PKK yasağı ve silah tüccarlığı: Tank satıp yasak aldılar

Dosya Haberleri —

PKK YASAK

PKK YASAK

  • Almanya, 1991-92 yıllarında Türkiye’ye 300 tank, 100 milyon mermi, 256 bin kalaşnikof ve 500 bin çelik miğfer ithal etmişti: Toplamda 1,5 milyar Mark ederinde savaş malzemesi. “Phantom” modeli 45 savaş uçağının ithalatı ise sıradaydı. Ne ki meşruiyet sorunu vardı, keza Türk devletinin hak ihlalleri de günaşırı gündem oluyordu.
  • Türkiye’ye silah ithalatı, Almanya’da bir Savunma Bakanının istifasına dahi yol açmış; devlet, ithalatı durdurduğunu açıklamak zorunda kalmıştı. PKK yasağı, bu koşullar altında geliştirildi. Alman silah ticaretine hukuki ve siyasi bir zemin yaratılmak isteniyordu; keza silah endüstrisi, “en iyi müşterisini” kaybetmek istemiyordu.

OSMAN OĞUZ

Almanya’da 1993’ün 26 Kasım’ında yürürlüğe giren PKK’ye yönelik faaliyet yasağına kronolojisi içinde bakmanın çok önemli bir getirisi var: Silah ticaretinin bu hikâyenin yalnızca bir “parantezi” değil, çok önemli bir parçası olduğunun iyice ayyuka çıkması.
PKK yasağının yürürlüğe konduğu günlerde Türk devletinin Kürdistan’daki ne savaş hukuku ne de insan hakları hukukuyla bağdaşabilecek uygulamaları giderek tırmanıyordu. Hem Kürt basınının hem de Kürt Özgürlük Hareketinin diaspora çalışmalarıyla kazandığı uluslararası dostlarının çalışmaları, bu ihlallerin belgelenmesini de sağlıyor; yakılan Kürt köylerine, kaybedilen insanlara, işkencelere ve demokratik hakların ihlâline ilişkin belgeler, günaşırı ortaya çıkıyordu.
Peki bugünlerde Almanya’nın tutumu neydi? Bu tutumun aslında bugünkünden çok farkı yoktu. Kamu önünde Türkiye’nin hak ihlallerini ve katliamlarını eleştiren Almanya, Der Spiegel’in 30 Mart 1993 tarihli haberine göre, 1991-92 yıllarında Türkiye’ye 300 tank, 100 milyon mermi, 256 bin kalaşnikof ve 500 bin çelik miğfer ithal etmişti: Toplamda 1,5 milyar Mark ederinde savaş malzemesi. “Phantom” modeli 45 savaş uçağının ithalatı ise sıradaydı.

‘Müşteri kaybetmeyelim’
Türk devletinin hak ihlâllerine ilişkin güçlü belgelerin ortaya çıkması ardından Almanya, 26 Mart 1992’de Türkiye’ye silah satışını durdurduğunu açıkladı. Keza Kürtlerin isyanı, hukukî olarak “terör” kapsamına da alınmamıştı ve Türkiye’nin kendi halkına yönelik askerî operasyonlarının politik bir zeminde savunulmasının koşulları bulunmuyordu. Aynı günlerde, 31 Mart 1992’de Federal Savunma Bakanı Gerhard Stolpenberg, 15 Leopard-I modeli Alman tankının Türkiye’ye illegal yollarla ithal edildiğinin anlaşılması ardından istifa etti.
Ne ki Almanya, Türkiye’ye silah ticaretinden vazgeçmek istemiyordu; bu, Alman silah sanayisi için de hem “en büyük” hem de “potansiyeli olan” bir müşterinin kaybedilmesi demek olurdu. Yeni Savunma Bakanı Volker Rühe, 23 Eylül 1992’de Türkiye’ye uçak, askeri malzeme ve tank ithal edeceklerini duyurdu. Aynı gün Türkiye de Alman silahlarının PKK’ye karşı kullanıldığını itiraf etti. Bu itiraf ile verilen “gayriresmi” mesaj aslında, Türkiye’nin PKK’yle savaşmakta kararlı olduğuydu ve Türkiye, Almanya’ya silah ticaretini “meşrulaştırmak” için siyasi kararlar alma baskısında bulunuyordu. Keza aynı günlerde ortaya çıkan görüntüler, katledilmeleri ardından Alman tanklarının arkasına bağlanıp sürüklenen PKK’lileri de gösteriyordu.

