50 yıldır sözünün takipçisi
Toplum/Yaşam Haberleri —
- Hacı Ramazan Ertekin, Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz’la tanıştıktan sonra özgürlük mücadelesine adım attı. 12 Eylül’de acımasız işkencelerden geçti. Yaklaşık 50 yıldır halka hizmet eden ve şu sıralar ağır sağlık sorunları yaşayan Ertekin, “Kürtlüğümden ve Apoculuğumdan asla ama asla taviz vermedim” diyor.
M. ZAHİT EKİNCİ/HAMBURG
"Her şeyin yolunu kaybetsem de derneğin yolunu bilsem bu bana yeter" diyor Hacı Ramazan Ertekin. Bahsettiği dernek, Hamburg’taki Kürt derneği. Hamburg çevresinden tanınan bir yurtsever olan Ramazan Ertekin’e yakın zamanda parkinson teşhisi konuldu. Günden güne vücudu ve hafızası zayıflayan Ertekin buna rağmen tüm eylem ve etkinliklere katılmayı ihmal etmiyor. "Ömrümün son nefesine kadar bu davanın bir neferi olarak kalacağım" diyor.
Havari kelimesi her ne kadar Hz. İsa'nın etrafında bulunan en yakın arkadaşları için kullanılsa da, her hareketin içerisinde aynı özelliklere sahip dürüst, emektar ve yaşamının büyük bir kısmını halkının özgürlük mücadele içerisinde geçiren insanlar vardır. Özellikle Avrupa’da ömürlerinin en verimli yıllarını mücadeleye veren böyle insanlar şimdilerde ya aramızdan ayrılıyor ya da çeşitli hastalıklarla boğuşuyorlar.
Peki özgürlük mücadelesine hizmet etmiş bu insanlardan mesela kaçının hayatı yazıldı, kaçının filimi çekildi? Hamburg ve çevresinde yaşayan Kurdistanlılar arasında Hacı Heval olarak bilinen Hacı Ramazan Ertekin de bu müstesna insanlardan biri. Hani bazı temiz ve pirûpak insanlar için denilir ya, “Var mı hala böyle insanlar”, Hacı Ramazan Ertekin “evet” o insanlardan biri. Onunla sohbet ettigimde bana söylediği ilk laf, "Heval ben asla ama asla bu harekete ve Önderliğine yalan söylemedim asla ihanet etmedim ve en küçük bir değerine dahi tenezzül etmedim" oldu. Şimdilerde parkinson hastalığına yakalanan Hacı Ramazan Ertekin, "Yoldaşlarımın arasındayken nefes alabiliyorum. Önemli olan çok yaşamak degil yaşama ne kattığındır. Ben yaşadığım sürece hep dürüst olmayı kendime ilke edindim" sözleriyle hayat felsefesini anlatıyor.
Agit ve Mazlum
1977-78 sürecinde Midyat’ta köylüler tarafından kurulan Dewan köyü yardımlaşma derneğine gelen Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz'ın konuşmalarından etkilenerek özgürlük mücadelesine ilgi duymuş. Hacı Heval o gündür bugündür özgürlük mücadelesinin bir neferi olarak emek veriyor.
Hacı Ramazan Ertekin yedi çocuk babası. Aslen Kerboranlı. Tarımcılık ve hayvancılık yapılan bir ortamda geçmiş ilk yılları. "PKK mücadelesi ile tanışmadım adeta kendisi ile nişanlandım" diyor ve ekliyor: "Mazlum Doğan ve Mahsun Korkmaz'a yaşadığım sürece bu halkın bir hizmetkarı olacağımın sözünü verdim. Sözümün takipçisi olmaya devam edeceğim."
