Pogrom devleti
Nubar OZANYAN yazdı —
- Sermayenin Türkleştirilmesi ve kutsallığı adına pogrom gerçekleştirildi. Sermaye; vatan, bayrak, dil, ideoloji, ahlak Türkleştirilmeliydi. Homojen Türkiye yaratmak için gerekirse her yer kanla yıkanmalıydı.
Aradan 68 yıl geçti. Hafıza katillerinin tüm unutturma ve çarpıtma çabalarına karşın 6-7 Eylül pogromu unutulmadı. Ne bir yüzleşme ne bir hesaplaşma yaşandı. Ne zulmü gizleyebildiler ne de kanlı kaldırımları ve duvarları yıkayıp temizleyebildiler. Kan, gözyaşı, ölüm, sürgün Ermeni, Rum, Süryani, Kürt ve Alevilerin vazgeçilmez kaderi haline getirildi. İttihat-Terakki’den günümüze Kemalist Cumhuriyet’in tüm tarihi boyunca Türk olmayan halklar, acımasızca soykırıma, imhaya, uğratıldı. Zorla Türkleştirilmeye mahkum edildi. İslam’a geçmeye zorlandı. Asimilasyon bir kölelik zinciri gibi halkların boynuna, diline asıldı. Yüzyıllar boyunca emek ve ustalıkla, bilgelik ve üretkenlikle çalışıp yarattıkları tüm değerlerine, mal ve mülklerine çöküldü. Kadim halkların tarihi kanla silindi ve yerine Türklük üzerine sahte bir tarih yazıldı.
Her katliamda olduğu gibi kitabına uydurularak yapılan yalan haberle “Atatürk’ün evi bombalandı” denilerek önceden örgütlenip hazırlanan öfkeli güruh harekete geçirildi. Saldırıların arkasında geçmişin Teşkilat-ı Mahsusa’sı dönemin Özel Harp Dairesi, her katliamı planlayan ancak kendisini her zaman olduğu gibi ustaca gizleyen Türk devleti ve soykırımcı zihniyeti vardı.
Devletin kolluk güçlerinin gözleri önünde ve kontrolleri altında ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülenler, Rumlar başta olmak üzere Ermeni ve Yahudilerin ev ve işyerlerine, ibadet yerlerine saldırdı. İşgal orduları bu kez tank-top kullanmadı ancak yakıcı-yok edici silahlardan hiç de aşağı kalmayan kesici, yıkıcı aletlerle insanlara saldırıldı. Yağma, linç ve tecavüzler yaşandı.
“Türklük Sözleşmesi”ne göre “Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak” yaratılmalıydı. Türk’ün dışında kimse kendi öz kimliğiyle yaşamamalıydı. Türkiye’nin sadece Türklere ait olduğu, Türk olmayanların asla var olamayacağı, Türkçe’den başka bir dilin konuşulamayacağı bir Turan ülkesi yaratmanın peşinden koşanlar kan dökülmedik yer, yağmalanmadık bir karış toprak, çökülmedik bir tek mülk parçası bırakmadı. Ağır varlık vergileri, Aşkale Çalışma Kampları’na yollanan sürgünler, zorunlu mübadele yetmezmiş gibi 4 binin üzerinde ev, binin üzerinde işyeri, sayısız kilise, sinagog, manastır, mezarlık, okul, fabrika vb. saldırıya uğradı. Yakılıp yıkıldı. Yağma ve tahrip edildi. Duvar ve kaldırımlar faşizmin kanlı lekeleriyle kirletildi.
Sermayenin Türkleştirilmesi ve kutsallığı adına pogrom gerçekleştirildi. Sermaye; vatan, bayrak, dil, ideoloji, ahlak Türkleştirilmeliydi. Homojen Türkiye yaratmak için gerekirse her yer kanla yıkanmalıydı.
6-7 Eylül olayları, Rumlara ve mazlum halklara karşı uygulanan soykırımın bir parçasıydı. Bu olaydan sonra Rumlar kitlesel halde doğup büyüdükleri tarihi topraklarından göç etmek zorunda kaldılar. Geride kalanlar bir güvercin tedirginliğinde Türk ırkçılığının, ayrımcılığın korkusu altında bir öteki olarak sinerek yaşamaya mahkum edildi.
Türk tarihi, 6-7 Eylül pogromunu gerçekleştirerek utanç sayfalarına kirli bir hatıra daha ekledi.
Yüz yıllardır Osmanlı’dan günümüze Ermeni-Rum-Süryani-Kürt-Alevi halkı çok acı çekti ve çekmeye devam ediyor. Bugün Rojava’ya, Medya Savunma Alanları’na yapılan saldırılar, provokasyonlarla Ortadoğu topraklarını sürekli kana bulamak istiyorlar. Ancak nafile! Özgürlüğün umudunu ve devrim tutkusunu yaşayan Kürt halkı, geçmişte pogroma, jenoside uğrayan ne Rumlar ne Ermeniler gibi olacak. Özgürlüğün silahı, zalimin kanlı emellerini mutlaka hüsrana uğratacaktır.
Halklar yaşadıkları kitlesel katliam ve acıları bugüne dek tanımlamakta zorlansa da bugün kimse zulüm cumhuriyetini tanımlamakta zorlanmıyor. Halklar nezdinde Türki Cumhuriyeti’nin tek tanımı, FAŞİZMDİR.