Alevilik ‘denetimli serbestlik’ sürecinde
Dosya Haberleri —

Aleviler
Demokratik Alevi Dernekleri Eşbaşkanı ve Şıh Çoban Ocağı’ndan Pîr Zeynel Kete ile Aleviliğin hakikat dilini konuştuk
- Bugün özellikle Kürt Aleviler hala kendi ana dillerinde ibadet edemiyor; eğitim hakkından mahrum bırakılıyor, kutsal mekanlarına rahatça giremiyor. Birçok dergah, ocak ve ziyaret yeri ya baskı altında ya da yıkılmış durumda.
- Alevilik rafine bir asimilasyon süreciyle karşı karşıya. İktidarlar, Aleviliği görünürde serbest bırakırken denetim altında tutuyor. Foucault’nun dediği gibi: “Modern iktidar büyük gözaltıdır.” Bugün Aleviliğin yaşadığı süreç, “denetimli serbestlik” sürecidir.
- Dersim’in inanç dili Kürtçedir, yani kendi anadilidir. Maraş, Adıyaman, Elazığ, Erzincan, Koçgiri ve Dersim bölgesinde yaşayan Kürt Aleviler, yüzyıllardır ibadetlerini Kürtçe yürütür. Son yüzyılların ulus- devlet dilleri, Alevi inancının ölçüsü olamaz.
- Her dilden deyiş söylemek elbette güzeldir; dillerin zenginliği hakkın varlığının da zenginliğidir. Alevi inancının kavramları, beyitleri ve ritüelleri, tarihsel arka planıyla, zaman ve mekan ortaklığı göz önüne alınarak ele alınmalıdır. Alevi toplumu, “Alevilerin dili Türkçedir” derse, bu tarihsel hakikati inkar olur.
- Aleviliğin kök hücresi, doğal toplumun politik ve sosyal örgütlenme biçimlerine dayanır. Bu yüzden Ocak özel bir toplumsal modeldir. Kurumlar, bu tarihsel hakikatten beslenerek, sahte umutlar değil, hakikate dayalı örgütlenme biçimleri geliştirmelidir. Pîr Sultan'ın dediği gibi “Yanlış düzende doğru çark olmaz.”
AZİZ ORUÇ/İSTANBUL
Alevilik, yüzyıllardır hem inanç hem de kimlik mücadelesinin, direnişin ve özgürlüğün adıdır. Ancak modern ulus- devlet politikaları, bu kadim inancı dilinden, kültüründen ve toplumsal hafızasından koparmaya çalıştı. Bugün Aleviler hâlâ ana dillerinde ibadet edemiyor, kutsal mekanlarına özgürce ulaşamıyor. Bu zorlukların günümüzdeki yansımalarını, ulus- devletin dil, inanç ve kültür politikalarının Alevi toplumu üzerindeki etkilerini, Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eşbaşkanı ve Şıh Çoban Ocağı pîrlerinden Pîr Zeynel Kete ile konuştuk.
Türkiye ve Kürdistan’da Alevi kimliği kendisini özgürce tanımlayabiliyor mu?
Bu soruya yanıt verebilmek için öncelikle tarihsel sürece eğilmek gerekiyor. Bireyin ya da bir toplumun kimliğini ifade edebilmesi, o dönemde egemen olan iktidar, cinsiyet, milliyet ve din anlayışlarıyla doğrudan ilişkilidir. Toplumsal sorunlar tarihsel olduğu için, özellikle devlet dışı inanç sistemlerini yaşayan toplulukların yaşadığı sorunlar da tarihseldir. İnanç kimliğini tanımlayabilmek, aynı zamanda o kimliği özgürce yaşayabilmekle ilgilidir. Kimliğini özgürce yaşayan toplumlar, kendilerini rahatlıkla ifade edebilir. Bizim coğrafyamızda, kimlik mücadelesi aynı zamanda bir hakikat ve varoluş mücadelesine dönüşmüştür.