1980 askeri darbesinde gözaltına alınıp 70 gün en acımasız işkencelerden geçer. Midyat ve Kerboran'da halk çalışmalarına öncülük ettigi için sabaha kadar karlar içerisinde çırılçıplak bekletilir. Defalarca gözaltına alınır. İki sene cezaevinde kalır. "Ama asla yılmadım" diyor ve devam ediyor: "Fiziki olarak beni imha etmek istediler bu sefer. Gözaltında kaybettirmek istediler. Olmadı konfeksiyon dükkanımı ateşe vererek ekonomik olarak beni çökertmek istediler. Tüm bunlar Kurdistan davasına duydugum sevginin bedeli olarak bana ödettirildi.”
Apoculuktan asla taviz vermedi
Yapılan işkencelerden dolayı sol tarafı felçli. Hacı Heval Avrupa'ya geldigi ilk günden itibaren kendini çalışmalar arasında bulduğunu söylüyor. "İlk gün mü?" diye üsteliyorum, "Evet ilk gün" diyerek hikayesine devam ediyor: "Olmadık belalara maruz kalınca Kerboran'dan metropollere gelerek yaşamaya devam ettim. Daha önce de Arap ülkelerine gidip çalışmışlığım vardı. Gittiğim her yerde ulusal kimliğimi hep ön planda tuttum. Kürtlüğümden ve Apoculuğumdan asla ama asla taviz vermedim. Apoculuk belalı iştir. Herkesin harcı degil. Herkes bu belaya bulaşmak istemez haliyle. Bir o kadar hakikatın yoludur. Ben de hem bu hakikate olan inancımdan hem de tek kurtuluş yolunun bu olacağını bildiğimden bu belalı yolu seçtim. Pişman mıyım peki? İki kainat bir araya gelse pişman olduğumu söylemem.
Defalarca yakalandım. Gözaltında dile gelmez işkencelere maruz kaldım. İşkencedeyken konuşturmam için eşimi çırılçıplak bir şekilde karşıma getirdiler. Konuşturmak için her şeyi yaptılar. Ama bu harekete iman eden birisi olarak ne kimseyi ele verdim, ne de partinin bir değerini küçük düşürdüm."
Romanya’dan Türkiye’ye gönderildi
Ailesi Almanya'ya geldiğinde kendisinin de gelmesini ister. “Peki neden gitmek istemedin” diye soruyorum: "Ben ülkemde kalıp burada mücadele vermek istiyordum. Hatta çoğu zaman ‘burada mücadele verip burada şehit olacağım’ derdim. Metropollerde de hayat hakkı tanınmayınca Bursa Cezaevi’ne Sabri Ok'un yanına giderek durumumu anlattım. Almanya'ya gitmemi ve mücadeleyi burada sürdürmemi istedi. Almanya'ya gelmek isterken Romanya'da yakalandım. Romen polisi beni kelepçeleyerek Türk devletine teslim etti."
O, 1997’de bu kez bir yolunu bulup Almanya'ya gelir. Almanya'ya geldikten sonra kaldığı yerden mücadelesine devam eder.
Kurdistanlıların adeta ikinci eviydi
İlkin Hamburg yakınlarında bir ilticacı kampına yerleştirilir: "Ertesi gün kamptakileri toplayıp Hamburg'daki derneğe götürdüm. O zaman herkeste bir canlılık vardı. Ülke adeta kaynıyordu. İnsanlar akın akın şimdi olduğu gibi geliyorlardı. O zaman tabii imkanlar kıttı. Haber alma imkanları yoktu. Dernek Kurdistanlıların adeta ikinci eviydi. Herkeste bir sahiplenme duygusu vardı. Günümüzün çoğu dernekte geçiyordu. Temizliğinden tutalım yemeğine kadar her şeyi ile ilgileniyorduk. Herkes her şeyi isteyerek severek yapıyordu. Herkes adeta birbirinin elinden iş kapıyordu. Ülkeden yeni gelmiş olduğumuz için büyük bir heyecan vardı. Diyorum ya hizmet için ne gerekiyorsa yapıyorduk. Görevden kaçma yoktu. Tam tersi görevin üstüne üstüne yürüme vardı.”