Polonya’daki Kürtler ölüme terk edildi

Dosya Haberleri —

Sınırda göçmenler / foto: AFP

Sınırda göçmenler / foto: AFP

  • Tüm dünyadan izole edilmiş, dikenli çelik tellerle, 5 metrelik beton duvarlarla kapatılmış, günde iki kez ayakta sayım dayatılan Polonya’nın kapalı kamplarında aralarında Türkiye ve Güney Kürdistan’dan yüzlerce Kürt’ün bulunduğu binlerce mülteci insanca yaşam savaşı veriyor. 
  • Gazetemize konuşan Kürt mülteci Peyvend Abdurrahman: "Bizi döve döve Belarus sınırından Polonya tarafına ittiler. Sınırda çok kötü davrandılar. Polonya tarafına geçer geçmez kampa getirildik. Burada her şey baskı ve tehdit ile yürüyor. Fiziksel işkence çok fazla yok ama insan değilmişiz gibi davranıyorlar."
  • Bir başka Kürt mülteci de yaşadıklarını şöyle özetliyor: "Bize bir ses olun. Buradaki herkes çok kötü durumda. Fizyolojik ve psikolojik olarak. Burada ne mahkeme ne hak ne hukuk var. O kadar yürekleri varsa sınır polisleri şu kapıları açsın da içeriye medya girsin. Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz. DAİŞ’e karşı savaşan tek halkız.”

EYLÜL DENİZ YAŞAR

Geçen yıldan bu yana, çoğu Ortadoğu'daki kaostan kaçan binlerce mülteci, Belarus sınırından Litvanya, Letonya ve Polonya üzerinden Avrupa Birliği'ne geçmek için adeta bir ölüm yolcuğuna çıktı. Sınırlardaki durum kış aylarında ölümcül seviyede kritik hale gelirken 2021'de ve 2022'nin başlarında Belarus'tan AB'ye sınırı geçmeye çalışan en az 24 mülteci hayatını kaybetti. Çoğu donarak öldü…

Hala yüzlerce mülteci Belarus ile Polonya arasındaki ormanlık arazide sınırı geçme bekleyişini sürdürüyor. Sınırı geçmiş olanlar ise yaşam mücadelesini Polonya’nın “kapalı kamp” olarak bilinen “kapalı gözaltı merkezleri”nde devam ettiriyor. 

Hapishane gibi kamp

Kapalı kamplardaki hapishaneyi aratmayan yaşam koşulları nedeniyle pek çok mülteci taleplerini duyurmak için açlık grevi yapmak zorunda kaldı. Bir grup mülteci 2021 yılında “Polonya’nın Guantanamosu” diye bilinen Wedrzyn Kampı’nda bir açlık grevi yaptı. Varşova yakınlarında bulunan ve Lesznowola Kampı diye bilinen kapalı bir gözaltı merkezinde 5 Suriyeli mülteci Nisan ayında açlık grevine girerken 21 kişilik bir grup Kürt mülteci 4 Mayıs'ta açlık grevine başladı.

Mülteciler açlık grevine gitti

Lesznowola Kampı’ndaki Kürt mülteciler sağlıklı gıdaya erişim, internet erişimi ve avukatlarla iletişim kurma konusunda, adeta bir hapishane hayatına dönen kamp koşullarını protesto etmek için yaklaşık iki ay açlık grevini sürdürdüler. En temel talep ise bir an önce gözaltı merkezinden çıkıp açık kamplara tahliye edilmekti. Mayıs ayı sonunda açlık grevinin devam ettiği kamp sayısı üçe çıktı: Lesznowola, Krosno Odrzanskie ve Przemysl.

 Lesznowola’da yaklaşık iki ay boyunca açlık grevini sürdürebilen 10 mülteciden altısı Güney Kürdistan’dan, dördü ise Kuzey Kürdistanlı idi. Açlık grevinin birinci ayı dolduğunda bilinçlerini yitirme noktasına gelen iki mülteci hastanelik oldu. 

