Keçe, ip ve yünün çok sesliliği

Toplum/Yaşam Haberleri —

Simla Uğur

Simla Uğur

  • Yüz yıllardır süregelen dokuma kadınların elinde kadın sembolleri ve desenlerle sanata dönüşüyor. Dokumayı sanata dönüştüren kadınların biri de Simla Uğur.

ERSİN ÖZGÜL-İSMAİL SİVASLI/PİRHA/İZMİR

Motiflerin her birinin de birer hikayesi bulunuyor. Şahraman’dan Anka Kuşu’na, kadın siluetlerinden günlük yaşamlarındaki kullandıkları araçlara, kadının doğa ile ilişkisinden özgürleşmesine kadar sevgi, muhabbet, aşk, bereket ve üretkenliği motiflerine işliyor.

20 yıldır bu sanatla yol aldığını anlatan Uğur, “Milaslıyım ve Milas’ın halı ve kilim dokuları meşhurdur. Her kadının çeyizinde mutlaka dokunmuş bir halı veya kilim vardır. Renklere ve dokulara olan tutkum çocukluğumda Anadolu’yu gezmekle başladı” dedi.

Sanat ile zanaat arasındaki ince çizgi

Dokuma sanatında yaratıcılık anlamında kullandığı bez, iplik, keçe gibi şeylerin kadının yaşamının her alanında olduğunu belirten Uğur, “Yaşamın her alanında kadın üretiyor ve emeği var. Fakat bu gözükmüyor. Bu sömürüyü de en çok evde yaşıyor. Mutfakta üretiyor, çocuğunu yetiştiriyor, giysisini tamir ediyor ve temizi yapıyor. Bunların hiçbir karşılığı yok. Emek sömürüsü, kadın üzerinde katlanarak devam ediyor.  Onun içinde günlük yaşamdaki materyallerle dışa vurum yaklaşımıyla yola çıkarak kadını konu alarak çalışıyorum” diye konuştu.

Uğur, sanat ile zanaat arasındaki farkın kullanılan teknikler ile söylem ve özgünlüğün olduğuna işaret etti ve ekledi: “Evet dokuma bir zanaattır. Sanat ile zanaat arasında ince bir çizgi vardır. Bunu da sanatçı belirler. Burada belirleyici olan kullandığınız teknikleri farklı yorumladığınızda o sanata dönüşür. Bir söyleminiz, ifadeniz, yaklaşımınız ve özgünlüğünüz sizi oraya taşır.” 

Dokuma kadına özgüdür

Keçe, ip, yün gibi birçok malzemenin çok sesliliği ve renkliliğini kullanarak ‘kadın sessizliğini’ görünür kılmaya çalıştığını dile getiren Uğur, “Dokusal çalışarak dokunmak istedim. Dokunmak, aynı sessizlik gibi ve aynı zamanda ciddi bir eylem. Yaralarımızı sardığımızda dokunuruz. Bu anlamda hacim sanatını seçtim. Dokuma, sınırlandırılmış bir yaşam içerisinde biraz da kadına özgüdür. Kendi suskunluğu ile bu üretim ile var ediyor. Bana en çok dokunan bu oldu. Boya ile de bunu yapabilirdim ama kendimi çok daha az ifade edebilirdim. Keçe, yün gibi birçok malzemenin çok sesliliği ve renkliliğini kullanarak ve ona dokunarak var ediyorsunuz. Kadının varlığı konusunda bir sonsuzluk hissediyorum ve buda beni mutlu ediyor” ifadelerini kulandı.

Hakların öyküleri

Uğur, Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan farklı halkların öykülerinden esinlenerek bunları dokuma sanatında icra ettiğinin sözlerine ekleyerek, “Ötekine ulaşmadan kendin olamazsın. Aslında öteki de sensin. Öteki var olmadan bende var olamam. Ötekine giden yolda o kültürleri, dilleri, öyküleri izleyerek, empati kurarak mümkündür. Ben nasıl ki anadilimi kullanabiliyor, ifade edebiliyorsam o kültürlerde bu olmalı. Kendin olabilmen için ötekini yaşamak gerekiyor. O anlamda Mezopotamya’dan Jin Jiyan Azadi’ye kadar bir yola çıktım. Bunu dile getirmek, ifade etmek bir hüzün. Oradaki ciddi sessizlik içinde anlatılanlar beni çok hüzünlendirdi.”

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.