Oda ısısında süperiletken test ediliyor

Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —

  • Hiroşima’da ölümün gölgesi
  • 45 bin yıl önceden gelen yüz
  • 2 bin yıl önce kılıçla gömülen kadın savaşçı
  • En büyük memelinin fosili bulundu

Bilim insanları oda sıcaklığında çalıştığı iddia edilen süper iletkeni test etmek için yarışıyor. LK-99 üzerinde inceleme yapan bazı laboratuvarlar şimdiden sonuçları açıkladı.

ABDli ve Güney Koreli bir grup bilim insanının oda ısısında bir iletken olduğu iddia edilen LK-99 isimli maddenin keşfediliği yönündeki açıklama bilim dünyasında büyük heyecan yaratmıştı. Günümüzde birçok teknolojik ekipmanın çalışma şeklini değiştirebilecek düzeydeki bu buluşa bilim dünyasında temkinli yaklaşıldı. 

İlk deneylerde süperiletkenlik gözlemlenmedi

Hindistan Ulusal Fizik Laboratuvarı'ndan V. P. S. Awana, LK-99’u kendi laboratuvarlarında yarattıklarını ve maddenin süperiletken olmadığını tespit ettiklerini söyledi.

Çin'deki Beihang Üniversitesi'nden Zhiqi Liu ve meslektaşları tarafından gerçekleştirilen bir diğer deneyde de LK-99’un süperiletken özellik taşıdığına dair bir kanıt bulamadı.

Süperiletkenlik iddiasının sahibi olan William&Mary Üniversitesi’nden Hyun-Tak Kim, Hindistan ve Çin’deki laboratuvarların kaliteli LK-99 numuneleri elde etme işlemlerinde zorlandığını ve Hindistan’daki laboratuvarla bu konuda iletişime geçtiklerini söyledi.

 

 

Simülasyonda şaşırtıcı elektronik özellikler görüldü

Almanya'daki Berlin Humboldt Üniversitesi'nden Jose Pizarro ise ekip olarak LK-99’u simülasyonlardan denediklerini ve hesaplamaların simüle edildiği şekliyle LK-99'un bazı şaşırtıcı ve umut verici elektronik özelliklere sahip olduğunu gösterdiğini belirtti.

Griffin, hesaplamalarından çıkan en önemli noktalardan birin, LK-99'un içindeki bakır atomlarının, hesaplamalarının ortaya çıkardığı özel elektronik özellikleri desteklemek için tam olarak doğru yerde olması gerektiğini gösteriyor. Yani söz konusu maddeyi elde etmek oldukça meşakatli bir durum.

Oda ısısında süperiletken bir devrim gibi

Oda ısısında çalışabilen bir süperiletken şu anda hayatımızda büyük öneme sahip birçok teknolojinin yenilenmesi potansiyelini taşıyor. Örneğin Elektrikli araçların bataryaları ısınmadan dolayı çok çabuk tükeniyor. Süper iletkenler ile batarya ısınmasının önüne geçerek elektrikli araçların menzilleri artacak ve şarj süreleri azalacak.
Aynı şey telefonlar ve bilgisayarlarımız için de geçerli. Artık süper iletkenler sayesinde 0 direnç kaybı olacağı için telefonunuz ısınmayacak ve bilgisayarlarınızdaki soğutma fanlarına ihtiyacınız kalmayacak.

Süper iletkenlerin güçlü manyetik alanlar oluşturabilme kapasiteleri MRI gibi tıbbi görüntüleme teknolojilerinin kalitesini ve hassasiyetini önemli ölçüde artırabilir. Bu, artık MR cihazlarının daha hassas ve daha ulaşılabilir olacağı anlamına geliyor.
Oda sıcaklığındaki süper iletkenler sayesinde hava sürtünmesi olmadan nesneleri taşıyabilen manyetik levitasyon sistemleri gelişecek ve yaygınlaşacak. LK-99, hızlı trenler ve diğer taşımacılık sistemlerinin etkinliğini ve hızının artırmasına yol açacak.

 

*****

Hiroşima’da ölümün gölgesi

Hiroşima’da atom bombasının patladığı anda yayılan ışıma onbinlerce kişiyi bir anda buharlaştırdı. Onlardan geriye sahipsiz gölgeleri kaldı.

