Nazım Hikmet ve Kürtler

1920’ler ve 30’larda Kürt isyanlarını bir özgürlük girişiminden ziyade feodal Kürt beylerinin iktidarının yıkılması olarak nitelendiren TKP’nin resmi çizgisini Nazım Hikmet’in hayatının hiçbir döneminde aşmadığı genel kabul gören bir iddiadır.
Nazım Hikmet’in 1950’lerde Kamuran Bedirhan’a yazdığı bir mektupta kaleme almış olduğu şu satırlar son derece önemlidir: „Gerçek Türk yurtseverleri Kürt kardeşlerinin milli haklarına kavuşmak için yaptığı kavgayı can ve gönülden nasıl destekliyorsa, gerçek Kürt yurtseverleri de Türk halkının demokrasi ve milli bağımsızlık için yaptığı kavgayı öylece destekliyor.“
Bunlar tabii hayatının hiçbir döneminde Kürtlere yapılan baskı için fikirlerini açık açık ortaya koymayan bir şair için çok iddialı bir laf. Hele hele Türkiye’de yasaklı her şeyi söyleyip, iş Kürtlere gelince oto-sansür yapan biri için.
Misal „Karayılan Türküsü“ bölümünde Nazım Hikmet „Vurun Kürt uşağı namus günüdür“ mısrasını „Vurun ha yiğitler namus günüdür“ diye değiştirecek ve bunun gerekçesi olarak türkünün orijinal mısrasının yasaklı olmasını öne sürecektir.
Nazım’ı bu konuda anlamak zordur. Başka birçok konuda olduğu gibi.
Hoş Nazım ayarındaki birçok şair ve yazarın da hayatlarının belirli dönemlerinde dünya sorunlarına karşı aldığı tutumlar tartışma konusudur.
Misal Ermeni soykırımı, ülkenin İttihat Terakki geçmişiyle hesaplaşması konusunda Nazım’ın ağzını neredeyse bıçak açmadı.
Nazım’ın verdiği eserlere bakarsanız Dersim diye bir felaket hiç yaşanmadı. Zilan’da kan çiçekleri açmadı. Nasturiler Hakkari dağlarında boğazlanmadı.
Türkiye komünist hareketinin Türk ulusalcılığıyla paralel gelişimi Türkiye solunun Kürt sorununa karşı bakış açısını çok ciddi bir şekilde etkilemiştir. Ulusalcı, Anadolu’nun çok kültürlü yapısını tanımayan politikalar Nazım’ın düşünce yapısına damgasını vurmuştur.
Bu yazıdan Nazım’ın kötü biri olduğunu çıkarmasın kimse. Nazım bir kere, ama sadece bir kere Dersim toprağına ayak bassaydı, Kürt coğrafyasının acılarına tanıklık etseydi bana göre dünyanın en büyük şairi Kürtlere karşı duruşu bambaşka olurdu. Talihsizlik odur ki Nazım’ın gördüğü dünyanın Kürt coğrafyasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Kürtlerin de büyük bir bölümünün ilgisi yoktu.
Yazık ki yoktu. Yazık ki Nazım Kürtlere yapılan tarihsel haksızlığa sadece yaşamının son yıllarında kısaca şöyle değindi: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, Türk idareciler ve egemen çevreleri, Kürt hareketinin tanımayı vaad ettikleri millet ve insan haklarını tanımadı, hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını inkara kadar götürdü. Bu devir Türk idarecilerin ve egemen sınıflarının emperyalizmle uzlaşmaya başlamadı devridir. Bu inkarla bu uzlaşmanın aynı devirde başgöstermesi sadece bir rastlantı değildir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni Orta ve Yakın Doğu’da emperyalizmin kalelerinden biri haline getiren Türk politikacıları Kürt milletinin milli varlığını inkarda ısrar ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde öteki azınlıklara tanıdığı hakları bile Kürt milletine tanımıyor.“