Bugün ne Türkiye’de ne de Kürdistan’da Alevi kimliği kendisini özgürce tanımlayabilmektedir. Ulus- devletin kuruluş dönemlerinde çizilen “muteber vatandaş” çerçevesinin dışında kalan kimlikler önce fiziki soykırıma, ardından kültürel soykırıma uğramıştır. Aleviler de bu tarihsel süreci yaşayan inançlardan biridir. İmparatorluk dönemlerinde baskı ve katliamlar olsa da, sistematik soykırım projeleri esas olarak ulus-devlet döneminin projeleridir. Binlerce yıldır bu coğrafyada var olan Alevi inancı, bizim “Rêya Heq”, yani Kürt Aleviliği dediğimiz bir ahlaki-politik toplum sistemine dayanır. Bu sistem, merkezi hegemonik güçlerden uzak, Ocaklar etrafında şekillenen özerk bir yapıdır. Aynı zamanda bir toplum modelidir ve toplumun ihtiyaçları büyüse de ya da kent kültürü kendini dayatsa da ortak yaşamı ikrar verir. Ancak Cumhuriyet’le birlikte, özellikle 1924 Anayasası sonrasında toplum, sosyo-politik olarak dikey biçimde ikiye bölünmüştür: Egemene teslim olan Sünni-Hanefi ve erkek merkezli anlayış esas alınmış; bu da Alevilerin sosyo-politik anlamda kendini ifade etmelerini yasaklamıştır.
Aleviler ibadetlerini gerçekleştirirken ne gibi zorluklar yaşıyor? “Özgür ibadet” sizin için ne anlama geliyor?
Özgür ibadet, insanın hak ile hak olmasıdır. Yani bireyin ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak kendi kutsallarıyla, mekanlarıyla ikrarlaşmasıdır. Aleviliğin ibadet anlayışını sadece dört duvar arasındaki semaha indirgemek, bu inancın tarihsel hakikatine yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Bugün özellikle Kürt Aleviler hala kendi ana dillerinde ibadet edemiyor; eğitim hakkından mahrum bırakılıyor, kutsal mekanlarına rahatça giremiyor. Birçok dergah, ocak ve ziyaret yeri ya baskı altında ya da yıkılmış durumda. Böyle bir ortamda özgür ibadet nasıl yaşanır?
Alevi inancını doğayla, insanla ve toplumla kurduğu simbiyotik ilişki içinde yaşar. Bu ilişkiyi sadece cem erkanına indirgemek, Aleviliğin toplumsal ekolojisini, ontolojik hafızasını yok saymak demektir. Ne yazık ki bugün Alevilik, iktidarcı anlayışlar tarafından gözaltına alınmış durumdadır. Belki, imparatorluklar dönemindeki gibi doğrudan bir baskı olmasa da Alevilik rafine bir asimilasyon süreciyle karşı karşıya. İktidarlar, Aleviliği görünürde serbest bırakırken denetim altında tutuyor. Michel Foucault’nun dediği gibi: “Modern iktidar büyük gözaltıdır.” Bugün Aleviliğin yaşadığı süreç, “denetimli serbestlik” sürecidir.
Biraz daha açarsak, Alevilerin ibadetlerini gizlilik içinde yürütmesinin tarihsel ve toplumsal kaynağı nedir?
