Önceliği ve esası kaybetmemenin önemi

Fuat Ali RIZA yazdı —

  • Kürt cephesinde atılan adımlara bakarak yanılmamak ve gevşememek, sanki demokratikleşme gerçekleşmiş gibi bir hava içine girmemek, tersine sürecin çok kritik bir noktada olduğunu görüp, bunun doğru bir tutum ve etkili bir mücadele istediğini bilmek gerekir.
  • Açılan Türkiye kutusundan demokratikleşmenin çıkabilmesi için, tüm taleplerin başına Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması konmak durumundadır.

Pandoranın kapağının açılması gibi, adeta Türkiye’nin kapağı da açıldı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat günü yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile PKK’nin 5-7 Mayıs tarihleri arasında yaptığı 12. Kongre sonuçları, bastırılmış Türkiye’nin kapağını açtı. Şimdi içinden her şey çıkıyor. Herkes bastırılmış ve elinden alınmış değerlerinin özgürleşmesini ve geri verilmesini istiyor. Artan tartışma ve talep ortamı, eğer doğru yönlendirilmezse yeni bir kargaşaya ve çıkmaza yol açacağa benziyor.

Tabii en çok yokluk, yoksulluk ve açlık sorunları dile geliyor. Kaynaklar yüz yıldır Kürt savaşına yatırıldığı ve son 45 yıldır tümüyle savaşa hasredildiği için, zenginliklerle dolu güzelim Anadolu insanı açlıktan neredeyse ölüm sınırına gelmiş bulunuyor. Bu temeldeki yasal düzenlemelerden hasta tutsakların çıkartılmasına, doğanın hoyratça yağma ve talanının önlenmesine, kadın cinayetlerinin durdurulmasına, hukuki ve siyasi baskının sona erdirilmesine kadar çok sayıda talep dile geliyor.

Peki bunlar ve söylenmeleri yanlış mı? Kuşkusuz yanlış değil. Bizler de hepsine katılıyoruz ve bir an evvel de gerçekleşmesini istiyoruz. Fakat istek listemizi, yani paradigmamızı doğru oluşturmamız gerekiyor. Çünkü öyle talepler var ki, gerçekleşmesi sadece sahibini etkiliyor. Belli ki böylesi talepleri ön sıralara alamayız. Buna karşılık, yine öyle talepler var ki, gerçekleşmesi diğer tüm talepleri olumlu etkiliyor, Türkiye’nin demokratik değişimine ve dönüşümüne öncülük ediyor. Elbette böylesi talepleri öne almamız, birinci ve ikinci sıraya yerleştirmemiz gerekiyor.

Özgür yaşama ve çalışma koşulları

Peki Türkiye’nin demokratikleşmesini en çok etkileyecek ve hatta belirleyecek, yine diğer tüm taleplerin gerçekleşmesinin önünü açacak olan talep nedir? Hiç kuşku yok ki, bu talep, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşmasıdır. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin lağvedilmesidir. Önder Apo’nun fiziki olarak özgür yaşar ve çalışır hale gelmesidir. Bu konu adeta Türkiye demokratikleşmesinin anahtarı durumundadır. Adeta Türkiye’de her şey buraya bağlı hale gelmiştir. Nitekim PKK de 12. Kongre’de bu gerçeğe dikkat çekmiş ve alınan tüm kararların pratikleşmesini ancak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlayabileceğini çok açık ve net olarak belirtmiştir. O halde her şeyden önce Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü istemek ve bunun için mücadele edip, tüm mücadelelerin başına da bunu koymak gerekir.

Burada denebilir ki, PKK öyle karar alabilir, ancak biz onu doğru bulmuyoruz ve başka türlü düşünüyoruz. Elbette bu olabilir, herkes canı istediği gibi düşünebilir. Ama burada kimlerin nasıl düşündüğü değil de hangi düşüncenin, kimin düşüncesinin uygulama değeri taşıdığı önemlidir. Buradan bakınca, uygulama değerine sahip olan tek düşünce ve kararın PKK’nin Kongre kararları olduğunu açıkça görürüz. Bu nedenle de hiçbirimiz, “PKK’nin ne düşündüğü ve kararlaştırdığı beni ilgilendirmez” diyemeyiz. Kaldı ki PKK’nin bu konuda son derece kararlı olduğu, başka bir karar değişikliğinin olmayacağı, bunun bir tercihten de öteye bir zorunluluk olduğu açıktır. Nitekim şimdi bazı AKP çevreleri “PKK’nin silahları teslim etmesi gerektiğini” söylüyorlar ki, PKK militanlarından silahı çatışmasız alabilecek tek kişi Önder Abdullah Öcalan’dır. Yer yüzünde başka hiç kimse çatışmasız bu silahları militanlardan alamaz. Çünkü tüm silahlar Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için kuşanılmış, bu temelde yemin edilerek ele alınmıştır.

