Newroz, hayaline Newroz’da kavuştu

Dosya Haberleri —

Newroz Tahir

Newroz Tahir

  • Ailesi, Newroz Bayramı’nda doğduğu için ona Newroz ismini verdi. Bir Newroz günü mücadeleye katılarak özlem duyduğu özgürlük dağlarına yol aldı. Türk devletinin kimyasal saldırısında katledilen Newroz Tahir (Ruksen Zagros) bir Newroz günü mücadeleye katılma kararı aldığı salonda sonsuzluğa uğurlandı.
  • Aile olarak PKK’ye sempati duyduklarını söyleyen baba Tahir Mihemed: "Ruksen 11-12 yaşlarındayken televizyonda gerillayı gördüğünde, ‘Ben bir gün bunlarla birlikte yürüyeceğim’ derdi. Televizyonda gerilla görüntülerini gördüğünde, ‘Ah keşke ben de orada olsaydım, keşke onlarla birlikte yürüseydim’ derdi."
  • Kimyasal silah kullanımına karşın eylem çağrısında bulunan Tahir, "Dünyanın neresinde olursa olsun her Kürt bu katliama karşı alanlara çıkmalı. Yaşadığı her yeri eylem alanına çevirmeli. Yeterince ses çıkmazsa ilerde çok büyük katliamlar göreceğiz" diyerek çağrıda bulunuyor.

ERKAN GÜLBAHÇE

Türk devletinin kimyasal silah saldırılarında şehit düşen 17 gerilladan biri olan Newroz Tahir, 21 Mart 1998 yılında Qamişlo’da dünyaya geldi. Yurtsever bir ailede büyüyen Newroz, 2004 yılına kadar ailesiyle birlikte Qamişlo’da yaşadı. Daha sonra ailesiyle birlikte Rimeylan’a taşındı. Okulda çok başarılı bir öğrenci olan Ruksen, onuncu sınıfa kadar okula devam etti. Ailesi okula devam etmesini istese de o “Bıçak kemiğe dayandı” diyerek çocuk yaşta Rojava’yı özgürleştirme mücadelesine katıldı.

İki sene Rojava’da gençlik çalışmaları içinde yer alan Ruksen, daha sonra yüzünü özgür Kürdistan dağlarına çevirerek 22 Mart 2014’te PKK’ye katıldı. Türk devletinin kimyasal saldırısı sonucu Eylül 2022 tarihinde Zap’ta bir grup arkadaşıyla birlikte yaşamını yitirdi. Türk devletinin kimyasal saldırısında yaşamını yitiren 17 gerilladan biri olan Ruksen’in babası Mihemed Tahir ile çocuğunu ve özgürlük dağlarına olan aşkını konuştuk. 

Gerillaya özlemi büyüktü

Aile olarak PKK’ye sempati duyduklarını söyleyen baba Tahir, PKK’yi tanıdıkları günden bu yana mücadeleye katkı sunmaya çalıştıklarını söylüyor. Aile olarak mücadelenin içinde olduklarından kaynaklı Ruksen’in de diğer çocukları gibi çocuk yaşta mücadeleyle tanıştığından bahseden baba Tahir, konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Dört parça Kurdistan’da gençler evimize uğrardı. Dolayısıyla çocuklarım bu gençlerden çok etkilenirdi. Ruksen 11-12 yaşlarındayken televizyonda gerillayı gördüğünde, ‘Ben bir gün bunlarla birlikte yürüyeceğim’ derdi. Hiç unutmam televizyondaki bir görüntüde gerillalar çay yapıp içiyorlardı. Ruksen, bize dönerek ‘Şimdi bu çayın tadı ne kadar güzeldir. Ben şu anda arkadaşların yanında bu çayı içmek için neler vermezdim’ dedi. Televizyonda gerilla görüntülerini gördüğünde, ‘Ah keşke ben de orada olsaydım, keşke onlarla birlikte yürüseydim’ derdi. Yani gerillaya çok büyük bir özlemi vardı. Bu özlemini sürekli dile getiriyordu. Adeta gerilla yaşamına katılmak ve bu uğurda mücadele vermek için çok çabuk büyümek istiyordu.”

Mihemed Tahir

Bıçak kemiğe dayandı

Newroz kutlaması için 21 Mart 2014’te bir salon tuttuklarını ifade eden baba Tahir, “Newroz kutlaması gerçekleştirdiğimiz gün DAİŞ kaldığımız bölgeye saldırdı. Kaldığımız yerden 5 kilometre uzağımızdaydılar. Ruksen o gün Newroz salonunda yanımıza gelerek, ‘Düşman 5 km uzağımıza geldi, bıçak kemiğe dayandı. Ben bu onursuzluğu kesinlikle kabul etmiyorum. Buna karşı YPJ’ye katılacağım’ dedi. 21 Mart’a doğduğu için adını Newroz koymuştuk, yine bir Newroz günü mücadeleye katılmaya karar verdi. 22 Mart’ta bizimle vedalaşarak mücadeleye katıldı” diyor. 