Tekli hücre tehdidi

Krosno Odrzanskie Kapalı Kampı’nda açlık grevine giren 4 Kürt mülteciden biri olan Peyvend Abdurrahman yaşadıklarını Özgür Politika’ya anlattı. Bu kampta açlık grevine giren tüm Kürt mültecilerin Güney Kürdistan’dan olduklarını söyleyen Abdurrahman 2021’in Eylül ayında Belarus’a geçmiş. Bu kampta sekizinci ayını tamamlayan 25 yaşındaki Dihoklu mülteci ekonomik sebeplerle Federe Kürdistan’dan göç eden bir genç. 8 gün açlık grevi yapan Abdurrahman ve arkadaşlarını, Krosno yetkilileri “Sizi tekli hücreye koyarız” diye tehdit ettikleri için 4 Haziran’da açlık grevini bırakmak zorunda kalmışlar. Ancak talepleri için mücadele etmeye ellerindeki çok az imkanla devam ediyorlar. Basralı başka bir mültecinin tüm bu tehditlere rağmen açlık grevini bir süre daha sürdürdüğünü söyleyen Abdurrahman, Krosno Kampı’nda 80 kişi ile birlikte kaldığını, bunların yaklaşık 50’sinin Kürt olduğunu anlatıyor. 

Hijyen sıfır, yemekler kötü

Kamp koşullarını “tamamen sağlıksız” diye anlatan Abdurrahman, "Krosno Kampı’nda sağlıklı bir ortam yok, hijyen sıfır, yemekler kötü. Buradan bizi salsınlar. Bu kamptan çıkmak istiyoruz. Ama geri dönmek değil, başka bir ülkeye geçmek istiyoruz” diye vurguluyor. Temel taleplerini dile getiren Abdurrahman’ın anlatımlarına göre Polonyalı yetkililer kendilerine talepleri konusunda 6 aylık bir süre vermiş ama bu konuda ümitli değil. Abdurrahman, “6 ay daha bekleyin, o zaman durumunuz netleşecek diyorlar ama zaten ben buraya geleli aylar oldu, ne olacağımız belli değil” diyor.

Döve döve Polonya tarafına ittiler

Bir de işkence gerçekliği var: “Belarus’tan buraya geçerken çok dayak yedik” diyen Abdurrahman, sınırın Belarus tarafında fiziksel işkenceye kendisi dahil pek çok mültecinin maruz bırakıldığını belirtiyor. Abdurrahman, “Bizi döve döve Belarus sınırından Polonya tarafına ittiler. Sınırda çok kötü davrandılar. Polonya tarafına geçer geçmez kampa getirildik" diyerek yaşadıklarını anlatıyor. Belarus’taki fiziksel işkence Polonya’da yeni bir boyut kazanıyor. Abdurrahman, Krosno Kampı’nda gardiyanlık yapan sınır muhafızları için şöyle diyor: "Çok kötü davranıyorlar. Burada her şey baskı, tehdit il yürüyor. Fiziksel işkence çok fazla yok, ama insan değilmişiz gibi davranıyorlar.”

Eleştirmeye korkuyorlar

Lesnowola Kampı’nda kalan ve açlık grevine girmiş olan başka bir Kürt mülteci Özgür Politika’ya kapalı kamplardaki yaşam koşullarını ve açlık grevleri boyunca uğradıkları insan hakları ihlallerini anlattı. İsminin paylaşılmasını istemeyen bu mültecinin anlatımlarını aktarırken ismini değiştirerek kendisinden ‘Baran’ diye bahsedeceğiz. Türkiye’den siyasi aktivist Kürtlerin de Lesznowola Kampı’nda kaldığını aktaran Baran, “Federe Kürdistan’dan ekonomik sebeplerle gelen Kürtler de aslında politik. Çünkü o hükümet de halkına zulmediyor. Bu da politik değil mi?” diye soruyor ve ekliyor: “İnsanlar burada dahi Kürdistan hükümetini eleştirmeye korkuyor, deport edilirlerse belki orda cezaevine konulurlar diye.”

Avrupa'ya girmeniz yasaklanıyor

“Ülke güvenliğine tehdit oluşturmak” maddesi gerekçe gösterilerek çoğu mültecinin kapalı kamplara alınıp “deport” (sınır dışı) edildiğini anlatan Baran, “Bu madde üzerinden deport ettiklerinde sadece Polonya’dan değil, tüm Avrupa’dan men ediyorlar. Yani sonraki 5 yıl boyunca Avrupa ülkesine girmeniz yasaklanıyor. Sınır polisleri bu maddeyi kullanarak her istediğini deport edebiliyor” diyor.

