Komisyon silahsızlanmayı gözleyecek

Tuncer Bakırhan
- DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, silah bırakma sürecinde üçüncü bir göz olmayacağına göre, Meclis'te kurulacak komisyonun, silahsızlanma sürecinde bir alt komisyonla gözlemci ve hakem rolünü oynayabileceğini söyledi.
- Bakırhan, "Gözlemci bir devlet olsa iyi olur ama yoksa onun işlevini, görevini yerine getirecek siyasi partilerden, insan hakları kurumlarından veya bu alanda çalışma yürüten kişilerden oluşan bir komisyon kurulmalıdır" dedi.
- Kürtlerin taleplerinin son derece net ve açık olduğunu belirterek, özgürlük, ana dilde eğitim, adem-i merkeziyetçilik, güçlü yerel yönetim gibi başlıklara dikkat çeken Eşbaşkan Bakırhan, şunların altını çizdi:
- "Silah almak bir sonuçtur. Ona pişmanlık ve teslimiyet dayatan bir anlayış ve görüntü olmaz. İnsanlar onurlu bir şekilde ülkelerine dönebilmeli, sosyal ve siyasal yaşama katılabilmeli, demokratik bir zeminde mücadele edebilmeli."
NEJLA ARİ / LONDRA
DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, Meclis'te kapsayıcı ve işlevsel bir komisyonun kurulmasıyla birlikte alt komisyonların da oluşturularak hemen çalışmaya başlaması gerektiğini belirterek, "Kürtlerin onurunu incitmeyen, Türklerin gururunu kırmayan, önümüzdeki yüzyılı daha eşitlikçi bir zemine taşıyacak demokratik bir anlayışla çalışılmalı. Mesele çözüm odaklı yürütülmelidir” dedi.
Türkiye Meclisi'nde kurulması planlanan yeni komisyona ilişkin hazırlık süreci hız kazanıyor. AKP, CHP, MHP, DEM Parti, İYİ Parti ve Yeni Yol Partisi grup başkanvekilleri, 24 Haziran Salı günü Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile bir araya geldi. Görüşmede, kurulacak komisyonun yapısı, görev alanı ve çalışma esaslarına dair ilkeler ele alındı. Meclis Başkanı Kurtulmuş, siyasi partilerden konuya ilişkin yazılı görüşlerini 30 Haziran Pazartesi gününe kadar iletmelerini istedi. Komisyonun, 1 Temmuz'dan önce kurulması ve çalışmalarına hızla başlaması hedefleniyor.
DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan ile kurulacak komisyonun yapısı, işleyişi ve toplumsal barış sürecindeki olası rolüne ilişkin konuştuk.
Meclis’te kurulacak komisyonun yapısı, işleyişi ve amacına dair sizin temel beklenti ve önerileriniz neler?
Kürt meselesi konusunda yapılacak yasal düzenlemelerin merkezi Meclis’tir. Çözümdeki en önemli muhatap da Meclis’tir. Biz, bu komisyonun Meclis’te grubu bulunan tüm partileri ve milletvekili olan partileri kapsamasını istiyoruz. Sadece tartışan değil, çözüm üreten, yasa yapan, yaptığı yasayı Meclis’ten geçiren, işlevsel ve meselenin çözümüne katkı sunan bir yapıda olmasını öngörüyoruz. Kapsayıcı ve işlevsel olmalı; sorunun çözümü için kesintisiz çalışarak yasa yapıp Meclis’e sunmalı.
Kapsayacılığı ve fonksiyonun yanı sıra alt komisyonlarla da desteklenecek mi?
Komisyon, Meclis çalışması yürüteceği için Meclis üyelerinden oluşabilir ancak çalıştığı konuya dair, dışarıda örgütlü olan toplumsal çevrelerden öneriler almalı. Hazırlık yapmalı, destek ve katkılarını almalı. Komisyon 100 yıllık bir meselenin çözümüne odaklanmalı. İdeolojilerden, siyasi partilerin kendi bakış açısından farklı bir yerde durmalı. Komisyon sorununun çözümüne katkı sunacak bir mantıkta olmalı. Sorun çok kapsamlı olduğu için komisyonun alt komisyonu olmalı. Mesala dil konusunda atılacak adım, yapılacak düzenlemeleri toplumun dil konusunda örgütlü toplumsal yapılarından destek alarak yapmalı. Ceza infaz kanunları, silahsızlanmayla ilgili vb. Meselenin çözümüne katkı sunacak alanlarda alt komisyonlarını oluşturmalı. Tartışılacak sorunlar açısından makul bir çoğunluk aranmalı. Bir konuda komisyonda bulunan bir partinin hayır demesiyle hayır, evet demesiyle evet olmamalı. Makul bir çoğunluk aranmalı. Bu komisyonda bulunan herkesin, ülkenin enerjisini ve ekonomisini yıllardır tüketen, toplumsal çürümeye neden olan bu meselenin çözümü için yapıcı bir yerde duracağını düşünüyorum.