Kararlılığından vazgeçmedi 

Ruksen’in 12 yaşından beri gerillaya katılmak istediğini sözlerine ekleyen Tahir, “Ben büyüyüp, okulunu bitirip katılım yapmasını istiyordum. Söz silahını dahi ben alacağım diyordum. Newroz günü ben katılacağım büyümesini ve bütün ihtiyaçlarını karşılayacağımı hatta elinden tutup onu arkadaşlara teslim edeceğimi söyledim. Ama Ruksen çok kararlıydı. Küçük yaşta katılmasından dolayı tabi ki ailece üzüldük. Ancak bu kararlılığını gördükten sonra önünde duramazdık” diye belirtiyor. Katılım yaptıktan sonra bir süre sonra yine eve geldiğini ve annesinin ise kalması için ısrar ettiğini belirten Tahir, ancak Ruksen’in, "Ben kararımı verdim bu yolda asla dönmeyeceğim” dediğini aktarıyor. Baba Tahir, kızının kararlılığı üzerine onu yeniden yolcu ettiklerini belirtiyor. 

Aile olarak gururlandık

“Bir süre sonra Ruksen ile ilişkimiz tamamen koptu” diyen baba Tahir, şöyle devam ediyor: “Nerede olduğunu, nasıl çalışma yürüttüğü konusunda bir bilgi sahibi değildik. Şehit düştükten sonra arkadaşların haber vermesi üzerine Ruksen’in Zap’ta olduğunu öğrendik. Ruksen şehit düştükten sonra arkadaşların anlatımları ve videoların yayınlanmasından sonra kendisini çok geliştirdiğini ve mücadeleye canı gönülden bağlandığını görmek aile olarak bizi onurlandırdı ve gururlandırdı.”

Kızının kimyasal silahla katledildiği haberini 18 Ekim’de aldığını belirten Tahir, o günü ve duygularını şöyle anlatıyor: “Birkaç arkadaş yanıma gelerek gerillaların benimle görüşmek istediğini söylediler. O anda Ruksen’in şehit düştüğünü anladım. Tabii ki bir insan gerillaya katılınca ben ölmek için katılıyorum demez. Mücadele etmek için gerillaya katılıyor. Ancak gerillaya katılan birinin ölüm haberini beklemekte gayet normal. Yani bir genç evde çıkarken gerillaya katılıyorsa bir gün cenazesinin eve geleceğini hesaba katmak gerekiyor. Acı bir durum ama katlanmak gerekiyor. Eve gittik. Arkadaşlar, Ruksen’in bir grup arkadaşla birlikte 23 Ağustos’ta Türk devletinin attığı kimyasal gazlarla katledildiğini söylediler. Ruksen için cenaze merasimini ve taziyesini mücadeleye katılmak için Newroz’da karar aldığı salondan gerçekleştirdik. Mücadeleye katılmak için karar aldığı aynı yerde sonsuzluğa uğurlandı.”

Kimyasal silah üretenler de suçlu 

“Uluslararası anlaşmalara aykırı olan yasaklı silahlarla kızımın katledilmesini kabul etmiyorum ve etmeyeceğim de. Bu vesileyle uluslararası kurumlara Türk devletinin kullanmış olduğu bu silahların araştırılması ve yasak gazları kullandığı için cezalandırılmasını talep ediyorum” diye vurgulayan Tahir, “Kürtler mazlum bir halktır. Kimsenin malına mülküne göz dikmediler. Bin yıllardır üzerinde yaşadıkları topraklarda insan gibi yaşamak için mücadele veriyorlar. Hiç kimse Kürtlerin verdiği bu mücadeleyi hor görmemeli, bilakis destek vermelidir. Kürtleri toprakları üzerinde evlerinde katledenlere karşı gerekli sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bu vesileyle belirtmek isterim ki; kimyasal silahları önlemek amacıyla kurulan kurumlar en az kimyasal silahları kullanan devletler ve insanlar kadar sorumludur ve suçludur. Çocuklarımızı kimyasal silahlarla katledenlere ve bu katliama karşı sessiz kalanlara karşı mücadelemiz devam edecektir” diyor. 

Maskelere el koyanlar da suçlu 

Gerillaya götürülmek üzere yola çıkarılan 1200 adet gaz maskesine Güney Kurdistan asayişi tarafında el konulmasına ilişkin de değerlendirme yapan Tahir, “Türkiye bizim düşmanımızdır. Türkiye bizim düşmanımız ve barbarlıkta üstlerine kimseyi tanımıyorlar. İşte tam burada da benim zoruma giden kardeş dediğimiz bizimle aynı kanı taşıyan insanların bu katliamlara dolaylı veya direkt destek sunmalarıdır. Bütün öfkem de buna zaten. Bu katliama önayak olan, parti, yönetim, bireysel kim olursa olsun rol alanlar gün gelecek tarih onlarda hesap soracaktır. Gün gelecek bu suça ortak oldukları için tarih karşısında suçlu olarak anılacaklar. O gaz maskeleri çocuklarımızda olsaydı bugün yaşıyor olacaklardı. Gururlana gururlana televizyonlarda gösterdikleri gaz maskeleri bu vahşeti önleyecekti. Bu gaz maskelerine el koyup göndermeyenler de suçludur” diye belirtiyor. 

