Mücadele dolu bir yaşam: EREN

Kadın Haberleri —

.

.

  • "Eren" filmi, Eren Keskin’in takip ettiği davalar üzerinden aslında son yirmi yılın Türkiye ve Bakur’da yürütülen insan hakları mücadelesinin de bir panoramasını sunuyor. Başlangıçta bu mücadelelerden kesitler halinde ilerleyen belgesel ancak belli bir noktadan sonra Eren Keskin’in kendi yaşamına, kişiliğine ve kişisel perspektifine dönüyor.

SUSAN WEİNBLATT

3-21 Mayıs tarihlerinde Almanya’nın Münih kentinde düzenlenen Münih Uluslararası Belgesel Film Festivali (dok.fest München) isimli belgesel film festivalinde Alman yönetmen Maria Binder’in avukat ve insan hakları savunucusu Eren Keskin’in yaşamı hakkında çektiği 'EREN' filmi gösterime girdi. Bir saat 37 dakika uzunluğundaki film, Eren Keskin’in geçmişten günümüze verdiği mücadeleyi hem arşiv görüntüleri hem de kendisinin kişisel yaşamından sahnelerle anlatıyor. Almanyalı yönetmen ve insan hakları savunucusu Maria Binder’in daha önce de Türkiye’de çektiği filmler bulunuyor, örneğin 'Trans X İstanbul' gibi.

Film, Eren Keskin’in takip ettiği davalar üzerinden aslında son yirmi yılın Türkiye ve Bakur’da yürütülen insan hakları mücadelesinin de bir panoramasını sunuyor. Başlangıçta bu mücadelelerden kesitler halinde ilerleyen belgesel ancak belli bir noktadan sonra Eren Keskin’in kendi yaşamına, kişiliğine ve kişisel perspektifine dönüyor. Buradaki başarılı yakın plan çekimler ve ortaya çıkan çerçeveler Türkiye’nin en başarılı görüntü yönetmenlerinden Meryem Yavuz’un elinden çıkıyor.

Başlangıçta Eren Keskin’in asker ve polisin kadınlara yönelik gözaltında işkence, cinsel saldırı ve tecavüz suçlarını sadece devlet ve kolluk kuvvetleri açısından değil, aynı zamanda toplum açısından da büyük bir tabu olmasına rağmen gündeme getirmesini izliyoruz. Burada yaşadığı zorluklara rağmen bu konuları gündeme getirmekte ısrar eden Eren Keskin’i ardından dava dava, gündem gündem takip ediyoruz. Neler yok ki bu gündemler arasında: cenazelere yapılan işkenceler, Cumartesi Anneleri, Cemal Kaşıkçı davası, LGBTİ+ hakları, açlık grevindeki Leyla Güven davası… Bu belgeselin çekimlerinin aktif olarak devam ettiği sırada gerçekleşen davalara ve açıklamalara kamera aktif olarak katılırken geçmişte olanlarda ise haliyle arşiv görüntülerine başvuruluyor. Gazete kupürlerinden de bolca yararlanılmış. Ancak bir noktada insan bu takip ve konudan konuya atlama sırasında bağlama hakim olmayan uluslararası seyircinin ne kadar bilgilendirildiğini merak ediyor. Mesela Leyla Güven’le Amed cezaevinde bir görüşme ve ardından açlık grevine dair bir basın açıklaması yapılıyor ancak açlık grevine neden girildiği filmde yer almıyor. Bu herhangi bir güvenlik kaygısı ile de yapılmış olabilir. Ya da fokusu Eren’e geri kaydırmak için.

Öte yandan Eren Keskin’in bütün hayatı boyunca öne çıkan davaları konu aldığı için Abdullah Öcalan’ın savunmasında yer almasına da filmde değiniliyor, ardından yaşadığı tehdit ve hakaretlere de. Burada yine bolca arşiv görüntüsü kullanılmış. Özellikle bu günleri yaşamış seyirciler için oldukça duygusal olabilecek sahneler bulunuyor filmde. Bu sahnelerin en vurucu olanlarından birisi ise herhalde Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin vurulma anı. Bu anı bütün detaylarıyla tekrar görmek geçtiğimiz yıllarda içerisinden geçtiğimiz olayları da bir kez daha hatırlatıyor bizlere. Bir avukat, insan hakları savunucusu ve aktivist olarak ve aynı zamanda Tahir Elçi’nin hem mücadele arkadaşı hem de arkadaşı olarak Eren Keskin’in bu olaydan ne kadar etkilendiğini de oldukça sağlıklı bir sınırdan aktarmayı başarıyor kamera.

Filmin genelinde bu “sağlıklı sınır”dan bahsedebiliriz aslında. Ne her şey “yabancı” bir film ekibi için sahnelenmiş gibi bir his var ne de her şey çok kişisel ve çok derin. Üstelik bazı sahnelerin ancak belgesel kamerası için özel olarak oynanmadan çekilmesi mümkün değil, ama bu anlar doğal bir gidişata hizmet için oluşturulmuş. Bu mesafe filmin çeşitli anlarında hep korunuyor. Burada Eren Keskin’in kameralar önünde olmaya alışkın bir özne olmasının da payı olabilir ancak yönetmenin tercihi de hissediliyor. Aralardaki küçük detaylar dışında çok kişisel ve uzun röportajlara gidilmemiş. Annesi, çalışma arkadaşı Leman Yurtsever ve kedilerle ilişkileri yine bu mesafe çerçevesinde yansıtılmış. Kadına bakışı, Kürtlüğe bakışı uzun metinlere boğmadan kısaca bahsedilmiş. Politik olarak ise Eren Keskin’in kişiliğine odaklanırken Türkiye siyasetine dair eleştirel bir pozisyon alınmaktan kaçınılmamış.

Eren Keskin hakkında açılan davalar ve tutuklanma riski filmin ana çatışma unsurunu oluşturuyor denebilir. EREN bir biyografi filmi olarak ortaya koyduğu iddiayı son derece doğru gerçekleştiriyor. Diasporadaki Kürtler ve Türkiyeli demokratik kimseler için belki özleme yol açacak manzara görüntüleri, gündelik yaşamdan kesitler, yemek yeme, taksiye binme, uçağa binme sahneleri acaba kendisini tekrar ediyor mu diye insan merak edebilir ancak bu tarz belgesellerin seyirciyi çok yormamak için böyle görüntülere başvurması da normal. Filmin çeşitli festivallerin ardından özel gösterimlerle de seyirciyle buluşması oldukça muhtemel.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.