Nerde o eski Diyarbekir?

Toplum/Yaşam Haberleri —

AMED

AMED

  • “Diyarbekir’in mimarisinin yüzde 50’si yok oldu. Şimdi yapılan yeni yapıların bizim eski mimariyle yakından uzaktan bir alakası yok. Beton yapıdır. Bunlar bizim kent kültürümüzü, kent kimliğimizi taşımıyor. Bir Diyarbekirli olarak ben kabul etmiyorum. Keşke evlerimiz eski haliyle kalsaydı.”

Kentler tarihlerini aynı zamanda mimari yapılarıyla da oluştururlar. Bu tarihi mimariler kentlerin kimliklerini oluşturur. Ancak yıllar geçtikçe kimlikler değişiyor ya da tahrip ediliyorlar. Modernleşme adı altında yapılan müdahaleler kimliksizleştirmenin de acı örnekleri olarak karşımıza çıkıyor.  

Günümüze değin kültürel, sosyal ve siyasal kimliği en fazla değişime uğrayan kentlerin başında hiç kuşkusuz Amed geliyor.

Ancak kentte 2015 yılında ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde yaşanan çatışmalar ve göç, kentin doğu bölümünde çok sayıda geleneksel evin ve sokak dokusunun kaybolmasına neden oldu. 

 

Kentin kültürü yozlaştırıldı

Simurg’un Ahı, İssiz Çıra, Tentene, Özümsen Diyarbekir, Kalbimiz Dört Yılda Kaldı ve Cemile: Çarkın Kırıla Felek kitaplarında daha ziyade eski Amed kültürünü kadın gözüyle anlatan eğitimci, yazar ve şair Birsen İnal, kültürlerin yok edildiği kentte artık kendisini bir yabancı gibi hissettiğini söylüyor.

JİNHA’dan Pınar Ural’ın görüştüğü İnal, “Mesela eskiden Gazi Caddesi’nde yürüdüğümüz zaman herkes birbirini tanırdı. Ama şimdi öyle mi? Kentin büyümesi elbette güzel bir şey ama büyürken dışarıdan gelen bir takım göçlerle ve müdahalelerle kentin kültürü hem yozlaştırıldı hem de yok oldu. Nerde o eski Diyarbekir.”

 

Mimarinin yüzde 50’si yok oldu

Birsen İnal, kentteki tarihi izlerin silindiğini vurguladı ve ekledi: “Bir kere eski Diyarbekir’in mimarisinin yüzde 50’si yok oldu. Şimdi yapılan yeni yapıların bizim eski mimariyle yakından uzaktan bir alakası yok. Beton yapıdır, dışardan bezenerek Diyarbekir evlerine benzetilmeye çalışılıyor. Bunlar bizim kent kültürümüzü, kent kimliğimizi taşımıyor. Bir Diyarbekirli olarak ben kabul etmiyorum. Keşke evlerimiz eski haliyle kalsaydı.”

 

Betona hapsedilmiş bir kent

Günümüzde inşa edilen yapılara ve mekanlara bakıldığında bir tek tipleştirmenin söz konusu olduğunu dile getiren İnal, Sur’daki tarihi kalıntıların kent halkı için önemini anlatıyor: “Şimdiki yapılar fiziksel olarak kültürümüze de hitap etmiyor. Biz alışmıştık çok renkliliğe ve kültürlüğe. Bu tektipleştirilme manevi açıdan elbette etkiledi. Bu tektip evlerden her yerde var. Apartmanlar her yerde var. Dünyanın her yerinde çok daha modernleri var. Biz kendi mimari yapımız içerisinde kendi kültürümüzle yoğrulmuştuk. Şuan Sur’da yaşamıyor olsak bile hafta sonları ya da boş zamanlarda geldiğimizde o mekanlarda bizim anılarımız, yaşanmışlıklarımız, kültürel hafızamız var. Bunların birçoğu yok oldu.

Şimdi baktığımız zaman Sur dışına çıkıldığı zaman çok fazla apartman yapılar ve siteler görünüyor. Gökyüzünden baktığınız zaman zaten betona hapsedilmiş bir kent görüyorsunuz. Yüksek yüksek yapılar. Evet modern olabilir ama burada kadınların yaşantıları o kocaman 300-400 metre kare evlerin içerisinde geçiyor.”

 

Kültür merkezine ihtiyaç var

Amed kent yaşamında kadınların belirleyici olduğunu ifade eden İnal, “Diyarbekir kadını hasır bileziğiyle tanınırdı. Hasır bilezik gerçekten bir semboldü. Azdı ama kaliteliydi özenliydi yaşam. Diyarbekir’in kültürünü AVM’ler temsil edemez. 3-5 AVM’ye kadınlar koştur koştur gidiyorlar. Çünkü gidecekleri başka hiçbir yerleri yok” şeklinde konuşuyor. İnal Amed’in bir kültür merkezi inşasına ihtiyacının olduğunu vurguluyor ve bunu yapmak aslında çok da zor değil.  AMED

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.