Komisyonun nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiğini düşünüyorsunuz, sizin öncelikleriniz neler?
Komisyon silahsızlandırma sürecinde bir alt komisyonla gözlemci olabilir. Kürt meselesinde atılacak adımlar konusunda bir öncelikler listesi hazırlanmalı. Yasal düzenlemeler konusunda dışarıdan destek alarak, bir oylama yapmadan önce siyasi partileri bilgilendirmeli. Bu, ön açıcı olur, çünkü birçok partinin bu meseleye ilişkin ya bir düşüncesi yok ya çok sabit ya da meseleyi kendi partisinin programı ve tüzüğü çerçevesinde değerlendiriyor. Eğer biz buna çözüm diyorsak komisyonda yer alan herkesin çözüm odaklı bir yaklaşımla hareket etmesi gerekiyor. Komisyon klasik Meclis tartışmalarına sahne olmamalı. Fikirlerin kavga ettiği değil, empati yapılan, Kürtlerin onurunu incitmeyen, Türklerin gururunu kırmayan, önümüzdeki yüzyılı daha eşitlikçi bir zemine taşıyacak demokratik bir anlayışla çalışılmalı. Bu komisyona tarihi görev ve sorumluluklar düşüyor. Eğer bu komisyon görev ve sorumluluklarını layıkıyla yerine getirirse emin olun üyelerinin adı tarihe altın harflerle yazılır. Kürtler demokratik haklarını istiyorlar. Bu, İYİ Parti’yi de DEM Parti’yi de herkesi ilgilendirmeli. Komisyon, önceliklerini doğru belirleyip toplumsal desteği alabilirse, ilgili kurum ve kişilerin düşüncelerini de doğru bir şekilde harmanlayabilirse, bu süreçte yol alınabileceğine inanıyorum.
Kürt sorunu çok boyutlu bir mesele. Siz de bahsettiniz komisyon bünyesinde alt komisyonlar oluşturulmalı. Örneğin “silahsızlanma”, “eğitim ve ana dil”, “hakikat ve yüzleşme” vb. önemli başlıklar. Sizin bu komisyonlara ilişkin önerileriniz neler?
Kürt sorunu aslında çok karmaşık değil; 20 milyonun üzerindeki insanın demokratik haklarını talep etmesidir. Dünyada Türkiye gibi birçok ülke bu tür meseleleri müzakere ile çözebildi ve yasal düzenlemeler yaptı. Meselenin karmaşık hale gelmesi, Türkiye’deki kutuplaşmadan kaynaklanıyor. Kürtlerin talepleri son derece net ve açık: Özgürlük, ana dilde eğitim, adem-i merkeziyetçi yerel yönetim istiyorlar. Her kararın merkezden alındığı bir anlayış 21. yüzyıla dar geliyor. Toplumu yaşatan ve ona renk veren yereldeki demokratik zeminlerdir. Yerel demokrasiye sahip çıkmak ve gereklerini yerine getirmek, Türkiye’ye de büyük katkı sunacaktır. Türkiye toplumu demokrasiyi fazlasıyla hak ediyor. Sayın Öcalan’ın başlattığı süreç bu anlamıyla bizim için büyük bir fırsattır.
Alt komisyonlar kesinlikle olmalı. Komisyon üyeleri ana dil uzmanı ya da silahsızlanma konusunda deneyimli olmayabilir. Belki de hayatında ilk kez bir silahlı grubun silahsızlanma sürecini gözlemleyecek, rapor hazırlayacak. Bu nedenle komisyon üyeleri, alt komisyonlar tarafından bilgilendirilmeli, bilgilerini güncellemelidir. Sizin saydığınız başlıkların yanı sıra ekonomik kalkınma da önemli bir konu. Bugün Türkiye’de ciddi bir ekonomik adaletsizlik var. Kürt illerinde neredeyse sanayi yok. Ciddi bir yoksulluk ve işsizlik söz konusu. Bölgenin temel geçim kaynakları olan tarım, hayvancılık ve sanayi alanlarında devletin yeterli desteği ve yatırımı bulunmuyor. Dolayısıyla toplumdaki çürümeyi önleyecek, toplumu yeniden kardeşleştirecek bir yaklaşıma da ihtiyaç var. Topluma umut ve moral verecek, algıları kıran, toplumun yaşadığı travmaları ortadan kaldıracak bir söylem ve pratik de gerekiyor.
