Ortadoğu’da tarih öncesinde şiddet
Doğan Barış ABBASOĞLU Haberleri —
- Bir grup bilim insanı Ortadoğu’da Buzul Çağı’nın sona ermesinden Demir Çağının sonuna kadar olan döneme ait insan kalıntıları üzerinde yaptıkları incelemelerden insanın insana uyguladığı şiddet konusunda önemli bulgulara ulaştı. Araştırmanın sonuçlarına göre şiddet en çok devletin ilk ortaya çıktığı Bakır Çağı’nın başında ve kuraklık ve iklim değişikliği nedeniyle büyük altüst oluşların yaşandığı Bakır Çağı sonunda yaşandı.
Tarih öncesi dönemlerde insan toplulukları ve bireyler arasında şiddetin ne kadar yaygın olduğu konusundaki bilgilerimiz oldukça sınırlı. İnsanın nasıl olup da kendi türüne karşı şiddete eğimli kültürler oluşturduğu konusu halen gizemini koruyor.
Bir grup bilim insanı, insan topluluklarındaki şiddet konusunda yaptıkları araştırma kapsamında Ortadoğu’da M.Ö. 12 bin yılından M.Ö. 400 yılına kadar farklı dönemlere tarihlenen mezarlardan çıkan kemikleri inceledi. Alman, İtalyan ve Polonyalı bilim insanları bu metotla şiddetin hangi dönemlerde yoğunlaştığı konusunda bir fikir elde etmeyi, bu verileri tarihi gelişim ile karşılaştırıp, insanların yaşantıları üzerindeki değişimin topluluk içi şiddete olan etkisini anlamayı amaçlıyor.
İnsanlar arası şiddetin izleri arkeolojinin en ilgi çeken alanlarından biri olagelmiştir. Son dönemlerde dünyanın birçok bölgesindeki arkeolojik bulguların dijitalleşmesi ve adli tıp tekniklerindeki gelişmeler bilim insanlarına geniş sayılabilecek örnekler üzerinde araştırma yapma imkanı sağlıyor.
Bu çalışmalarından birinde de son Buzul Çağı’nın son dönemlerinden, M.Ö. 400 yılları arasındaki döneme tarihlenen 3 bin 539 insan kalıntısı incelendi. Kalıntılar, sürekli tarihsel ve toplumsal gelişimin izlenebildiği bir bölge olması açısından özellikle Ortadoğu’dan seçildi.
23 bin yıl kadar önce sürekli yerleşimlerin ortaya çıktığı Ortadoğu’da 10 bin yıl önce tarım toplumuna geçiş sağlandı ve Bakır Çağı ile birlikte de tarım toplumuna merkezi nitelik gösteren devletçikler daha sonra da devletler hakim oldu.
Araştırmaya göre Neolitik Dönemden kalan birçok insan kalıntısında insan yapımı aletlerle işlendiği düşünülen cinayetlerin izlerine rastlandı. Bakır Çağı ile birlikte insanlar arası şiddetin arttığı, Bronz Çağı’nda ise ciddi bir düşüşün yaşandığı görüldü. Demir Çağı’yla birlikte ise yeniden şiddette belirli bir artış tespit edildi.
Yerleşik yaşamla birlikte şiddet arttı
İnsanların küçük tarım toplumları halinde yaşadığı Neolitik Dönemde, avcı toplayıcı döneme göre daha fazla insanlar arası şiddet görülmesi çok da şaşırtıcı değil. Zira avcı toplayıcı topluluklar döneminde insan toplumları arasında yaşanan çatışmalar bir yerleşimin savunması şeklinde değildi. Bu nedenle güçsüz taraf ya da kabul edilmeyen birey uzaklaşıp çatışmanın ölümcül etkisini sınırlayabiliyordu. Ancak Neolitikle birlikte insanlar uzun bir çaba sonucu elde edilmiş ürün ve bir yaşam tarzını savunma konumunda oldukları için ölümcül sonuçları olan çatışmalarda artış görüldü.
Asıl büyük sıçrama ise Bakır Çağı ile birlikte şehir devletleri ve askeri olarak daha etkin bir şekilde örgütlenmiş insan topluluklarının ortaya çıkması ile birlikte görüldü.
