Macron krizi devam ediyor

Forum Haberleri —

Macron/foto:AFP

Macron/foto:AFP

  • Bugün Fransa’da yaşanan yalnızca hükümet krizleri değil; aynı zamanda Beşinci Cumhuriyet modelinin tarihsel sınırlarına dayanmış olmasının da ifadesidir. Önümüzdeki dönemde Fransa’yı bekleyen temel soru, bu çöküşün otoriter bir yeniden kuruluşla mı, yoksa tabandan yükselen demokratik bir dönüşümle mi sonuçlanacağı olacaktır.

ERCAN JAN AKTAŞ

Macron siyasi hayatına yeni rekorları ile devam ediyor. 8 Eylül Pazartesi günü Macron’un son Başbakanı François Bayrou’nun kemer sıkma politikaları çerçevesinde açıkladığı 2026 bütçe tasarısı ve ardından hükümetin güven oylamasıyla düşmesi, yalnızca parlamenter düzeyde bir istikrarsızlığa değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde yeni bir hareketin doğuşuna da zemin hazırlamıştı. Bütün bu sorunların merkezinde elbette Cumhurbaşkanı Macron bulunuyor.

Haziran 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından yükselen sağ karşıtı dinamikler çerçevesinde 2024 yasama seçimlerine hazırlanmak amacıyla kısa sürede örgütlenen Nouveau Front Populaire (NFP), Fransız solunun önde gelen siyasi partilerini bir araya getiren geniş tabanlı bir koalisyon olmuştu. Merkezinde La France insoumise (LFI)/Fransa Boyun Eğmeyen Hareketi, Parti socialiste (PS)/Sosyalist Parti, Les Écologistes/Ekolojistler ve Parti communiste français (PCF)/Fransa Komünist Partisi bulunuyordu. Ayrıca çeşitli sol ve ekolojik partiler, küçük topluluklar, sivil hareketler ve sendikal destekçiler de bu ittifağın bir parçası oldu.

İlk turu 30 Haziran 2024, ikinci turu ise 7 Temmuz 2024 tarihinde yapılan yasama seçimlerinde NFP sürpriz biçimde en fazla sandalye sayısını elde ederek birinci parti konumuna yükseldi; 182 milletvekili kazandı ve Meclis’te en güçlü blok haline geldi. Bunun sonucunda, koalisyon bir program çerçevesinde ilk hükümeti kurma adayı olarak Lucie Castets’i isim olarak önerdi. Ancak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron soldan gelen önerilere kulağını kapatarak sağdan Michel Barnier’i hükümeti kurması için atadı. Barnier hükümeti kısa süre sonra siyasi krizler nedeniyle çöktü; ardından Macron, 13 Aralık 2024 itibarıyla François Bayrou’yu atadı.

Ancak ne Barnier hükümeti, ne de Bayrou hükümeti Fransa’da yaşanan sorunlara etkili çözümler üretemediler. Ve bir kez daha Macron insanları şaşırtmadan, yaptığı yanlışlarına yenisini hemen ekledi. Emmanuel Macron tarafından iki yıl içinde atanan beşinci başbakan Sébastien Lecornu oldu. Bayrou’nun düşürülmesinden hemen sonra apar topar sağdan yeni Başbakanı’nı atadı.

Bu atamadan önce başlayan çağrılar 10 Eylül’de kitlesel eylemler ile sokaklara yansıdı. “Bloquons-tout/Her şeyi durduralım” çağrısı, bu bağlamda, ekonomik ve siyasal kararlara karşı yatay ve merkezsiz bir örgütlenme biçimiyle ortaya çıkmaktadır. Sendikalardan, yerel inisiyatiflere ve çeşitli siyasal eğilimlerin kesiştiği yeni bir eylemsel birlikteliğe işaret etmekteydi. Bu durum, Fransa’da 2018’deki “Gilets Jaunes / Sarı Yelekliler” deneyimini hatırlatmakla birlikte, yeni dinamikler ile güncel bağlamda devlet ile toplum arasındaki gerilimin yeni bir halk hareketine evrilip evrilmeyeceği sorusunu da gündeme getirmiş bulunmaktadır.