İmparatorluklardan ulus- devlete geçişe kadar her dönem, Alevileri ötekileştiren yeni kavramlar ve söylemler üretmiştir. Buna rağmen Alevilik, ahlaki ve politik bir toplum modeli olarak varlığını sürdürmüştür. Alevilik “rıza toplumu” inancıdır; ahlaki, politik toplum inancıdır. Devletten, iktidardan, cinsiyetçi anlayışlardan uzak kalmış, hakikat ve özgürlük arayışını sürdürmüştür. Bu nedenle, egemen güçlerin hedefi olmuştur. Alevilerin ibadetlerini gizlilik içinde yürütmesinin temel nedeni, tarih boyunca maruz kaldıkları baskı ve dışlanmadır. Normal şartlarda her cem erkanında bekçi (gözcü) bulunur. Bu, toplumun kendi özsavunmasını sağlama biçimidir. Alevi toplumunda en güçlü savunma toplumsallıktır; cem erkanıdır. Çocukluğumdan hatırlıyorum, köylerde giriş yerlerine ya da mahallelerde mutlaka bir bekçi olurdu. Alevilerin kendi ibadetlerinde güvenlik ya da bekçi bulundurmaları bile bu inancın ne kadar baskı altında olduğununun somut ifadesidir.
Alevi inancı demokratik toplumun günümüzdeki son inanç temsilidir. Dersim soykırımını bu çerçevede değerlendirmek gerekir: İktidar ve ulus- devletçi bir zihniyeti ile hareket edenlerin, demokratik toplumun son kalesine karşı yürüttüğü bir proje. Söz konusu Aleviler olduğunda hakikat ters düz ediliyor. Bugün doğruyla yanlışın ayrımı neredeyse imkansızlaştırılıyor. İkisi iç içe geçiyor ve doğrunun doğru olarak tutunabilmesi emek gerektiriyor. Bu çerçevede düşünüldüğünde, Alevilerin ibadetlerini gizlilik içinde yapmaları, aslında geçmişten günümüze kadar Alevilerin karşı karşıya kaldığı kültürel soykırımın, ne kadar derin olduğunun en somut ifadesidir.
Alevilerin ibadeti hangi dilde gerçekleşiyor? Ya da ibadetin dili olur mu?
Ben Dersim’de büyüdüm. Yalnızca Dersim değil, Batı Toroslar’dan Fırat Havzası’na kadar birçok bölgede “Rêya Heq”, yani Kürt Aleviliği üzerine araştırmalar yaptım. Bu gözlemlerimden yola çıkarak, açıkça söyleyebilirim ki, Dersim’in inanç dili Kürtçedir, yani kendi anadilidir. Maraş, Adıyaman, Elazığ, Erzincan, Koçgiri ve Dersim bölgesinde yaşayan Kürt Aleviler, yüzyıllardır ibadetlerini Kürtçe yürütür. Bu durum sadece halk anlatılarında değil, devletin arşivlerinde yer alan raporlarda da görülür. Özellikle Dersim Katliamı öncesi askeri raporlarda, bölgedeki ibadet dilinin Kürtçe olduğu açıkça belirtilmiştir.
Bir inanç dilini belirleyen, o inancın kadınlarının konuştuğu dildir. “Rêya Heq” inancı ana kadının inancıdır. Nenem Türkçeyi, ancak biz okula başladığımızda öğrenmeye başladı. Tüm kurban duaları, yakarışlar ve ritüeller Kürtçe yapılırdı ve bu ibadetler, dişil özellikler taşırdı. Kürt Aleviliğinin mitolojiden dinsel evreye, oradan da felsefi düzleme geçişine baktığımızda, bu inancın kadın özgürlükçü ve özgürlük teolojisine dayandığını görürüz. Hak yolu, Alevi toplumlarının dilleri, diyarları ve kültürleri kadar özeldir. Alevilikte, her yüreğin kendine ait bir dili vardır; yaşadığı zaman ve mekanı da göz önüne alarak orada yaşayan ana kadının dili neyse ibadet dili de odur.
