Krizin başrolünde Moskova ve Ankara var

Dosya Haberleri —

Ocalenia Vakfı gönüllüleri yürüyemeyecek durumdaki bir göçmeni taşıyor.

Ocalenia Vakfı gönüllüleri yürüyemeyecek durumdaki bir göçmeni taşıyor.

  • Belarus-Polonya sınırında devam eden insanlık krizinde ölümler artıyor. Ocalenie Vakfı yönetim kurulu üyesi ve insan hakları aktivisti Kalina Czwarnóg, "Bu sorunun kaynağı Moskova’ya ve Ankara’ya dayanıyor" dedi.
  • Sorunun bir an önce çözülmesi için harekete geçilmesi gerektiğini kaydeden Kalina Czwarnóg, "21. Yüzyılda hiçbir duvarın göçü durduramayacağını, insanların savaşın, siyasetin bir aracı olarak kullanılamayacağını çoktan öğrendik. Bunu durdurmalıyız" diye konuştu.

 

EYLÜL DENİZ YAŞAR

Belarus ve Polonya sınırındaki yaşanan insanı dram devam ediyor. Avrupa ülkeleri yaşanan insani krizi izlemekle yetinirken, bazı gönüllüler ise açlık ve soğukla yaşam mücadelesi veren mültecilere el uzatmaya çalışıyor. Mültecilerin mahsur kaldığı dondurucu soğukta, ormanlarda, bataklıklarda tüm yasaklara rağmen onlara insani yardım ulaştırmaya çalışan ve insanlığa insanlığı hatırlatan pek çok gönüllü bu politik çıkmaz karşısında devletlerin atmadığı bir adımı atıp çözüm iradesini ortaya koyuyor. Onların dilinde en göze çarpan şiar ise: “Mülteciler hoşgeldiniz” (“Refugees are welcome”).

Polonya’da kar amacı gütmeden mültecilere destek veren bir sivil toplum kuruluşu olan Ocalenie (Kurtuluş) Vakfı yönetim kurulu üyesi ve insan hakları aktivisti Kalina Czwarnóg bu gönüllülerden sadece biri. Kalina’ya ulaştığımızda çantasını yeni toplamış, yarım saat sonra yeniden sınıra dönmek üzere bineceği arabayı bekliyordu. Bu koşullarda Medyanews'e röportaj vermeyi kabul eden Kalina Czwarnóg'un verdiği bilgilere göre ülkesinin sınırında yaşanan kriz sadece iki ülke arası bir krize indirgenemez, Polonya ve Belarus arası ikili bir karşıtlık ekseninde tartışılamaz.

Hamile kadınlar, dikenli teller

Aylardır zamanının büyük çoğunluğunu sınırda geçiren Kalina Czwarnóg doğrudan sahada gözlemledikleri çarpıcı bir resim çiziyor: Travmatik bir yolculuktan hemen sonra Polonya sınırı geçer geçmez doğum yapan hamile kadınlar; hipotermi nedeniyle şokta olan veya derilerini paramparça eden dikenli tellerden kanayan yaralarla gelen göçmenler, günlerce gecelerce bir lokma ekmek yememiş olan insanlar...

Kalina Czwarnóg, insanları, “büyük resmi” görmeye çağırıyor, sınırdaki insanı felaketin arkasındaki büyük resmi ve hepimize sesleniyor: “Krizin değil, çözümün bir parçası olmaları için hükümetlerinize seslenin.”

Kalina Czwarnóg aylardır Belarus'tan Polonya'ya ulaşan göçmenlere yardım ulaştıran gönüllülerden biri.

Sevgili Kalina, çıkmadan önce zaman ayırdığın için çok teşekkürler. Öncelikle Polonya’daki Ocalenie Vakfı’nın Belarus sınırında yaşanan insani kriz konusundaki çalışmalarını bize anlatır mısın?

Normal şartlarda Ocalenie göçmenlerin Polonya’daki yaşama entegre olmaları için onlara destek verir, ama şu anda, sınırlarımızdaki insani krizden dolayı, insani yardım ulaştırma çalışmalarına yoğunlaştık. Çünkü Polonya-Belarus sınırında, Avrupa Birliği ülkelerine geçiş yapabilmek için soğuk havada dışarıda bekleyen ve günlerce ormanlarda, ıslak bataklık bölgelerinde geceleyen insanlara yardım ulaştırıyoruz.