Araştırmacılar Bakır Çağı’nın son dönemindeki düşüşü ise merkezi devletlerin ortaya çıkarak, içerideki düzeni tesis etmesine ve şiddet enerjisini dışarıya kanalize etmesine bağlıyor.
Demir Çağı’nda ise şiddet olaylarında yine ciddi bir artış gözlemlenmekte. Diğer dönemlerin aksine bu dönemdeki artışın nedenleri konusunda güçlü tahminlere sahibiz. Mısır, Levant ve İran’daki imparatorlukların yıkıldığı, kuraklığa bağlı olarak tarıma dayanan birçok şehrin yok olduğu, büyük bir altüst oluşun yaşandığı bu dönemde şiddet yeniden artış gösterdi.
Öldürme şekilleri
Araştırmada elde edilen sonuçlar en yaygın ölüm nedeninin kafa bölgesinden alınan yaralar olduğunu gösteriyor. Bu tür kanıtlar şiddetin başka bir birey tarafından uygulandığı konusunda belirli bir kesinlik içeriyor. Diğer yandan kafataslarının diğer kalıntılara göre daha fazla bulunmasının da bu istatistiğin yüksek gözükmesinde belirli bir etkisi var.
İnsan doğası şiddete meyilli mi?
İnsanın doğa olarak şiddete eğilimli olup olmadığı tarih boyunca hep tartışma konusudur. Bu konuda temel olarak iki eğilim vardır. Birincisi insanların doğasında şiddetin olduğunu, bunun evrimsel gelişimimizden kalan hayvansı tarafımızın sonucu olarak ortaya çıktığını savunur. Diğer görüşe göre ise insanlar mülkiyet ilişkileri ve hiyerarşik toplum dinamikleri nedeniyle şiddete yoğun bir şekilde eğilim göstermiştir.
Bilim insanları bundan yaklaşık 6-8 milyon yıl önce şempanze ve bonobolarla ayrıştığımızı düşünüyor. Bu dönemde ilk homo geni taşıyan primatlar ortaya çıktı. Ne yazık ki homo geni taşıyan onlarca primat türünden bugün sadece modern insanlar doğada bulunuyor. O yüzden bize çok yakın akraba olan bu toplumları inceleyemiyoruz. Fakat şempanze, bonobo ve hatta goriller gibi doğadaki en yakın akrabalarımızın davranışlarına bakabiliyoruz.
Şempanze ve bonobo farkı
Geçtiğimiz yıl yayınlanan ve 54 yıllık gözlemlere dayanan bir çalışmaya göre hiyerarşik topluluklar halinde yaşayan şempanzelerin doğasında ciddi bir şiddet eğilimi var.
İki şempanze sürüsü karşı karşıya geldiği zaman, eğer sürüler birbirlerine yakın güçtelerse çatışmaları ölümcül sonuçlar doğursa da genelde yenilgiye yakın olan sürünün uzaklaşmasıyla sona eriyor. Fakat eğer taraflardan biri zayıfsa çatışma adeta bir soykırım gibi sonuçlanıyor. Güçlü olan taraf son bireyi öldürene kadar çatışma durumundan çıkmıyor.
Yine şempanze sürülerinin kendi içinde de sık sık şiddet olayları görülüyor.
Buna karşın şempanzelerle hemen hemen aynı fiziki özelliklere ve toplumsal yapıya sahip olan bonobolarda ise tamamen farklı bir durum söz konusu.
Yarım asırlık incelemelerde bonobo sürüleri arasında tek bir çatışma dahi tespit edilmedi. Gözlemlenen tek şiddet olayı ise bir bonobo sürüsü içerisinde fazla şiddet eğilimi gösteren bir bireyin, sürünün diğer üyeleri tarafından öldürülmesiydi.
Bu araştırmalara bakınca şiddetin insan doğasında var olup olmadığı konusunda ortak atalar ve yakın akrabamız olan canlıların davranışları çok kesinlik içeren bir bilgi vermiyor.