Açlık grevini karalamaya çalıştılar

Lesznowola Kampı’ndaki açlık grevinin 30 gününden sonrasında sağlık durumlarının hızla kötüleştiğini anlatan Baran, bu süre zarfında bilincini kaybettiği için hastaneye kaldırılan arkadaşları olduğundan bahsediyor: “İnsanlar çok fazla kilo kaybetti. İki açlık grevcisi arkadaşımız hastanelik oldu. Açlığın 27. gününde bir arkadaşımız şuurunu kaybedip banyoda yere yığıldı. Gelen ambulans çalışanları arkadaşımızla dalga geçtiği için tartıştık.” 

Baran, şöyle devam ediyor: “Çoğu arkadaşımızın açlık grevi süresince sağlıkları bozuldu, ama bu dışarı böyle yansımasın diye sınır polisleri çok uğraştı. Örneğin burada insanların tüm market alımları hep belgeleniyor. Sınır polislerinden gizli saklı market alışverişi yapmanın olanağı zaten yok. Bunu çok iyi bildikleri halde sınır polisleri dalga geçer gibi kendi sosyal medyalarında şöyle ifadeler paylaşıyorlardı: ‘Kendi odalarında kek yiyorlar.’ Açlık grevini karalamaya çalıştılar.” 

Başvurulara ret!

Açlık grevi yapmış olan iki Kürt mültecinin Polonya’ya yaptıkları iltica başvurularına Haziran ayı içinde olumsuz yanıt geldiğini söyleyen Baran, açlık grevcilerinin bu şekilde cezalandırıldığını düşünüyor. İlk başvurularına olumsuz yanıt alan mültecilerin şimdi bir iltica başvurusu hakları daha var, bu son hakları…

Sadece 6 ürün alabilirsin

Telefon görüşmemizin yirminci dakikasında ses kesiliyor. Yeniden arıyoruz… “Telefonları hep kesiliyor, bilerek kesiyorlar” diye telefonu açan Baran, Lesznowola Kampı’nın adeta bir toplama kampını aratmayan yaşam koşullarına dair çarpıcı bilgiler paylaşıyor. Lesznowola Kampı’nda market alışverişi koşulları, market alışverişi için bütçe limiti ve dağıtılan yemek sisteminin çarpıklığı ortaya döküldükçe açlık grevi dışında  yaşamlarında da mültecilerin açlığa mahkum eden bir düzen olduğu ortaya çıkıyor: “Haftada bir gün market alışverişi hakkı var, sadece altı ayrı ürün alabilirsiniz. İsterseniz burada 1.5 yıl kalın, bu süre boyunca 600 Zloti tutarından daha fazla alışveriş yapamıyorsunuz.”

170 kişiye sadece 2 mutfak

600 Zloti Baran’ın anlatımına göre yaklaşık 120 dolara denk geliyor. Her mülteci kampta kaldığı süre boyunca bu bütçe ile idare etmek zorunda. Bu kadar kısıtlı bir bütçe ile sağlıklı beslenecek market alışverişi yapmanın Polonya’da imkansız olduğunu vurgulayan Baran, kamptaki sistemini şöyle anlatıyor: “Sabah 9’da kahvaltı var, çok az veriyorlar. Biraz daha iyi bir öğle yemeği var. Akşam yemeği saat altıda. Hesap sizde: akşam altıdan sabah dokuza kadar 11 saat var. Bu süre boyunca hiçbir şey yiyemiyorsunuz. Tüm kamp sakinlerinin kullanabileceği sadece iki mutfak var. Şu an 170’ten fazla insanız burada, iki küçük mutfak yetmiyor. Zaten aylar boyunca tek bütçemiz 600 Zloti iken ne alıp ne yiyebiliriz ki?”

Android telefonlar yasak

Polonya’daki diğer tüm kamplara göre koşulları en iyi olan kamp olarak lanse edilen Lesnowola’da sadece 6 çamaşır makinesi ve 8 bilgisayar olduğunu söyleyen Baran, kamptaki en büyük sorunlardan birinin dış dünyayla iletişim olduğunu vurguluyor: “Günde herkes en fazla yirmi dakika bir bilgisayara erişebiliyor. Bu bilgisayarlarda sadece Youtube ve Gmail açılabiliyor, ama internet bağlantısı çok kötü. Skype’ın olduğu bir bilgisayar var. Haftada, 10 günde bir ancak bu bilgisayarı kullanabilirsiniz. Diğer tüm uygulamaları bloke ediyorlar. İnterneti doğru düzgün kullanamıyoruz. Elimizdeki telefon 2000'li yıllarda kullanılan eski tip telefonlar. Kameralı, görüntü alan cihazlar yasak. Kamerası olmayıp internete bağlanan Android telefonlar da yasak.”