Dersimliler kendi dilleri için “Zimanê me zimanê Xizir e” (Dilimiz Hızır’ın dilidir) derler. Hızır inancı, Aryen kökenli kadim bir inançtır ve Kürt Aleviliğinde kutsal bir yere sahiptir. Pîrlerimiz köylere geldiğinde Türkçeyi de bilirdi; ancak Alevi inancının temel kavramları Kürtçedir. Bu dili bugün tartışmaya açmak bile üzücü. Çünkü sadece Dersim değil, Suriye, Irak ve İran’da Yârsânî topluluklarının da ibadet dili Kürtçedir. Bizde, zamanla bazı deyişler Türkçe söylenmeye başlasa da, inancın toplumsal hafızası Kürtçedir. Bugün elimizde binlerce Kürtçe beyit, deyiş, masal ve hikaye bulunuyor. Alevi ibadetinin en küçük parçası cemdir; ibadeti sadece cem erkanında söylenen deyişlere indirgemek tarihsel hakikati ve antropolojiyi bilmemektir.
Alevi kurumları ibadet dili ve inanç kimliği konusundaki tartışmaları nasıl ele almalı?
Alevi kurumlarının “Alevi toplumunun ibadet dili nedir?” sorusuna yanıt verirken tarihsel perspektifi esas almaları gerekir. Bugün toplumun kendi anadilini unutması ya da konuşamaması, tarihsel değil, asimilasyonun bir sonucudur. Alevi inancında “Ezel” ve “Ebed” bir bütündür; geçmişle gelecek an’da birleşir. Bu nedenle Alevi inancı, geçmişin yükünü omuzlarında taşır. Hangi dilde olursa olsun, Alevi suretleri “hak kelamı”nı söylediklerinde, bu sözün tarihsel ve ruhsal derinliği o dile de sirayet eder. Ancak bu derinliğin kaynağı ananın dilidir. Tartışma buradan başlamalıdır. Her dilden deyiş söylemek elbette güzeldir; dillerin zenginliği hakkın varlığının da zenginliğidir. Fakat şunu da unutmamak gerekir: Alevi inancının kavramları, beyitleri ve ritüelleri, tarihsel arka planıyla, zaman ve mekan ortaklığı göz önüne alınarak ele alınmalıdır. Alevi toplumu, “Alevilerin dili Türkçedir” derse, bu tarihsel hakikati inkar olur. Elbette Türkçe güzel bir dildir; Türkmen Aleviler kendi anadillerinde ibadet ederler. Ancak her toplum kendi ana dilinde ibadet eder, her çocuk kendini ana dilinde var eder. Ana dilde ibadet ve eğitim, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda demokrasinin zenginliğidir.
Bu yönüyle hakikate bütünlüklü bakmak gerekir. Hakikat, bilginin doğruluğunu ve özgür yaşamla olan bağını ifade eder. Kürtçede “rasti” veya “rasteqîn” kelimeleri hem hakikati hem de yolu anlatır. Bu nedenle Alevi kurumları tartışmaya buradan yürütmeli. Son yüzyılların ulus- devlet dilleri, Alevi inancının ölçüsü olamaz.
Alevi inancında “haşa” sözcüğü, kökeniyle Zerdüştlükteki “aşa” yani “alem nizamı”, her tartışmanın evrende bir düzen kurma bilinciyle, yapılması gerektiğini hatırlatır. Dolayısıyla Alevi kurumları günü kurtarmaya değil, tarihsel hafızayı ve ana kadının bilgeliğini esas alan, bir yeniden inşa sürecine yönelmelidir. Aleviliğin kök hücresi, doğal toplumun politik ve sosyal örgütlenme biçimlerine dayanır. Bu yüzden Ocak özel bir toplumsal modeldir. Kurumlar, bu tarihsel hakikatten beslenerek, sahte umutlar değil, hakikate dayalı örgütlenme biçimleri geliştirmelidir. Bu yalnızca Alevi toplumuna değil, Türkiye’deki demokrasiye de önemli katkılar sunacaktır. Pîr Sultan'ın dediği gibi “Yanlış düzende doğru çark olmaz.” Bu söz esas alınarak dinci, milliyetçi ve cinsiyetçi zihniyetin kurumlara bulaşmasının önünde durmaları gerekiyor.