6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombası, Oppenheimer filminin gösterime girmesiyle yeniden gündemde.

Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinde, sırasıyla 6 ve 9 Ağustos 1945'te atom bombalarının patlatılmasının ardından kaldırımlara ve binalara dağılmış insan ve bisiklet gibi nesnelerin siyah gölgeleri bulundu. Bombanın patlamasının hemen ardından yayılanan ışıma ve ısı patlamanın merkezine yakın olan insanları adeta buharlaştırdı. Tam bu anda kurbanlar ışığı ve enerjiyi emerek arkalarındaki nesneleri korudu. Işıma da "gölgenin" etrafındaki beton veya taşı beyazlattı.

Atom bombasının patlatılmasının ardından Hiroşima’da çok sayıda noktada benzeri gölgeler vardı ancak ışımayı takip eden basınç dalgası yüzünden birçok gölge yok oldu.

İki şehir yok oldu

6 Ağustos 1945'te Japonya'nın yedinci büyük şehri Hiroşima'nın 580 metre üzerinde Küçük Çocuk lakaplı bir atom bombası patladı. Dünya Nükleer Birliği'ne göre patlama 16.000 ton TNT'nin patlamasına eşdeğerdi. Bu etki şehrin 13 kilometrekaresi patlama anında yok etti.  Hiroşima nüfusunun neredeyse dörtte biri hemen öldü. Bir sene içinde bir o kadar insan da radyasyon etkileri sonucu hayatını kaybetti.

Bu patlamadan üç gün sonra Amerika Birleşik Devletleri Nagazaki üzerinde Şişman Adam lakaplı ikinci bir atom bombası patlattı. Plütonyum 239 içeren bu bomba 21.000 tonluka bir patlamaya yol açarak kentte benzer yıkım ve ölümlere neden oldu.

Hiroşima’da patlama anında bir bankanın önünde oturan bir adamın gölgesinin taşa işlendiği görülüyor.

 

*****

45 bin yıl önceden gelen yüz

Bilim insanları DNA’sı çözülmüş en eski anatomik modern insanın yüzünün neye benzediğini ortaya çıkardı.

1950 yılında arkeologlar Çekya'da (Çek Cumhuriyeti) bir mağara sisteminin derinliklerine gömülmüş bir kafatası keşfetti. Önce ikiye bölünmüş kafatasının iki ayrı kişiye ait olduğu düşünüldü. Fakat yapılan araştırmalarda kafatasının bundan 45 bin yıl önce yaşamış bir kadına ait olduğu ortay açıktı.

Araştırmacılar, mağara sisteminin üzerindeki bir tepeye atıfta bulunarak bu kişiye Zlatý kůň (Altın At) adını verdi. Kafatasında yapılan DNA analizleri kadının genomunun kabaca %3 Neandertal soyu taşıdığını, muhtemelen Neandertallerle çiftleşen erken modern insan popülasyonunun bir parçası olduğunu gösterdi.

Kalıntılardan elde edilen uzmanlar kafatasının sağladığı verileri kullanarak kadının yüzünün neye benzediğine ulaşmaya çalıştı.

Yüzün rekonstrüksiyonu üzerinde çalışan Brezilyalı grafik uzmanı Cícero Moraes, ve ekibi, eksik kısımları yerine koymak için kafatasının rekonstrüksiyonunu oluşturan araştırmacılar tarafından 2018 yılında derlenen istatistiksel verileri kullandı. Ekip ayrıca dijital yüzü oluştururken günümüzden bir kadın ve erkeğe ait iki CT taramasına da başvurdu.

Moraes, "En çok dikkatimizi çeken şey yüzün yapısının, özellikle de alt çenenin sağlamlığıydı. Kafatasını bulduklarında, onu analiz eden ilk uzmanlar bunun bir erkek olduğunu düşündüler ve nedenini anlamak kolay. Kafatası, mevcut popülasyonların erkek cinsiyetiyle çok uyumlu özelliklere sahip olmasının yanı sıra, sağlam bir çeneyi de içeriyordu" dedi.