Alt komisyonlar arttırılabilir daha az başlık da olabilir ama kesinlikle komisyona ve alt komisyona ihtiyaç var. Ben alt komisyonlar kendi alanlarında yaptıkları tartışmaları kamuoyu ile paylaşırsa toplumun da dönüşeceğine inanıyorum. Toplumun birçok kesimi bizim farklı bir dilimiz olduğunu bilmiyor ya da bilse de kabul etmiyor. Türkiye’de yaşayan 86 milyon insanı tek bir kimlikle tanımlıyor, bu anlayışı da kırmak gerekiyor. Gerekirse ilkokullardan, fabrikalardan, devlet dairelerinden başlayarak Türkiye’nin çoğulculuğuna uygun bir bakış açısı oluşturmak için bu çalışmaları yürütecek alt komisyonlar kurulmalı.
Türk basınında Temmuz ayının 2. haftası itibarıyla silahların bırakılması sürecinin başlayacağı iddiaları yer aldı. Komisyonun bu süreçte “etkin bir gözlemci” rolü üstleneceği de belirtildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kimin belirttiğini bilmiyorum ama biz tam da dediğiniz şeyleri savunuyoruz. Silah bırakma sürecinde üçüncü bir göz olmayacağına göre, komisyona bağlı bir alt birim bu görevi yerine getirebilir. Burada bir hakeme ihtiyaç var. Bu hakemin de çözüme uygun bir zeminde olması önemli. Üçüncü gözlemci ülkeye gerek var mı? Olsa iyi olur ama yoksa onun işlevini, görevini yerine getirecek siyasi partilerden, insan hakları kurumlarından veya bu alanda çalışma yürüten kişilerden oluşan bir komisyon kurulmalıdır.
100 yıllık bir sorun, 50 yıllık bir sonuç ve bu sonucun yeni bir sürece entegre edilmesini konuşuyoruz. Dolayısıyla silahların bırakılması önemli bir konudur. Silah almak bir sonuçtur. Ona pişmanlık dayatan, teslimiyet dayatan -ki öyle bir anlayış olduğunu düşünmüyorum- bir görüntü olmamalı. Yani “Anadolu’dan görünüm” gibi olmamalı. İnsanlar onurlu bir şekilde kendi ülkelerine dönebilmeli, sosyal ve siyasal yaşama katılabilmeli, daha demokratik bir zeminde mücadele edebilmelidir.
Sayın Öcalan’ın çağrısı çok netti. Silahlar bir biçimde bırakılacak, ancak bunun zemini, zamanı, yöntemi bence henüz tartışılıyor. Bizim önerimiz dediğim gibi, Meclis’te kurulacak bir komisyonun bir alt komisyonu tarafından bu işler yapılabilir.
Üçüncü bir taraf olarak uluslararası misyonların da süreçte gözlemci olarak yer almasına Türk hükümetinin sıcak bakmadığı belirtiliyor. İç dinamikler yeterli mi?
Hangi yöntem meselenin çözümüne katkı sunacaksa o tercih edilmelidir. Biz, Türkiye’nin kendi iç dinamiklerinin de bir gözlemci ve üçüncü göz olabileceğini düşünüyoruz. Türkiye’de bu birikim ve tecrübe var. Tarafların bu konudaki taleplerini dinlemek ve dikkate almak gerekir. Biz şu anda PKK adına konuşuyor olmayalım. Onların da bu konuda kendi önerileri vardır. Ancak bize göre burada bir gözlemci ve hakem rolü oynayacak bir zemin oluşturulmalıdır. İç ya da dış aktörler fark etmez, mesele çözüm odaklı yürütülmelidir.
Dünya deneyimlerinden farklı olarak, bu süreçte tam tersi bir sıralama gündemde; önce silahlar, sonra siyasi adımlar tartışılıyor. Bu değişiklik neden gerekli?
Sayın Öcalan devrimci bir karakter ve sorumluluk alabilen bir liderdir. Dünyadaki hiçbir çatışma ve çözüm sürecinde kimsenin cesaret edemediği bir risk aldı. Buna kıymet biçmek gerekir. Sayın Öcalan’ın bu süreçte ne kadar samimi olduğunu gösteriyor. Henüz ortada bir şey yokken örgütüne silah bırakma çağrısı yapmak tarihi ve değerlidir. Önümüzdeki belki de yüz yıllarda bu tür çatışma ve çözüm süreçlerinde Türkiye ve Öcalan deneyimi çok dikkatle incelenecek. Bu aslında bir sözle ve bir pratikle karşıdaki sert olan zemini de yumuşatacak bir yaklaşımdır. Silah mı haydi buyur, devreden çıkarıyorum demek çok kıymetlidir. Bu sürece benim en çok inanmanı sağlayan ve umutlandıran şey tam da budur; Sayın Öcalan kimsenin yapmadığını en başa koydu. Sistemin tutucu ve değişime kapalı yanına karşı bir sadelik ve güven ortamı yarattı. Umarım iktidar da Sayın Öcalan kadar cesur davranır ve bu yaklaşım karşısında daha samimi, daha yapıcı bir tutum sergiler.