Polonya tarafındaki yasak bölgeye girebiliyor musunuz? Belarus'tan gönüllülerle iletişim halinde misiniz?

Polonya hükümeti Eylül ayı başında sınıra üç kilometre uzaklıktaki bölgeyi kapsayacak şekilde bir alanı acil durum bölgesi ilan etti. Yani o bölgeye gerçekten kimse giremiyor. Hiçbir gazeteci, hiçbir insan hakları çalışanı… Sadece bölgede yaşayan yerel halk alana girebiliyor. Neyse ki bu bölgede göçmenlere ve mültecilere yardım etmeye çalışan yerel halk da var. Bu insanlar gerçekten çağımızın kahramanları. Ne yazık ki Belarus tarafında neredeyse hiç yardım yok çünkü burası bir rejim devleti. İnsanlar, sınırın yakınında, sınırın her iki tarafında da oldukça görünür olan güçlerden gerçekten korkuyor.

 

Sınırda gözlem yapan Polonyalı gönüllüler. Kalina Czwarnóg (sağda) elinde megafonla.

Sınırda hangi insan hakları ihlalleri yaşanıyor, sen veya kuruluşun şu ana kadar Polonya veya Belarus polisinden herhangi bir polis şiddeti gördünüz mü, belgelediniz mi veya gözlemlediniz mi?

Şu ana kadar bildiğimiz şey Belarus polisinin daha saldırgan olduğu. Çoğu zaman onların insanları dövdüğünü, insanlar üzerinde elektro-şok aleti kullandığını, insanları korkutmak için köpekleri kullandıklarını ve insanları sınırın öteki tarafına zorla ittiklerini duyuyoruz. Şu an sınırın büyük çoğunluğu tellerle çevrilmiş durumda, dikenli teller. Yani Belarus polisi insanları sınırdan ittiği zaman aslında onları bu tellerin üstüne itiyor ki yaralansınlar.

Göçmenlerden duyduğumuza göre, Polonya sınır muhafızları Belarus polisi kadar saldırgan olmasa da onların da yasadışı eylemleri var; Polonya sınır muhafızları insanları geri itiyor. Yasaya göre, eğer bir insan sınırın bu tarafına bir kere geçmişse ve uluslararası koruma talep etmişse, sınır muhafızları bunları alıp ilgili merkeze götürmek ve bu insanın sığınma başvurusu yapmasını sağlamak zorunda. Ama şu an bu olmuyor.

Sınır muhafızları bu insanları alıyor, tekrar sınıra götürüp onları geri, Belarus tarafına itiyor. Bu kesinlikle yasadışı bir uygulama, özellikle AB ülkelerinin hiçbirinde karşılaşmamamız gereken bir uygulama.

Sitenizde gördüğüm kadarıyla Eylül ayında Polonya İçişleri Bakanı Mariusz Kaminski ile görüşen AB İçişleri Sorumlu Komisyon Üyesi Ylva Johansson’a bu görüşme öncesi bir açık mektup kaleme aldınız. Bu Polonya hükümetine ciddi eleştiriler içeren bir mektuptu. Biraz da ülkendeki krizin politik arka planına dair tartışabilir miyiz; kendi hükümetinin mülteci politikasını nasıl değerlendiriyorsun?

Ne yazık ki, siyasi iktidar, Hukuk ve Adalet Partisi (PiS), mültecileri insanları korkutmak ve kendi seçmeninde oy toplamak için kullanmak konusunda oldukça tecrübeli. İktidara geldikleri 2015-16 yılında başkanlık ve parlamento seçimlerinde zaten bunu yapmışlardı, şu anda yine aynısını yapıyorlar. Oldukça ırkçı bir söylem kullanıyorlar. Daha fazla iktidar için korkuyu kullanıyorlar.

Kısacası bu çok rahatsız edici. Fakat ne yazık ki bu politikalarda bu zamana kadar başarılı oldular, Polonya’daki insanların yarısından fazlası onları destekliyor ve şu anda Belarus’tan buraya geçmeye çalışan göçmenlerin Polonya sınırından girmesini istemiyorlar.

Bu korkunç, böylesi bir sınır politikası en temel insan haklarına aykırı. Beni en çok rahatsız eden şeylerden bir diğeriyse AB’nin “AB sınırlarını korumalıyız” söylemi, çünkü Polonya sınırı da bir AB sınırı. Yani AB insanların geri itilmesini desteklemiyorsa bile, insanların sınırlarımızın dışında tutulmasını destekliyor.