Araştırmacıların dikkatini çeken tek özellik güçlü bir çene hattı değildi. Bilim insanları ayrıca kadının endokraniyal hacminin, yani beynin oturduğu boşluğun, veri tabanındaki modern bireylerinkinden daha büyük olduğunu tespit etti. Moraes bu durumu "Zlatý kůň ile Neandertaller arasında modern insanlardan daha büyük bir yapısal yakınlık olmasına" bağlıyor.

Sonuçta ortaya kıvırcık saçlı ve kumral tenli bir kadın portresine ulaştı.

 

*****

2 bin yıl önce kılıçla gömülen kadın savaşçı

İngiltere'de ortaya çıkarılan 2.000 yıllık bir mezarda bir kadın savaşçının kemiklerine rastlandı. Mezarda bir kılıç ve ayna da bulundu.

Journal of Archaeological Science dergisinde 27 Temmuz'da yayımlanan bir araştırmaya göre, İngiltere'nin güneybatı kıyısındaki takımadalardan biri olan Isles of Scilly'de bulunan bir mezarda bir kılıç ve bir aynayla gömülen kişi bir kadın savaşçı.

MÖ. 1’inci yüzyıla ait mezarlık 1999 yılında keşfedilmiş ve içinde bir kılıç bulunması nedeniyle mezardak kemiklerin bir erkeğe ait olduğu varsayılmıştı. Ancak yapılan DNA incelemeleri kemiklerin bir kadına ait olduğunu ortaya koydu.

Mezarda ayrıca metal bir broş, spiral yüzük ve bir kalkan kalıntısı da bulunmuştu.

Bölgede araştırmalarda bulunan bilim insanı Sarah Stark, gömünün Demir Çağı Scilly'sinde bir kadının savaşta öncü bir rol oynadığına dair kanıtlar ortaya koyduğunu belirtti.

Stark, "Mezarlarda bulunan nesnelerin sembolizmi hakkında hiçbir zaman tam olarak bilgi sahibi olamasak da, kılıç ve ayna kombinasyonu, bu kadının kendi topluluğu içinde yüksek statüye sahip olduğunu ve yerel savaşta, rakip gruplara baskınlar düzenleyerek veya yöneterek komuta edici bir rol oynamış olabileceğini gösteriyor" dedi. Stark’a göre bulgular  Demir Çağı toplumunda kadınların kabile savaşlarında daha önce düşünülenden daha fazla rol oynadıklarını ortaya koyuyor.

 

*****

En büyük memelinin fosili bulundu

Peru’da araştırma yapan bir grup bilim insanı bugüne kadar yaşamı en ağır canlının fosiline rastladı.

Paleontologlar 39 milyon yıl önce yaşamış olan antik bir balina türünü keşfetti. 30 yıl önce Ica eyaletinde bulunan 13 omur, dört kaburga kemiğini bulan bilim insanları P. colossus adını verdiği canlının ağırlığının 300 tonun üstünde olabileceğini düşünüyor. Canlının tek bir omur kemiği 150 kilo civarında.

Bilim insanlarına göre P. colossus muhtemelen çok tuhaf bir görünüme sahipti. Küçük bir kafası, devasa bir vücudu ve küçük kolları ve bacakları olan bu canlı günümüzdeki mavi balinalardan kısa olsa da ağırlığının 340 tonu bulabileceği düşünülüyor.

Bu keşif, deniz memelilerinin en yüksek vücut kütlesine sanılandan 30 milyon yıl önce ulaştıkları anlamına geliyor.

Bilim insanları P. colossus’un büyük olasılıkla yavaş bir gezgin ve sığ bir dalgıçt olduğunu düşünüyor. Kafası ve dişlerine ulaşılamadığı için canlının ne yediğini tespit edemeyen bilim insanları, böylesi büyük kütleye sahip bir canlının besin kaynaklarına ulaşmak için çok fazla enerji harcamayacak şekilde yaşadığını düşünüyor.

Kaliforniya'daki Stanford Üniversitesi Hopkins Deniz İstasyonu'nda okyanuslar profesörü olarak görev yapan P. colossus'un incelenmesinin deniz devlerinin evrimine dair yeni bilgiler sunabileceğini söyledi.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.