Kaybolan renklerin peşinde

Toplum/Yaşam Haberleri —

Porfirio Gutiérrez

Porfirio Gutiérrez

  • Porfirio Gutiérrez, bir sanatçı ve dokumacı. Hayatını neslini tükenmekte olan renklere adayan Gutiérrez, “Ben Oaxaca'nın yerlisiyim. Burası tanrıların yeri. Kendi toprağımda, bitkileri, böcekleri takip ediyorum. Kendi renklerimi üretiyorum’’ diyor.

TİJDA YAĞMUR

Zapotek sanatçısı ve dokumacı Porfirio Gutiérrez için renkler, doğayla uyumlu bir yaşam sürerek medeniyetlerini ayakta tutmuş atalarının gelenekleriyle bağ kurmanın bir yolu… Gutiérrez, Meksika'daki Oaxaca bölgesinin Teotitlán del Valle köyünde "El Maestro" olarak anılıyor. 

Çağdaş sanat dünyasında ise misyon sahibi bir sanatçı olarak tanınıyor. Tasarımları, geleneksel ve modern arasında gidip gelen iki kültüre ilişkin deneyimlere dayanıyor.

Gutiérrez’in çalışma anlayışı net: Renklerin ortaya çıkarılmasına ilişkin nesiller boyu aktarılan bilgeliği ve kültürü sürdürmek ve gerektiğinde yenilik yapmak. Tabii öylesine renkler değil bunlar. Kaynağını doğadan alan renkler. Bitki ve böcek toplama uğraşının geleneksel ya da özgün yollarını keşfetmek gerekiyor bunun için. BBC’ye konuşan Gutiérrez, “Dolayısıyla ben geçmişi ve bugünü birbirine bağlayan bir yaşam ipliğiyim’’ diyor.

Kırmızı parlak böcek

Gutiérrez'in Ventura stüdyosundaki kurutulmuş bitki ve böcek kutuları rengârenk. En dikkat çekeni, gümüş bir boncuğa benzeyen ve artık hayatını kaliteli bir kırmızı boya olarak geçirmeye devam edecek ‘kırmız’ adlı parlak böcek. Bu böcekler, her hasatta kenara tohum ayıran ve doğaya ilişkin bilgeliğiyle öne çıkan çiftçilerin yaptığı gibi, her yıl yetiştiriliyor. Gutiérrez, stüdyosundaki dikenli kaktüs yapraklarıyla örülmüş duvarında kendi kırmızı rengini üretiyor. Böcekler, gövdesinde karminik asit üreten kaktüs suyunu tüketiyor ve yaprakların üzerinde büyüyorlar. Kurutulup öğütüldükten sonra ise bir mucize gerçekleşiyor ve kadifemsi bir toz, kırmızı bir renk ortaya çıkıyor.

Renkler zaten hep vardı

Günümüz tekstilciliğinde kullanılan sentetik giysi boyalarıyla karşılaştırılırsa, kaynağı doğadan gelen bu renkler açıklaması güç biçimde çoğu zaman daha kaliteli duruyor. Ağaçta olgunlaşan bir şeftalinin ya da güneşte pişmiş bir domatesin gerçekliğinde bu renkler. Zamanla unuttuğumuz doğa bilgeliği bize şunu hatırlatıyor: Renkler zaten hep vardı, şimdikinden farkları yok. 

Doğadaki renkler

Gutiérrez, doğal boyaların tekstil endüstrisinde yeniden önem kazanmasını istemiyor zira böyle olursa doğanın malzeme kaygısıyla talan edileceğini düşünüyor. Doğayla uyumlu bir yaşantının mümkün olduğunu görmemizi istiyor: Doğa bize olanaklar sağlar ama biz ihtiyacımız kadarını almalıyız. Ona göre, doğadaki renkleri fark etmemiz yeterli. İster antik sembolizm, ister Kaliforniya modernizmi tarafından şekillendirilmiş olsun, ürettiği her tekstil ürününün, kadim ve kutsal bilgeliği ilerlettiğini bize anlatmaya çalışıyor.

Şimdi atalarının izinde

Daha önceki göçebe topluluklar gibi, Gutiérrez de geleneği canlı tutmak için çabalamış. Amerika’da çeşitli fırsatlar kovalamak için 18 yaşında köyünü terk etmiş. Sessiz bir dönem olarak tanımladığı bu yıllarda, kendi topluluğunun dilini konuşmuyor ya da yemeğini yemiyormuş. 10 yıl sonra köye döndüğünde, annesine bakınca atalarının yüzlerini görür gibi olmuş. Tam da bu an, kadim gelenekleri sürdürmesi ve geçmiş değerleri yeni nesillere aktarması gerektiğini anlayıp hayatını buna adamaya karar vermiş.

Bastığımız toprak, yünlerinden iplik ürettiği koyunlar, doğada yetişen yabani bitkiler ve hatta böcekler - hepsi Gutiérrez'in renklerinde pay sahibi. Bu olanaklardan aslında hepimiz faydalanabiliriz ve kendi sanat anlayışının bize bunu fark ettireceği konusunda muhtemelen haklı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.