Adalet Bakanı ile yapılan görüşmede hasta tutsaklar ve tahliye ertelemelerle ilgili bir dosya sunduğunuz aktarıldı. Bu başlıkta kısa vadede somut adımlar bekliyor musunuz?
Kısa vadede değil, hemen bunun yapılması gerektiğini söylüyoruz. İnsanlar haksız ve hukuksuz şekilde yargılanarak ceza almış, cezasını bitirmiş, şimdi de basit gerekçelerle infazları yakılıyor. Bu, işkencelerin en büyüğüdür. Kendi hukukuna dahi uymamaktır ve süreci zedeleyen bir yaklaşımdır. İnfaz yakma pratiği derhal sona erdirilmelidir. Hasta tutuklular, bu ülkenin bir ayıbıdır. Düşman hukukunda bile hasta olduğu belgelenmiş, raporlanmış, tek başına kalamayacak durumda olan, dışarıda tedavi edilmesi halinde iyileşme şansı bulunan insanların cezaevinde tutulması insanlık suçudur. Bu durum acilen düzeltilmelidir. Aldığımız kulis bilgilere göre bu konuda bir yol alınacak gibi ama normal koşullarda bunları konuşmak bile ayıp. Bunları şart olarak, gereklilik olarak konuşmamız bile büyük bir eksikliktir. Bir an önce ortadan kaldırılması gerekiyor.
* * *
Öcalan gayet sağlıklı ve dinç
Son olarak, Sayın Öcalan’ın yayımlanan fotoğrafının ardından sağlık durumuna ilişkin kamuoyunda kimi endişeler oluştu. Siz onu son görenlerden biri olarak ne söylersiniz?
Öcalan, yıllar sonra içeriden çıkan o fotoğrafla insanların kafasına nakşedilmeye çalışıldı. O fotoğrafın Öcalan’ın gerçek halini yansıtmadığını söylemek isterim. Bana o fotoğrafın üzerinde oynanmış gibi geldi. Çünkü Öcalan’ı gayet sağlıklı ve dinç gördüm. Ses tonu, daha önce videolarda izlediğimiz gibi gür, dinamik, umutlu ve çok moralliydi. Çok uzun değerlendirmeler yapmasına rağmen o sistematik içinde hiç kopmayan, mesajlarını doğru, net, somut bir şekilde veren bir durumdaydı. Zihni gayet açık, güçlü, nitelikli, donanımlı ve üst düzey bir entelektüel birikime sahip olduğunu gözlemledik. 76 yaşında olmasına rağmen kendisini çok dinamik gördüm.
40 yıllık bir mücadelenin lideri. 40 yıl boyunca temel değerleri savunan, onlardan vazgeçmeyen, Kürtlerin hakkını savunurken, Türkiye’deki 86 milyon insanın da geleceğini düşünen, empati yapan; çevreyi, kadını, yaşamını yitiren gençleri, ekonomiyi, emekçiyi, tarımı, çiftçiyi önemseyen ve tüm bunların devasını, çözüm yollarını üretmeye çalışan bir noktadaydı. Düşündüğümden çok daha iyi bir durumda olduğunu belirtmek istiyorum.
Sanki etrafında duvarlar yokmuş gibi bir anlatım ve yaklaşım içerisindeydi. Bu da küçük bir hücrede nasıl ayakta kaldığının en iyi göstergesi. Kendini duvarların içinde hissedersen, koparsın, uzaklaşırsın. Bence Öcalan, o duvarları hissetmemek için çok ciddi bir yoğunlaşma ve çaba içerisinde.
Bu süreci inanarak yürütüyor. Sadece insanı değil, tüm canlıları, memleketin havasını, suyunu önemseyen, eşit insanlar olarak yaşadığımız bir ülkenin üzerine yoğunlaşan, dünya deneyimlerini çok net bir şekilde okuyan bir yaklaşım içerisindeydi. Cezaevi gibi yıpratıcı, mutlak tecridin uygulandığı, 7/24 kameralarla insanın mahreminin izlendiği bir yerde, bir insanın bu dirilikte, bu kuvvette, bu kudrette kalmasının, dünyada bir benzeri var mı bilmiyorum. Sadece fikirleriyle değil, ilişkileri açısından da güçlü olduğunu gördük. Türkiye’ye katacağı çok fazla şey var. Umarım onu dışarıda da görürüz, sizler de görürsünüz. Dışarıyı fazlasıyla hak eden bir insan.









