Müşriklere destek verenlere Müslüman denilemez

Forum Haberleri —

  • İslam müşriklerin sistemini zulüm düzeni olarak tanımlamıştır. Törelerini ve kanunlarını da batıl görmüştür. Bu düzene karşı mücadeleye kutsal demiştir. İslam, bilerek ve isteyerek zalimlere ve zulüm düzenine destek olanları lanetlemiştir.

CİHAN EREN

Konuya bir soru ile başlamakta fayda var. Bugünün siyasi literatürü ile adlandırmaya kalksak Mekkeli müşrikler mi Sahabeler mi terörist sayılır? Sorumuzu kışkırtıcı bulanlar olabilir. Unutmamalıyız ki Sahabeler Mekke’de kurulu düzene karşı mücadele etmiştir. İkincisi Mekkeliler, Habeşistan, Sasani ve Bizans krallıklarında serbest ticaret yapacak resmiyete sahipti. Yani siyasi ve ticari kimlikleri kabul görüyordu. Yine bugünün siyasi diliyle belirtirsek yasaldılar. Üçüncüsü, İslam öncesi Mekke düzeni yüz yıllara dayanan kabile aristokrasi sistemi olup, kendi koşullarında kabile hukukuna dayalı bir işleyişe dayanıyordu. Bu ve benzer nedenlerle böyle bir soru sorulabilir.

Bugünün siyasi aklıyla değerlendirirsek, Mekkeli müşrikler hangi yöntemler kullanmış olurlarsa olsunlar kabul edilmiş siyasi sisteme ve ticaret yapacak resmiyete sahip oldukları için Sahabelere ‘terörist’ denilebilir. Zaten müşrikler sahabeyi ‘deli, sapkın, atalara karşı isyan etmiş, otorite tanımaz vb…’ kavramlarla suçlamıştı. İlk Sahabeler işkencenin her türlüsüne maruz kalmıştı. Şehit düşenleri de olmuştu. Peki müşrikler o günün koşullarında resmi bir sisteme sahip oldukları için Sahabeleri ‘terörist’ sayabilir miyiz? Çıkarcılıkla, bencillikle ve daha da önemlisi devlet ve iktidar kafasıyla düşünüp cevap verirsek evet. Ancak insanlık, adalet, eşitlik, hak, hukuk, vicdan, ahlak ve hakikat gibi erdemlerle olaya baktığımız için Sahabeler kutsal bir mücadele vermiş diyoruz. Bu erdemleri ölçü aldığımız için müşrikleri teröristten de öte insanlık düşmanı, ahlak ve vicdan yoksunu görüyoruz. Adlarını da küfür kabul ediyoruz.

Müşriklerin kurulu sistemi ve yasal ticari düzenleri vardı. Ancak bunlar her iktidar sahipleri gibi dar bir guruptu. Hatta bugünün adlandırmasıyla mafyaydı. Kurulu düzenleri adaletsizdi. Talan ve ganimet, ticaret yanında diğer geçim kaynaklarıydı. Müşrikler gücü olmayanlardan çalıp çırpıyorlardı. Kabile kültüründen kalma iyilikleri kendi aralarında gösteriş için kullanıyordu. Evleri yoksulların kulübelerine göre saray sayılırdı. Sistemlerinde binlerce insan köleydi. Kadınlar cariyeydi. Yönetimlerinde, cariye olmasın diye kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek zorunda kalan yoksullar vardı. Düzenlerinde hak ve hukuk güçlüye göre değişiyordu. Hac tam olarak bir panayırdı. Kabe, ellerinde para kazandıran ticari bir şirket işlevi görüyordu. Müşriklerin yalanları da çoktu. Ve en önemlisi de hakikati inkar ediyorlardı. Gerçeğe de düşmandılar. İşte Sahabeler böyle bir düzene karşı mücadeleye başlamıştı. Bu nedenle Sahabeler kendi döneminin devrimcileridir. Hak ve hakikat savunucularıydı. Bu amaç onları teröristlere karşı savaşanlar yapmıştır.

Demek ki İslam'a göre kimin terörist olup olmadığı, temsil ettiği fikre ve gerçekleşmesini istediğine bakarak karar verilir.  Haklı olup olmadığı temel alınır. İslam kurulu düzeni, resmi sistemi var diye birilerini haklı görmez. Bu nedenle müşriklerin şehir devleti de denilebilecek sistemi olduğu halde kendilerine zalimler denilmiştir. İslam müşriklerin sistemini zulüm düzeni olarak tanımlamıştır. Törelerini ve kanunlarını da batıl görmüştür. Bu düzene karşı mücadeleye kutsal demiştir. Mücadele verenleri kutsamış, yaptıklarıyla sevap kazandıklarını söylemiştir. Bilerek ve isteyerek zalimlere ve zulüm düzenine destek olanları lanetlemiştir. Ve cehennemde cezalandırılacaklarını ilan etmiştir. İslam hak ve adalet mücadelesini kutsal amellerden saydığı için Hanifler örneğinde gördüğümüz gibi Müslüman olmasa dahi adil ve hakkaniyetli şahsiyetleri övmüştür.

Gerçek buyken bugünün Müslümanları, taraf seçerken hangi ölçüleri dikkate almaları gerektiği noktasında kafa karışıklığı yaşıyorlar. Çoğu da adil olamıyor. Ya iktidar İslam kodlarıyla hareket ettikleri için ‘Müslüman olsun çamurdan olsun’ diyerek taraf seçiyorlar. Ya da milliyetçi düşüncelerle hareket edip önce benim milletimden sonra da devletimin işaret ettiği Müslüman milletlerden dostum olur diyerek karar veriyorlar. Ölçü bu olunca da çoğu Müslüman adaletin değil zalimin ve zulmün yanında yer almayı İslami görebiliyor. Örneğin AKP ile birlikte Müslüman Türk kimliklerini önceleyen Türklerin çoğu Kürtler karşısında bu durumdadır. Hıristiyanlar ve Yahudiler başta olmak üzere diğer inançlar karşısında ise Müslümanların tümüne yakını olay ve olgular, kişi ve hükümetler noktasında taraf seçer ve destek olurken adaletten sapabiliyor. Bu sonuç Müslümanların inanç ve ahlaki ölçülerden çok devlet ve hükümetlerinin telkinleriyle davrandıklarını ve karar verdiklerini gösteriyor. Öz bilinç ve iradeleriyle değil devlet ve hükümetlerinin söylediklerine bakarak tavır almaya Müslümanlık diye biliyorlar.

Böyle bir İslam'ın Muhammed'i İslam değil Emevi İslam’ı olduğu çok açıktır. Bizim iktidar İslam dediğimiz Emevi ve sonrası devlet İslam'ı içtihatları referans olunca da zalimin biri kolaylıkla kendini mazlum gösterebiliyor. İşgalci katilin biri yaptıklarını mazluma destek diye sunabiliyor. Münafık Müslümanlara lider olabiliyor. Haksızca mal biriktirenler hırsızlıklarını Allah'ın verdiği rızık diyerek yasallaştırabiliyor.  Bu İslam algısından yolla çıkan birileri de çıkıp kim olduğu ve ne yaşadığına bakmadan insanları İslam adına kesebiliyor.

İslam, iktidar İslam dogmalarından temizlenmedikçe din adına bu kötülüklerin süreceği kesindir. Müslümanların kötülüklere karşı Muhammed'i duruşla tavır alabilmeleri için önce adaletli olmaktan korkmamaları gerekiyor. İkincisi, ahlaklı olmak için ile de dindar olmak gerekmediğini bilmeleri gerekir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.