Bize Belarus’taki göçmenlerden biri olan bir meslektaşımızın verdiği bilgilere göre 2 bin 500 civarında Kürt göçmen var. Ama toplam kaç göçmen var? Şu an sınırdaki göçmenlerin demografik yapısı hakkında biraz bilgi verebilir misin? Bu akışının kaynağı hangi ülkeler?

Öncelikle, kimse toplam kaç kişiden söz ettiğimizi bilmiyor. Bence bunu sadece Belarus biliyor, ama onlar da bu sayıların gerçek değerlerini paylaşacaklarından şüpheliyim, çünkü onlar da propaganda yapıyor, çünkü onlar da Polonya ve AB’yi bir şeye zorlamaya çalışıyor.

Irak Kürdistan’ından gelen pek çok göçmen var, ama tabii ki tüm göçmenler Irak Kürt'ü değil; Suriye, Yemen, Lübnan’dan insanlarla tanışıyoruz, bazen Afganistan ve İran’dan gelenlerle tanışıyoruz. Ayrıca Kongo ve Kamerun gibi Afrika ülkelerinden gelenlerle de tanıştık.

Çoğu genç erkekler ama çok sayıda çocukla ve kadınla tanışıyoruz, hatta hamile kadınlarla tanışıyoruz. Yaşlı insanlar da var. Daha önce mülteci kamplarında yaşamış olan ve yeniden yollara düşmüş insanlar var. Ayrıca aralarında mühendis, doktor, avukat, gazeteci gibi pek çok meslek grubundan olan insanlar var. Yani demografi gerçekten çok çeşitlilik gösteriyor.

Belarus'tan Polonya'ya geçen bir mültecinin yüzünde dikenli tellerin açtığı kesikler.

Tanışıyoruz diyorsun, yani sınırın Polonya tarafına geçmeyi başaran mültecilerden söz ediyorsun, değil mi? Onları nasıl karşılıyorsunuz? Bu travmatik bir süreç olmalı… Siz Polonyalı gönüllülerin ülkenize daha yeni adım atan göçmenlerle ilk kucaklaşma anlarınız olan bu süreç nasıl işliyor?

Evet, sınırdan geçmeyi başaran göçmenlerle buluşuyoruz. Çoğu durumda onlar bize ulaşıyorlar, cep telefonları ile. Nerede olduklarını söylüyorlar, bir de “Suya, yemeye ihtiyacımız var, üç gündür bir lokma yemedik” ya da “Kıyafete ihtiyacımız var, üzerimizdekiler hep ıslandı” gibi bilgiler paylaşıyorlar. Bazen birinin tıbbi yardıma ihtiyacı varsa bize onu haber veriyorlar.

Ve biz hemen sonrasında sırt çantalarımızı toplayıp, arabalarımıza binip, oraya gidip, ormanlık arazide, bataklıkların arasında onları bulmaya çalışıyoruz. Ama bunu yaparken sınır muhafızlarına yakalanmamak için çok dikkatli davranıyoruz, çünkü biliyoruz ki muhafızlar bizi fark ederlerse bize engel olacaklar ve yardım götüremeyeceğiz. Bazı göçmenler Polonya’da sığınma talep ediyor, bu durumda bu başvuru sürecinde onlara destek veriyoruz. Bazense hemen bir ambulans aramamız gerekiyor, çünkü örneğin bazı insanlarla buluştuğumuzda hipoterminin ikinci aşamasında oluyorlar ya da bir şekilde yaralanmış oluyorlar. Böyle zorlu bir yolculuktan hemen sonra doğum yapan kadınlar gördük. Ve ne yazık ki ölümler gördük, en az 10 insan bu sınırda yaşamını yitirdi.