O halde, açılan Türkiye kutusundan demokratikleşmenin çıkabilmesi için, tüm taleplerin başına Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması konmak durumundadır. Özellikle örgütlü yapılar, partiler, sendikalar, kadın ve gençlik örgütleri, siyasi ve toplumsal kuruluşlar, hukuki çevreler böyle yaklaşmak durumundadır. Bir de sadece bunu talep etmek de yetmez, bunun için elbirliği içinde mücadele etmeleri de gerekir.

Düşmanlık politikası sürüyor

Oysa pratikte gözlenenler çok fazla bu biçimde değildir. DEM Parti kısmen bunu yapmak istiyorsa da çabaları çok dar ve sınırlı kalmaktadır. Diğer muhalefet partileri henüz niyet belirtmenin ötesine geçebilmiş değillerdir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklama ve önerileri, sanki artık eskisi gibi heyecanla ve destekle karşılanmamaktadır. AKP iktidarı ise, sözle ne söylerse söylesin, pratikte henüz PKK ve Kürt karşıtı siyaset izleme durumunu değiştirmemiştir. Bir yandan PKK ile anlaşmaktan ve Kürtlerle kardeş olmaktan söz edip de diğer yandan Kürt karşıtı düşmanca iç ve dış politika izlemenin inandırıcı hiçbir yanı yoktur.

Dikkat edelim, PKK’nin Kongre kararlarını duyurması ardından on gün geçmiş olmasına rağmen, İmralı sisteminde hiçbir değişikliğin olmadığı gözlenmektedir. Yine iki kişilik DEM Parti heyeti, ayda bir ve o da izinle İmralı’ya gidip gelmekte ve sınırlı zaman kesiti içinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşebilmektedir. Kendisi hiçbir demokratik değişim yapmayan, hatta mevcut yasalarını bile uygulamayan AKP Yönetimi, bir de dönüp “PKK’nin yeni adımlar atması gerektiğini” söylemektedir. Bu durumun dinlenecek ve kabul edilecek bir yanının olmadığı açıktır.

Maxmûr’a baskı, Koç’un tutuklanması

Bununla birlikte Türkiye ve Kürdistan’da baskı ve tutuklamalar hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Irak Başbakanı Sudani, Türkiye’de Tayyip Erdoğan ile görüşüp döndükten bir gün sonra Maxmûr kampı üzerindeki baskı ve kuşatma sıkılaştırılmıştır. Adeta AKP’nin gerçek PKK politikası, öncelikle Maxmûr halkı ve Kürt yurtseverleri üzerinde denenmektedir. Önceki dönem KCDK-E Eşgenel Başkanı Yüksel Koç, “Bir terör örgütüne üye olmak” iddiasıyla Almanya’da tutuklanmıştır. Bunu mevcut Alman yönetimi isteğiyle yapıyor olsa da ardında AKP iktidarının taleplerinin olduğunu görmek zor değildir. AKP Yönetimi’nin, ABD ve İsrail ile yeni bir Kürt karşıtı anlaşma yapabilmek için çok yoğun bir diplomasi faaliyeti yürüttüğünü görmek ve anlamak da zor değildir. Mevcut AKP söylem ve politikalarının demokratik muhtevalı ve güven verici olmadığı açıktır.

O halde, Kürt cephesinde atılan adımlara bakarak yanılmamak ve gevşememek, sanki demokratikleşme gerçekleşmiş gibi bir hava içine girmemek, tersine sürecin çok kritik bir noktada olduğunu görüp, bunun doğru bir tutum ve etkili bir mücadele istediğini bilmek gerekir. Doğru tutumun, öncelikli ve esas talebin Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olduğu, her şeyin burada düğümlendiği, bu olmadan Türkiye’de kalıcı demokratikleşme adımlarının atılamayacağı açıktır.

Hedef, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü

Kısaca MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ilk çağrısına sahip çıkılma ve hayata geçirilme gereği vardır. Devlet Bahçeli, Önder Abdullah Öcalan’a hitaben açık ve net bir biçimde “PKK’yi feshetsin, gelip DEM Parti grubunda konuşsun” demiştir. Dikkat edilirse, Devlet Bahçeli’nin çağrısının ilk boyutu, yani PKK’nin feshedilmesi gerçekleşmiştir; o halde bir gün bile gecikmeden ikinci boyutu da gerçekleşmeli ve Önder Apo DEM Parti grubunda konuşma yapacak düzeyde fiziki özgür koşullara kavuşmalıdır. Bunun dışındaki söz ve talebin hiçbir anlamının olmadığı ortadadır. O halde, tüm Kürtler ve dostları bu talebe kilitlenmeli, bunun için de Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlesi’nin her alanda çok daha etkili bir biçimde geliştirilmesi için mücadele etmelidir. Bunun dışındaki taleplerin hepsi tali olanlardır, tali olanın da esasa bağlı olarak ele alınıp hayata geçirilmesi zorunludur. Ancak bu temelde yürütülen çaba ve mücadeleler başarılı ve kalıcı sonuçlar verir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.