‘Biz kasaya bakarız!’
Alman devletinin PKK’ye karşı siyasi tutumunu radikal biçimde güncelleyeceğinin ilk işaretinin siyaset kurumundan değil de ordudan, Bundeswehr Genel Müfettişi Klaus Naumann’dan gelmesi de bu açıdan tesadüf değil. Naumann’ın 7 Temmuz 1993’te yaptığı açıklamayla Türkiye’nin PKK’yle savaşını “tamamen meşru” ilan etmesi, aslında Alman silahlarının Türkiye’ye ithalatını meşrulaştırma adımının bir parçasıydı. Naumann aslında “Türkiye’ye silah satmamız tamamen meşru” demek istiyor ama bunu diyemiyordu; bunu rahatlıkla söyleyebileceği koşulların oluşturulmasını talep ediyordu.
Almanya ile Türkiye arasındaki ticari ilişkiler silah ticaretinden ibaret değil elbette fakat silah ticareti, bu ilişkilerin politik temsilini/meşruiyetini en fazla zorlayan başlık (olageldi). Öte yandan, yalnızca silah ticaretine dair düşünmek dahi Naumann’ın açıklamasından yaklaşık 5 ay sonra PKK’nin Almanya’daki faaliyetlerinin yasaklanması ve demokratik Kürt kurumlarının ve basın organlarının basılarak kapatılmasının “Türkiye nasıl hak ihlâllerinde bulunursa bulunsun, biz ilişkilerimizi sürdüreceğiz, silahımızı satacağız, müşteri kaybetmeyeceğiz” demek olduğunu anlamaya yeterli.

Bugünden bakmak:Türkiye en büyük müşteri
O günlere silah ticaretinin bugünkü verileri ışığında bakmak da bu “parantezin” kuvvetini artırıyor. Almanya, yalnızca 2019 yılında Türkiye’ye 344,6 milyon Euro tutarında silah sattı. Bunun anlamı şu: Almanya’nın toplam silah ticaretinin (823,6 milyon Euro) üçte birini Türkiye’ye yapılan ithalat oluşturuyor. Türkiye, Alman silah endüstrisinin açık ara farkla en büyük müşterisi; silah almayı bırakması demek, Alman savaş endüstrisinde iflasların ardı ardına gelme ihtimali demek.

Alman silahlarının Türk devletinin Kürtlere karşı katliamlarında kullanılması, son olarak Kuzey Suriye/Rojava’ya yönelik saldırılar vesilesiyle gündeme gelmişti. Türk devleti, birçok uluslararası kurumun da raporlaştırdığı hak ihlallerini ve sömürgeci işgali Almanya’dan sağladığı silahlarla gerçekleştirmeyi sürdürüyor. Fotoğrafta Almanya’dan ithal edilen bir Leopord-II tankı ve tank üzerinde bugünlerde Almanya’da yasaklanması tartışılan “Bozkurt işareti” yapan bir Türk askeri görülüyor.

PKK yasağının kronolojisi

Azadî Hukuk Bürosu, 1996 yılından bu yana PKK yasağı bağlamında ortaya çıkan hak ihlallerine dair çalışmalar yapıyor. Yaptıkları ısrarlı çalışmalarla yasağın ortaya çıkardığı hukuksuzlukların gün gün kayıt altına alınmasını sağlayan büronun hazırladığı bir de kronoloji bulunuyor. Bu kronoloji, yasağın hangi koşullarda ortaya çıktığını ve nereye oturduğunu anlamak açısından önemli bir belge.
Kronolojinin Kürt genci Halim Dener’in Alman polisi tarafından katledilmesine kadarki bölümü şöyle:

Ağustos 1986: Faruk Bozkurt, Hamburg’ta Türk Konsolosluğuna bombalı saldırı yapma girişimi iddiasıyla tutuklandı.
Ocak 1987: PKK’ye karşı Almanya Ceza Yasasının “suç örgütü üyeliğini” düzenleyen 129. maddesinin a bendine dayanılarak soruşturma başlatıldı.
22 Şubat 1988: Federal Savcılık, birçok PKK üyesine karşı tutuklama kararı çıkardı.
24 Ekim 1989: Düsseldorf’ta Almanya’da PKK’ye karşı açılan o güne kadarki en büyük davanın ilk duruşması yapıldı; dava, “Düsseldorf Davası” olarak kayıtlara geçecekti.
26 Mart 1992: Almanya, Kürdistan’a seyahat eden bir Newroz heyetinin Alman silahlarının sivillere karşı kullanıldığını belgelemesi ardından Türkiye’ye silah satışını durdurduğunu açıkladı.
31 Mart 1992: Federal Savunma Bakanı Stoltenberg, 15 Leopard-I tankının 1991 yılı sonunda illegal biçimde Türkiye’ye ithal edildiğinin anlaşılması üzerine istifa etti.
1 Ağustos 1992: Bochum’da 1. Uluslararası Kürdistan Festivali düzenlendi.
23 Eylül 1992: Almanya Savunma Bakanı Rühe, Türkiye’ye uçak, askeri malzeme ve tank ithal edeceklerini duyurdu.
23 Eylül 1992: Türkiye, Almanya tarafından gönderilen tankların PKK’ye karşı kullanıldığını itiraf etti. Ortaya çıkan fotoğraflar, katledilmeleri ardından bu tankların arkasına bağlanarak sürüklenen Kürtleri gösteriyordu.
29 Mayıs 1993: Bonn’da 100 bin kişi, Kürt sorununa barışçıl çözüm talebiyle bir araya geldi. Bu, Almanya’da düzenlenen bu büyüklükteki ilk eylemdi.
24 Haziran 1993: Avrupa’nın farklı kentlerinde Türk konsolosluklarına ve işyerlerine yönelik protesto gösterileri düzenlendi; Münih’teki Türk konsolosluğu 14 saat işgal edildi.
7 Temmuz 1993: Alman Ordusunun genel müfettişi Naumann, Türk devletinin PKK’ye karşı savaşını “tamamen meşru” olarak niteledi.
4 Kasım 1993: Avrupa’nın farklı kentlerinde Türk konsolosluklarına ve işyerlerine yönelik yeniden protesto gösterileri düzenlendi.
26 Kasım 1993: Almanya Federal İçişleri Bakanı Manfred Kanther, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (ERNK) ve yan örgütlerinin tüm faaliyetlerinin yasaklandığını; Berxwedan Yayınları, haber ajansı Kurd-Ha, Kürtlerin o dönemki federasyonu FEYKA, farklı kentlerdeki 29 Kürt derneği ve Köln’deki Kürdistan Komitelerinin (Kurdistan-Komitees e.V.) kapatıldığını içeren kararı kamuoyuyla paylaştı. Kararın gerekçesinde şu cümleler kullanılıyodu: “PKK ve onun alt kuruluşları olan ERNK, Berxwedan Yayınları ve Kurd-Ha’nın faaliyetleri, uluslararası anlayışa aykırılık teşkil ediyor; iç güvenliği, kamu düzenini ve Almanya Federal Cumhuriyetinin başka önemli çıkarlarını tehdit ediyor.” Somut olarak Kürtlerin 1992 ve 1993 yıllarında Almanya’da gerçekleştirdiği iddia edilen “saldırı dalgası” ve 1987-1988 yıllarında ülke içinde gerçekleşen “örgüt içi hesaplaşmalar” dayanak olarak gösteriliyor.
Kararın gerekçesi, Almanya’nın Türk devletiyle söylemsel olarak çok daha fazla buluştuğu bölümler de içeriyor. Bunlardan birinde Almanya Federal Cumhuriyeti, şu tespitlerde bulunuyor: “PKK’nin yanlılarının ve sempatizanlarının Almanya ve Türkiye’de işledikleri suçların Türk devleti topraklarının bir bölümünde bir Kürt devleti kurma amacı taşıması, [yasağın] ön koşullarını oluşturuyor. Bu suç fiilleri, Kürtler ve Türklerin hem Türkiye’de hem de Almanya’da barışçıl bir arada yaşamını bozuyor.”
Bunun yanında Kürtlerin Almanya’daki faaliyetlerinin Alman devletinin Türk devletiyle ilişkilerini de “önemli ölçüde bozduğuna” vurgu yapılıyor ve dönemin Türk başbakanı Tansu Çiller’in Almanya’ya yönelik suçlamaları hatırlatılıyor: “Almanya’daki PKK faaliyetlerine daha fazla göz yumulması, Alman dış politikasının inandırıcılığını ortadan kaldıracak ve kıymet verilen önemli bir partnerin güvenini toprağa gömecektir.”
Bu kararın yayınlanması ve duyurulmasıyla eş zamanlı olarak Karlsruhe’deki Federal Savcılık, belirsiz sayıda Kürt’e karşı “terörist örgüt kurmak ve desteklemek” suçlamasıyla soruşturma dosyaları açtı.
10 Aralık 1993: Türkiye’de Çiller hükümeti, Özgür Gündem gazetesine yönelik baskınlar yaptı ve gazetenin 210 çalışanı gözaltına alındı.
