“Pek memnun değiller galiba”

Nubar OZANYAN yazdı —

  • O “memnun olmayan”lardandı! Yaralı yüreğine derin bir halk sevgisi sığdırarak özgürlük bedelini ödeyen o ve onun gibi “memnun olamayanlar”, anılarımızın derinliğinde hep saklı kalacaktır. Amed’in yiğit evlatlarına sonsuz saygı ve minnetle… 

O kadar çok zulüm ve yoksulluk haberleriyle tanışıyor ve karşılaşıyor ki, hangi acının yasını tutsun halkımız? Hangi çileli yoksulluğun adını duvarlara yazsın? Daha birinin acısını yüreğimizde tam hissedemeden ve yeterince öfkemizi bilemeden bir diğeri başlıyor. Silinmez acı ve dinmeyecek öfke bir biriktiriyoruz. Özgürlük yelkenimize devrim rüzgarı yüklüyoruz.  
Türk ordusunun Medya Savunma Alanları’na yönelik bir günde 27 kimyasal saldırısını mı lanetleyelim? Rojava’ya yönelik her gün yapılan obüs, havan, İHA saldırılarını mı? Yoksa Amasra Bartın’da kara maden ocaklarında katledilen kara bahtlı 41 işçinin öfkesini mi bilincimize kazıyalım? Yoksa her gün zindanlarda katledilen devrimci tutsakların çığlığını mı hafızamıza kaydedelim? Hangi haber ajansına baksak, hangi gazete sayfasına gözatsak mazlumlara, emekçilere ait acı ve gözyaşından başka bir şey çıkmıyor karşımıza. 
Her gün kadınlara yönelik erkek egemen Türk devlet şiddetini yaşıyoruz. Her gün kadın devrimci öncülere yönelik işkence ve imha haberlerini okuyoruz. Öfkemiz tavan yapıyor. Hıncımız patlamaya hazır volkan gibi. 
Nagihan Akarsel’in, Ruken ve Sara’nın öfkesini daha unutmadan bu kez Rize Kalkandere Zindanı’nda katledilen HPG savaşçısı Süphan Çabuk’un ölüm haberini aldık. Toplu kitlesel acılara bireysel acılar karışıyor. Hepsinin imha ve yok etme adresinde faşist Türk devlet diktatörlüğü yazıyor. Bütün acı ve çilelerin yaratıcı ve uygulayıcısının adresi hep aynı isimde buluşuyor.
Adını Van Gölü’nün kuzey kıyısında sönmüş bir volkanik dağdan alan HPG savaşçısı Süphan Çabuk, Amed halkının onurlu bir Kürt evladıdır. Türk devlet mahkemelerinde “Bir HPG’li olarak beni ancak halkımız ve PKK yargılayabilir. Sizin mahkemeleriniz bizi yargılayamaz” demiş hevale Sipan. Tutsak tutulduğu Kalkandere L Tipi Kapalı Hapishane’de intikam alırcasına katlediliyor. İki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 153 yıl hapis cezası yetmezmiş gibi ağır işkencelere maruz bırakılıyor. Yeterince tedavi edilmediğinden dolayı kan pıhtılaşması yaşıyor ve yaşamını yitiriyor.
Sipan, Amed şehrinin sayısız direniş geleneğinin isimsiz onurlu bir temsilcisidir. Devletin işgalci birliğini, ırkçı şovenist bütünlüğünü bozduğu için katledilmiştir. Mahkemede devletin “anlaşılmaz” dili olan Kürtçe siyasi savunma yaptığı için fena öfkelendirmiştir cellatları. Bütün kem gözleri üzerine çektiği için payına ölüm düşmüştür. Eller üzerinde “Şehit Namirin” sloganlarıyla Amed'in Kulp ilçesinde uğurlanırken geride unutulmayacak bir direniş hikayesi bıraktı.  
Hevale Süphan’ın hikayesi, kimileri için sosyal medyada öylesine bir gördüğümüz bir haber gibi gelebilir. Ancak Amedli ve ağır işkenceler görmüş, zulmün türlüsünü bizler için hevale Sipan’ın şehit düşüş haberi derinden sarsıcıdır. Yaptığı siyasi savunmadan dolayı Amed zindan anılarıma gittim. Sayısız devrimci arkadaşın faşist mahkemelerde yaptığı savunmaları, salonları çınlatan son sözlerini duyar gibi oldum. 
Ne Hevale Sipan’ın siyasi savunmasına ne de o onurlu duruşuna ve sözlerine yabancı değilim: “Sizin mahkemeleriniz bizi yargılayamaz!”
5 Nolu zindan mahkemeleri bu sözlerin sahibi sayısız ve isimsiz devrimciye tanıktır. İsimlerini sıralamakta oldukça zorlandığım devrimciler, faşizmin mahkemelerini devrimin ve özgürlüğün savunma kürsülerine çevirdi. Benzer şekilde İsviçre Alplerinin enternasyonal kadın devrimcisi Barbara Anna Kistler, İstanbul mahkemelerinde “Beni ancak enternasyonal proletarya yargılayabilir” sözleriyle önce mahkeme tutanaklarına sonra tarihe bir not düştü.
Amed halkı, emeğe ve özgürlüğe saygılı bir halktır. Dayanılması zor acılara ve katlanılması zor bir zulme tanıklık etmiştir. Ermeni-Süryani-Keldani katliamlarına tanıklık etmiştir. Belediye meydanında astılar özgürlük isteyen Şeyh Said’i. Tüm Amed halkı gelip görsün, direnmenin ve başkaldırının ne demek olduğu ibreti-alem olsun, tüm Kürtlere ders olsun diye saatlerce idam sehpasından indirmediler onu. Amed halkına direnirse sonlarının darağacında sallanan Şey Said gibi acı olacağını öğretmek istedi, dönemin taze Kemalist hükümeti!
Daha on yıl önce 115 bin Hay’ı (Ermeni) diri diri yakıp uçurumların diplerine yuvarlamışlardı. Onar onar sallara bindirilip Dicle Nehri’nin karanlık sularına gömülen Hayların acısı ve Ongözlü Köprü’nün karanlık sütunlarından yükselen Hay kadın ve çocukların çığlıkları unutulmamıştı. 
Amed’in tarihinden acı ve direniş eksik olmadı. Onca katliama, zulme ve baskıya maruz kaldı. Ve gelinen günde muktedirin ağzından “pek memnun değiller galiba” sözcükleri döküldü!
Heval Süphan, Amed’in acı ve direniş hikayeleriyle büyümüş bir devrimciydi. 5 Nolu Zindan zulmüne ve görkemli direnişine tanıklık eden bir Kürt ailenin mazlum çocuğuydu. Ayağına nal çakılan Hay’ın; Belediye Meydanı’nda dara çekilen Şeyh Said’in; bedeni işkencede parça parça edilen İbrahim Kaypakkaya’nın ser verip sır vermeyen efsanesinin, Mazlum Doğan’ın üç kibrit yangınını dinleyerek büyüyen sayısız devrimciden biriydi.
O “memnun olmayan”lardandı! Yaralı yüreğine derin bir halk sevgisi sığdırarak özgürlük bedelini ödeyen o ve onun gibi “memnun olamayanlar”, anılarımızın derinliğinde hep saklı kalacaktır. Amed’in yiğit evlatlarına sonsuz saygı ve minnetle… 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.