Geçtiğimiz günlerde Alman BILD gazetesinin önemli bir haberi çıktı, bu haberde pek çok göçmenin Türk Hava Yolları ve Türkiye’nin özellikle Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik saldırı planlarında yakın müttefiki olan Rusya’ya ait bir havayolları şirketi ile İstanbul üzerinden Minsk’e taşındığı yazıldı. Bu gelişmeler ışığında, Türkiye ve Rusya’nın rolüne dair senin görüşlerin nedir? Mültecilerin, hükümetlerin diplomatik güç göstergesi için bir araç olarak kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Ben bir Polonyalı olduğum için, Lukaşenko’nun kendi kendine hareket etmediği, Putin’in ellerinde bir kukla olduğu benim için aşikar. Ama Erdoğan ve Türkiye’ye dair çok yerinde bir noktaya işaret ettin, çünkü ben de Erdoğan’ın AB’ye güç gösterme çabasının bir parçası olarak birkaç yıl önce Yunanistan’a göndermeye çalıştığı mültecilerle aynı şeyi yaptığını düşünüyorum. Şu anda aynısını yapıyor, ama bu sefer karayoluyla değil, havayoluyla. Bence bu konu oldukça yerinde bir tartışma, henüz BILD haberini okumamış olsam da. Ama bence bu büyük resmi görmemiz gerek. Çünkü şu an yaşanan ne varsa bunlar önceki konularla ve birbirleriyle bağlantılı. Ve bence sadece Belarus’la uğraşmak sorunu çözmez, çünkü bu sorunun kaynağı Moskova’ya dayanıyor, Ankara’ya dayanıyor.

Hepimiz yüksek sesle konuşmalıyız, hükümetlerimize seslenmeliyiz ve bu insanlık dışı politikayı kabul etmediğimizi haykırmalıyız. Bence 21. yüzyılda hiçbir duvarın göçü durduramayacağını, insanların savaşın, siyasetin bir aracı olarak kullanılamayacağını çoktan öğrendik. Bunu durdurmalıyız, bu şekilde devam edemeyiz.

Amanj ve Avan ile onların küçük çocukları Aryas, Arin, Alas ve Almand Szymki, Polonya'ya ilk ulaştıkları andan bir kare. Bu fotoğraf çekildikten hemen sonra sınır muhafızları onları sınıra doğru giden bir otobüs bindirdiler.

 

Erdoğan'a fon verildi!

Polonya, Alexander Lukaşenko’yu Belarus’a yönelik yaptırımlara karşı bir intikam aracı olarak binlerce mülteciyi AB ülkelerine zorla göndermeye çalışmakla suçlarken Belarus Varşova’yı kasıtla şekilde gerilimi tırmandırmakla suçluyor. Geçen hafta ise Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, AB’nin Türkiye’ye 2016 yılında verdiği dev mülteci fonunu hatırlatarak AB’ye “herkese adil davranma” ve Belarus’a fon verme çağrısı yaptı. Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını bir gecede açıp binlerce mülteci sınırlara yığıldığında da AB liderleri ve kamuoyu, şimdi Belarus’u suçladıkları, Türkiye’yi mültecileri Avrupa’ya karşı bir “silah” olarak kullanmakla açık şekilde suçlamışlardı. Ama bu suçlamaları yaptırımlar değil, fonlar takip etti ve AB liderleri, Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile mültecileri Türkiye’de tutması pahasına anlaştılar.

Türkiye’nin adını sadece Lavrov anmadı, mültecilerin THY uçakları ile İstanbul’dan kafile kafile Minsk’e taşındığını yazan BILD haberinden sonra pek çok yabancı haber sitesi Türkiye’nin adını zikretmeye başladı ve Polonya hükümeti Türkiye’yi Rusya ve Belarus’la “tam senkronize” hareket etmekle suçladı.

Savaş gerçekliği

Bu sırada Belarus, Bağdat ve Erbil’deki büyükelçi ve temsilciliklerini sessiz sedasız kapadı.

Sınırdaki Kürt gazeteci arkadaşımız Ako Mejid’e konuşan Kürt mültecileri göre Federe Kürdistan’dan başlayan bu kitlesel göç dalgasının işsizlik, yoksulluk, insan haklar ve özgürlüklere duyulan özlem ve KDP hükümetinin politikalarından dolayı düşülen umutsuzluk gibi sosyo-ekonomik nedenleri, siyasi bir arka planı var.

Bazı “görünür” aktörleri çokça eleştirip, diğerlerini, özellikle kendi ülkemizdeki hükümetleri eleştiremiyorsak, o zaman bu krizin gerçek çözümü için gerçek nedenlerine ve perde arkasındaki aktörlere işaret edemiyoruz demektir. Çünkü tam da bu gizli aktörler, Kürtlerin yaşadığı topraklarda ve Orta Doğu’da yaşanan savaş gerçekliğinin bu krizin gerçek sebebi olduğunu gizliyorlar.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.