Ölen Kürt olunca sessizliğe gömülüyorlar

Kimyasal silahın kullanılmasına Başûrê Kurdistan’ın sesiz kalmasına da tepki gösteren baba Tahir, şöyle devam ediyor: “Birkaç ay önce Güney Kurdistan’a bir bomba atıldı ve bu bomba sonucunda birçok Arap vatandaşı hayatını kaybetti. Irak devleti Arapların hayatını kaybetmesinden dolayı dünyayı ayağa kaldırdı. Uluslararası arenada Türkiye’yi şikayet etti. Ancak söz konusu Kürt olunca sessizliğe bürünüyor. Bağımsız olduğunu iddia eden Irak’ın topraklarında her gün çatışmalar yaşanıyor ve her gün insanlar öldürülüyor. Sesini çıkarmıyor, çünkü ölenler Kürt. Kimyasal kullanımında Türkiye kadar Irak da suçludur. Irak’ın Halepçe’yi bombalamasına Türkiye, İran ve Suriye sesini çıkarmadı. Şimdi de Türkiye’nin kimyasal gaz kullanmasına ses çıkarmıyorlar. Yani bu egemen devletler Kürtleri düşman olarak görüyor. Bunlardan birinin Kürtlere karşı geliştirdiği katliama karşı seslerini yükseltmelerini beklememek gerekiyor. Ancak burada insanın içini acıtan Güney Kurdistan yönetiminin sessizliğidir. Zaten kendilerinin geliştirdiği politikaya baktığımızda, Kürtleri düşman gören devletlerin hizmetle girdikleri açık bir şekilde gözüküyor. Bundan dolayı yüreğimiz yansa da bunlardan herhangi bir reaksiyon beklememiz doğru olmaz.”

Uluslararası kurumlar da suç işliyor 

Türk devletinin kimyasal silah kullanmasına karşı uluslararası kamuoyunun sessizliğine de tepki gösteren Tahir, “Biz kimsenin yaşadığı toprakları işgal etmedik. Kendi topraklarımızı üzerinde insanca yaşamaya çalışıyoruz. Bize karşı katliamlar gerçekleştiriliyor. Bu katliamları görüp de sesini çıkarmayanlar en az katliamı gerçekleştirenler kadar suçludur. Kürtlerin statü sahibi olmasını istemiyorlar. Batı devletleri topraklarımızdaki zenginliklere ulaşmak için Türk devleti ile işbirliği yapıyorlar ve Türkiye’nin yapmış olduğu katliamlara sessiz kalıyor. Batıdaki yöneticilere ve kimyasal silahlara karşı kurulan kurumlara sesleniyorum; kendi kanunlarınıza sahip çıkın sizden başka bir şey istemiyoruz. Biraz onurlu ve dik durun. Bu katliama karşı görevlerinizi yerine getirmezseniz tarih sizi mahkum edecektir” diyor. 

Her yer eylem alanı olmalı 

Kimyasal silah kullanımına karşın eylem çağrısında bulunan Tahir, son olarak şunları söylüyor: “Diasporada, dünyanın neresinde olursa olsun her Kürt bu katliama karşı alanlara çıkmalı. Yaşadığı her yeri eylem alanına çevirmeli. Bu katliamı teşhir etmek için bulundukları ülkelerin parlamento önlerinde eylemler yapmalı. Siyasetçilerle görüşmeler gerçekleştirmeli. Uluslararası kurumlarla görüşmeler yapmalı. Bu kurumların önlerinde eylemler gerçekleştirmelidir. Öylesine bir eylemlilik süreci geliştirmeli ki kamuoyu oluşturup bu kurumların üzerinde bir baskı oluşturmalılar. Eğer bugün Türkiye’nin yaptığı bu katliama karşı dünyayı ayağa kaldıramazsak yarın Türkiye veya Kurdistan’daki sömürgeci güçler daha büyük katliamlara yapacağından kimsenin şüphesi olmasın. Yani Türkiye’nin bugün yaptığını bir anlamda prova olarak görmek gerekiyor. Bugünkü katliama karşı yeterince ses çıkmazsa ilerde çok büyük katliamlar göreceğiz. Taşın altına halk olarak elimizi koymamız gerekiyor. Bu katliamı durdurmak için Kürt halkının elinde imkanlar var. Bu imkanları harekete geçirmesi gerekiyor.”

***

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.