O kadar absürt ve gerçek ki

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • 12 Eylül rejimi muhalefetsiz kurulur ve yerleşirken AKP yönetimleriyle gelen, kişisellik dozu yüksek başkanlık rejimi, özellikle ana muhalefetin etkisizliğinden de güçlenerek yerleşir. 

Yaşayanlar o süreci "her şey o kadar mantıksız ve gerçekti ki…" diye hatırlıyorlar. Pınar Selek’in "Barışamadık" adlı kitabında 12 Eylül rejiminin ele alındığı bölümden, bu cümle.[1] Selek’in Cumhuriyet tarihi boyunca, barışı savunmak üzere kurulmuş dernekleri ayrıntılarıyla ve yerel ve uluslararası yapısal dinamikleri, tarihsel koşulları hesaba katarak incelediği çalışma alanda yapılmış en kapsamlı araştırma olsa gerek. Selek, salt ilgili oluşumları listelemek ve anlatmakla kalmıyor, takipçisi oldukları, savunusunu yaptıkları barışın teorik çerçevesine, günün pratiğinde neye karşılık geldiğine dair eleştirel bir okuma sunuyor.

Bu yazıda Barışamadık’ı incelemiyorum. Kitaptaki analizlere dayanarak 1980 öncesi siyasal ve toplumsal örgütlülüğün soldan işleyen kanadının, barışı sahiplenen sol hareketlerin 1980 darbesiyle kesilmesine ve bu kesilmenin, ortadan kaldırılmanın, kaybedilmenin muhalefete ne ettiğine işaret etmeye çalışıyorum. Tarih tekerrürden ibaret değil; ama insan toplumlarının tarihsel seyrinde devamlılıkların devamsızlıklarla birlikte dönemler arası aile benzeşmesini kurduğu da sır değil. Türkiye’de Cumhuriyet tarihinin son 40 yılı birbiriyle örtüşmeyen erk grupları arasındaki aile benzeşmesini görmemiz açısından örnek teşkil ediyor. Her şeyin o kadar mantıksız ve gerçek olduğu ifadesinde temsilini bulan bir benzeşme bu.

Kenan Evren’in ve liderlik ettiği askeri yönetimin sol ve demokrat muhalefeti külliyen terörist, vatan haini ilan etmesi, kitle medyasında bu şekilde tanımlanmaları Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalif sesleri terörist ilan etmesinden ve yönetim yanlısı kitle medyasında bu şekilde yaygınlaştırmasından farklı değil. Evren’in yönetimindeki asker rejimi bugün Erdoğan’ın kişisel sınırlarıyla her gün çarpılarak birleşen tekli yönetimini tanımlayan militarist rejiminden formel olarak, dayandığı kurumlar ve sermaye biriktirme tarzı açısından farklılaşıyor. Her iki rejimde de hükmedenler kapatma pratiklerini yoğun bir şekilde kullanırken Erdoğan’ın başkanlık rejimi bunu milletin seçimine dayanarak yapıyor. Evren’in rejiminde ise milletin koruyucusu silahlı kuvvetlerin temsilî olmayan kabul görürlüğü iddiasına dayanılıyor. Her iki durumda da millet dayanak noktasını oluşturuyor.

Tuhaf bir diğer benzeşme, 12 Eylül rejiminin dayandırıldığı Atatürkçülüğün özellikle Erdoğan’ın 2014’teki ilk Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasından itibaren gittikçe daha fazla referans verdiği sembolik bir dayanak haline gelmesi. Bir yandan tuhaf, zira Erdoğan anti-Kemalist bir siyasal hattan geliyor ve AKP hükümetlerinin uygulamalarına bakıldığında bu şekilde devam ediyor. Diğer yandan, tarihsel seyre dikkatle baktığımızda, 12 Eylül rejiminin dayandığı Türk-İslam sentezinin AKP dünyasındaki muadili – sentez fikri reddedilse de – Müslümanlık ve Türklüğün ayrışmaz bir şekilde iç içe geçtiği iddiası olarak karşımıza çıkıyor. 2014’teki seçim kampanyasında sıklıkla referans alan kurtuluş savaşı vurgusu, 2016 yılında darbe girişimini yapanlara karşı sokağa çıkanları tanımlamak için de kullanılıyor; arada ve sonrasında ekonomik programlar ülkenin kurtuluş savaşına katkı olarak tanıtılıyor.

Bu benzeşme silsilesi muhalefetle kesintiye uğruyor. 12 Eylül rejimi muhalefetsiz kurulur ve yerleşirken AKP yönetimleriyle gelen, kişisellik dozu yüksek başkanlık rejimi, özellikle ana muhalefetin etkisizliğinden de güçlenerek yerleşir. MHP bir aşamada muhalefetten vazgeçerken CHP, partinin varoluşu nedenini ve özellikle milletvekillerin parlamentoda ne yaptıklarını sormaya yol açacak, parti siyaseti ve parlamenter muhalefet açısından kritik önemde olan taktik müdahalelerde ya gecikir ya da ilgisiz kalır. CHP’nin AKP’den besleniyor olmasında açığa çıkan absürtlük Gezi tutsaklarının, Demirtaş’ın, Gültan Kışanak’ın, Sebahat Tuncel’in hapsedilmeleri için gereken nedenlerin bizzat yargılayanlarca oluşturulmasını, yargının keyfî düzenlenen, dolayısıyla yap-boza açık yasalarla ve kararlarla işleyişini kolaylaştırır.

Bu yazıyı tamamlarken sevgili Çiğdem Mater’in ‘Keşke bizi hukukçular yargılamasaydı’ başlıklı, Bianet’te yayınlanan yazısıyla karşılaştım. Mater olan biteni, tarihsel benzeşmeleri serimliyor.

Ardından, bugün (13 Kasım 2023) CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik imzalı ‘Anayasamızı savunmak adına basın açıklaması ve oturma eylemi’ne Çağlayan çağrısıyla.[2]

Pardon, hangi anayasayı?

[1] Barışamadık (İthaki, 2004), s. 332.

[2] Vurgu bana ait: Adına kelimesini yanlış kullanıyor, CHP’li Çelik.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.