Ocak 1994: Almanya’da aralarında Demokrasi Partisi (DEP) Başkan Vekili Remzi Kartal ve İnsan Hakları Derneği Başkanı Ercan Kanar ve Hakkari Belediye Başkanı Necdet Bulgan’ın da olduğu bir heyet, PKK’ye yönelik yasak kararını eleştiren ve “Türk devletinin baskı ve şiddet politikasında cesaretlendirilmesi” olarak sınıflandıran bir açıklama yaptı.
1994 yılı başı: Türk başbakanı Çiller, 1994’te “PKK’yi bitireceklerini” açıkladı. 27 Mart 1994’te yapılacak yerel seçimler öncesinde Demokrasi Partisine (DEP) yönelik her yerde operasyonlar yapıldı. Ankara’daki bir parti toplantısı sırasında bomba patladı: Bir kişi yaşamını yitirdi, 20 kişi yaralandı. Mart ayı başında partinin altı milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırıldı ve vekiller “bölücülük” ve “silahlı çetenin üyesi olmak veya onu desteklemek” suçlamalarıyla tutuklandı.
20 Mart 1994: Almanya’da düzenlenen Newroz etkinliklerine polis saldırdı. Hemen hemen bütün kentlerdeki Newroz etkinlikleri yasaklandı, otobüsler otobanlarda polis tarafından durdurularak Kürtlerin kentlere girişleri dahi engellendi. Bu sırada polisle çatışmaların yanı sıra kendini yakma eylemleri yaşandı. Özellikle CSU’lu İçişleri Bakanı Beckstein’ın kuşatmaya aldığı ve Kürtlerin Newroz kutlamaya yönelik her denemesini şiddetle bastırdığı Augsburg’da polis müdahalesinin boyutları Almanya açısından inanılmazdı: 500’e yakın Kürt’ün kimlik bilgileri alındı, en az 17 kişi gözaltına alındı, birçoğunun hızla sınırdışı edilmesi talep edildi.
Mannheim kentinde de iki Kürt kadını, Nilgün Yıldırım ve Bedriye Taş, Kürt halkına yönelik yasakları ve saldırıları protesto etmek için bedenlerini ateşe verdi. Alman devleti, iki Kürt kadın için yapılacak anma yürüyüşünü engellemek için ülkenin dört bir yanında 32 bin polisi kente yığdı ama yürüyüş yine de 10 bin Kürt’ün katılımıyla gerçekleşti.
26 Mart 1994: Federal Savcılık, PKK’nin “bölge sorumlularının” “terörist örgüte karşı” açtıkları soruşturma kapsamında tutuklandığını duyurdu.
27 Mart 1994: YEK-KOM (Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu) kuruldu.
Mart 1994: Belçika Hükümeti, Türkiye’nin baskılarına rağmen PKK’ye karşı bir yasak kararı almayacaklarını duyurdu.
8 Nisan 1994: Almanya, Türkiye’ye silah ticaretini silahların Kürt toplumuna karşı kullanıldığını gerekçe göstererek durdurduğunu açıkladı.
12 Nisan 1994: Frankfurt’taki “Newroz Koordinasyon Bürosu”, Alman silahlarının Kürtlere karşı nasıl kullanıldığına dair raporları kamuoyuyla paylaştı.
4 Mayıs 1994: Almanya Federal Dışişleri Bakanı Dr. Klaus Kinkel, Federal Hükümet’in Türkiye’ye yönelik silah ticaretine yeniden başlayacağını, Newroz heyetlerinin sunduğu raporların çok sayıda fotoğrafa rağmen silahların anlaşmalara aykırı biçimde kullanıldığını “kanıtlamadığını” açıkladı.
18 Mayıs 1994: Brüksel’de “Uluslararası Kürdistan Konferansı” düzenlendi. ERNK Avrupa Temsilciliği, “siyasi bir çözüm için bizden beklenecek her adımı atmaya hazırız” açıklaması yaptı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise konferansa bir barış mesajı gönderdi. Aynı günlerde yayımlanan İnsan Hakları Derneği raporuna göre ise Türk ordusu, sadece son iki haftada 138 Kürt köyünü yakmıştı ve 35 bin insan ordudan kaçarak Güney Kürdistan’a sığınmıştı.
16 Haziran 1994: Türkiye’de Demokrasi Partisi (DEP) kapatıldı. Partinin altı milletvekili bu dönemde cezaevindeydi ve 24 yöneticisi kısa bir zaman dilimi içinde “faili meçhul” cinayetlerle katledilmişti.
25 Haziran 1994: Frankfurtta 100 bin kişi, 80’e yakın Kürt ve Alman örgütünün “Kürdistan’da siyasi ve demokratik bir çözüm” için sokağa çıktı.
1 Temmuz 1994: Hannover’de Türk devletinin zulmü nedeniyle kısa süre önce Almanya’ya iltica eden Halim Dener isimli Kürt genci, afiş asarken polisler tarafından arkasından vurularak katledildi. Polis raporunda cinayetin gözaltına alınan Dener’in kaçmayı denediği sırada “yanlışlıkla ateş alan silahtan” kaynaklandığı iddia edildi.

Halim Dener’in 9 Haziran 1994’te katledildiği Hannover’de
yapılan cenaze törenine 30 bin kişi katıldı.
paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.