Arkeolojik bulgular net bir sonuç ortaya koymuyor
İnsanlık tarihine baktığımızda da çok net bilgilerle karşılaşmıyoruz. Bu konuda henüz genel bir sonuç çıkaracak kadar net olmayan arkeolojik bulgularla hareket etmek durumundayız. Kaldı ki avcı toplayıcı topluluklara ait verilerimiz de çok sınırlı.
Neolitikten sonra ortaya çıkan şiddet kanıtlarının yoğunluğu pekala nüfus yoğunluğunun artması ile açıklanabilir. Zira az da olsa avcı toplayıcı dönemdeki şiddet olaylarına dair elimizde güçlü kanıtlar var.
Sudan’da yapılan kazılarda bir Neanderthal’in modern bir insan tarafından öldürüldüğünü biliyoruz. Yine geçtiğimiz yıllarda Kenya’da 10 bin yıl kadar önce yaşanan bir çatışmanın kurbanlarına ait kalıntılar bulunmuştu.
Elimizde çok fazla kanıt olmasa da avcı toplayıcı toplulukların birbiriyle temas halinde olduğu noktalarda da çatışmaların yaşandığı düşünülüyor.
Sahra Çölünde ve İspanya’da bulunan mağaraların duvarlarında insanlar arasındaki çatışmaların resmedilmesi bu dönemdeki çatışmaların yaygın olduğu konusundaki savları güçlendiriyor.
Devletlerin ortaya çıkışı sıçramaya neden oldu
Neolitik Dönemin önemli bir bölümünde Ortadoğu’daki nüfus yoğunluğunun çok fazla değişmediği görülüyor. Bu nedenle şiddet her ne kadar daha önceki dönemlere göre artmış gözükse de asıl büyük sıçrama bu dönemin sonunda şehir devletlerinin ortaya çıkmasıyla yaşanıyor.
İlk devletçikler, mülkiyet ilişkilerinin yönetilmesini ve insanların bu yönetim esaslarına rıza göstermesini sağlayacak aygıtlardan yoksundu. İnsan toplumlarının o güne kadar alışık olmadığı bir toplumsallığa itilmesi ile birlikte iç çatışmalar, toplum içi şiddet arttı.
Şiddeti ne tetikliyor?
Bu çok geniş döneme kuşbaşı bakış, ilginç bazı kestirme sonuçları da ortaya çıkarıyor. Örneğin yaygın bir görüş olarak insan toplulukları içindeki eşitsizliklerin şiddeti arttırdığı öngörülebilir. Ama tarihsel veriler insan toplumları içindeki eşitsizliğin en yoğun olduğu Bakır Çağı’nın sonunda şiddetin az olduğunu gösteriyor.
Aynı dönem tapınakların, profesyonel orduların, özel askeri teşkilatlanmanın, hukukun ortaya çıktığı dönemler. Araştırmanın yazarlarına göre devletler kendi otoritelerini pekiştirmek ve iç çatışmaların önüne geçmek için hem ideolojik hem de askeri aygıtları etkili bir şekilde kullandı. Fakat devletin kendini üzerine bina ettiği bu sistem, 300 yıl kadar süren bir kuraklık sonucu yıkıldı ve Asur İmparatorluğu gibi savaşan büyük güçlerin yükselişi yaşandı. Aynı dönem büyük göçler ve toplumsal altüst oluşlara da sahne olunca şiddet olaylarında artışlar yeniden görüldü.
Bu durum aslında günümüzdeki iklim değişikliği ve bunun sonucunda oluşabilecek gıda sıkıntısı gibi konuların bir güvenlik sorunu olduğu savının da altını çiziyor. Zira devletin ilk ortaya çıkışındaki şiddet artışına en yakın sıçrama kuraklık ve gıda kaynaklarındaki azalma dönemlerinde gerçekleşti.
Yazılı kaynakların kıtlığını göz önüne alacak olursak Ortadoğu’da medeniyetin şekillendiği ilk dönemlerdeki insanların düşünce biçimleri ve onları neyin şiddete ittiğini, isyankar ya da itaatkar kıldığını kesin olarak bilmemiz zor. Ama arkeolojinin sağladığı bu sınırlı veriler dahi ciddi tartışma noktaları ortaya çıkarıyor.