Bütün bu tartışmalar içinde 8 Eylül gecesi yeni hükümeti kurmayı devralan Sébastien Lecornu hükümetini açıkladıktan tam bir gün sonra, daha güvenoylamasına gitmeden bugün itibariyle hükümetini kurmadan istifa eden Başbakan olarak Fransa siyasi tarihinde yerini aldı. Hükümetinin kompozisyonu nedeniyle hem sağdan hem soldan yoğun eleştirilere maruz kalan, “yenilenme” vaadiyle yola çıkan Lecornu’nun ekibi, muhalefet partileri tarafından “eski sistemin bir devamı” olarak değerlendirildi. Bu baskıların ortasında, 24 saat geçmeden istifasını sunması Fransa siyasetinde benzeri görülmemiş bir hızla yaşanan bir çöküş olarak nitelendiriliyor.

Lecornu’nun istifası, muhalefet cephesinde Cumhurbaşkanı Macron’a yönelik yeni bir çağrıyı tetikledi. Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) grubunun lideri Mathilde Panot, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada ; “Macron doit partir. Le compte à rebours a commencé.”/“Macron gitmeli. Geri sayım başladı” ifadelerini kullandı. Aynı partiden milletvekili Clémence Guetté de benzer bir tonda paylaşım yaparak, “Artık başka bir yol kalmadı. Cumhurbaşkanı istifa etmeli. Bunu kendisi yapmazsa, biz yapacağız” dedi. Bu şekilde Macron için yeni zaman dilimi ; "C’est à vous" /“Sıra sizde” sloganı üzerinden devam edecek gibi.

Franceinfo sitesinde geçen ilk habere göre, “koşullar yerine getirilmediğinde başbakan olunamaz” diyen Sébastien Lecornu istifasını Macron’a sunmuş oldu. istifa açıklamasından sonra Meclis’in en büyük partisi aşırı sağdan RN, Ulusal Meclis'in feshini talep etti. Ulusal Birlik Partisi (RN) lideri Jordan Bardella, Sébastien Lecornu'nun istifasını öğrenince basın mensuplarına yaptığı açıklamada, “Seçimlere geri dönülmeden ve Ulusal Meclis feshedilmeden istikrar sağlanamaz” dedi. Marine Le Pen de, RN başkanı ile yapacağı toplantı öncesinde, “Tek akıllıca karar, sandığa gitmektir” dedi.

Soldan da açıklamalar hızlı bir şekilde gelmeye başladı. PS (Sosyalist Parti) sözcüsü Arthur Delaporte, Sébastien Lecornu'nun istifasının ardından “Bu geçici hükümet tek bir şeyi gösteriyor: Macronizm ülkeyi bir kez daha kaosa sürüklüyor” dedi. Ulusal Meclis'teki LFI (Jean-Luc Mélenchon’un liderliğini yaptığı ‘Boyun Eğmeyen Fransa’) grubunun başkanı Mathilde Panot ise “Geri sayım başladı. Macron gitmeli” şeklinde tepki gösterdi. Jean-Luc Mélenchon da, Bayrou hükümetinin düşüşünün ertesi günü, 9 Eylül'de sunulan Emmanuel Macron'un görevden alınması önergesinin “derhal incelenmesi” çağrısında bulundu. NPA (Yeni Antikapitalist Parti)’nin son açıklaması ise yaşanan durumu en iyi ifade eden cümle oldu : "Yeni hükümet hakkında bir basın bülteni yazıyorduk ama bitirmemize yetecek kadar uzun sürmedi."

Bütün bu gelişmeler Macron’un Haziran/Temmuz 2024 seçimlerindeki sonuçları dikkate almadan yol alma uğraşısının yol kazalarına dikkat çekiyor. Macron’un solu yok sayma pratiği Fransa’daki siyasi krizin tam ortasında yer alıyor. Macron’un siyasal tarzı, Fransa’da giderek derinleşen meşruiyet krizinin merkezinde duruyor. Kurumsal çerçevede cumhurbaşkanlığı yetkilerinin aşırı merkezileşmesi, toplumsal düzeyde artan eşitsizliklerle birleştiğinde, yürütme erkinin siyaseti tıkayan bir güce dönüştüğünü gösteriyor. Bugün Fransa’da yaşanan yalnızca hükümet krizleri değil; aynı zamanda Beşinci Cumhuriyet modelinin tarihsel sınırlarına dayanmış olmasının da ifadesidir. “Macronizm”, kendi iç çelişkileriyle, liberal merkez siyasetin artık toplumu temsil etme kapasitesini yitirdiğini görünür kılmaktadır. Önümüzdeki dönemde Fransa’yı bekleyen temel soru, bu çöküşün otoriter bir yeniden kuruluşla mı, yoksa tabandan yükselen demokratik bir dönüşümle mi sonuçlanacağı olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.