birliğidir. Demokratik ulus inşasıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.