Sadece bir makina çalışıyor

6 çamaşır makinesinden de sadece birinin çalışır durumda olduğunu söyleyen Baran, “170 insan tek bir çamaşır makinesine mahkum. Diğer kamplarda oda koşullarının çok kötü olduğunu duyuyoruz, burada odalar daha iyi diyebiliriz. En iyi koşul denilen kamp burası. Ama düşünün burada da koşullar böyle” diyor.

İnsanları perişan ediyorlar

Bir mültecinin sınırdan geçtikten hemen sonra yaşadıklarına dikkat çeken Baran, Polonya sınırından geçen mültecilerin önce bir mahkemeye çıkarıldığını ve sorunun daha bu ilk adımda başladığını söylüyor. “Mahkeme araştırmadan incelemeden tak diye kapalı kampa gönderme kararı veriyor” diyen Baran, sözlerine şöyle ediyor: “Oturum kartınız yok, vizeniz yok, ikamet adresiniz yok gibi gerekçelerle bu kamplara gönderiyorlar. Kapalı kamp, cezaevi gibi, cezaevinden de beter. Genelde ilk başta 3 aylık süreyle gönderiyorlar. İnsanları perişan ediyorlar. Burada 10 ay kalıp, 1.5 yıl kalıp deport edilen insanlar var.”

Tercümanlar yanlış çeviriyor

Mültecilerin mahkeme sürecinde ve sonrasında en büyük sorunlarından biri dil ve iletişim. İletişim sorununa dikkat çeken Baran, şöyle diyor: “Tercüman sıkıntısı yaşıyoruz. Türkçe olsun, Soranice olsun, Kurmancî olsun bu tür dilleri bilip de lehçeye çeviren yeminli tercümanlar var. Ama bunlar devlet için, sınır polisleri için çalışıyor. Çok insan mahkemeye çıktıkları zaman verdikleri ifadenin tam tersini söyleyen tercümanlar var.  Açlık grevine girenlerden birkaç tanesi böyle bir sıkıntı yaşadığını anlattı.”

Yalanla belge imzalatılıyor

Baran’ın diğer mültecilerin anlatımlarına dayanarak öne sürdüğü çok kritik bir iddia var: Sınır polisleri “bu kağıdı imzala bu senin yararına olan bir belge” deyip avukat vekaletlerini “iptal eden” belgeler imzalatıyor. Dil bilmediği için belgede ne yazdığını anlamayan çoğu mülteci tercümanın söylediğine güvenmek zorunda. Tercüman ise belgenin gerçekte ne olduğunu söylemeden yalan yanlış çeviriler yaparak mültecilerin kendi aleyhlerine olan belgeleri bu şekilde imzalamalarını sağlıyorlar. 

Kürtlerin sesini duymadılar

Kürt mültecilere karşı Polonya hükümetinin açık bir tavır takındığını söyleyen Baran, kampta daha önce Arap mültecilerin de açlık grevi yaptığını ve onların açlık grevinin çok daha farklı karşılandığını şöyle anlatıyor: “Açlık grevine daha önce 5 Suriyeli girdi. Hepsi Arap’tı, grevlerinin dokuzuncu gününde yetkililer onlarla anlaştı ve serbest bıraktılar. Ama iki ay aç kalan Kürtlerin sesini duymadılar" diyor.

Haritada yeri olmayan ülkenin insanlarıyız

Duyarlılık çağrısında bulunan Baran, sözlerini şöyle noktalıyor: "Bize bir ses olun. Buradaki herkes çok kötü durumda. Fizyolojik ve psikolojik olarak. Burada ne mahkeme ne hak ne hukuk var. O kadar yürekleri varsa sınır polisleri şu kapıları açsın da içeriye medya girsin. Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz. DAİŞ’e karşı savaşan tek halkız. Dünyanın dört bir yanında 70 milyonluk bir halkız. Ama biz ülkesi olup da haritada yeri olmayan bir ülkenin insanlarıyız. Kürtler iltica ettiğinde politik mi, ekonomik mi diye bile sormamak gerek. Çünkü adı üstünde Kürt’tür, Kürtüz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.