Pozitivizmin Z kuşağıyla imtihanı: Zeytin Ağacı

Forum Haberleri —

  • Gerçeklikten hiçbir umudu kalmayan koskoca bir Z kuşağı, astrolojik tahminlere, spiritüel çalışmalara ve popüler bilimin alanına kaçan şaibeli psikolojik kavramlara mahkum olmuş durumda.

BİLGE AKSU

Son yıllarda görünürlüğü artan ve deyim yerindeyse yeni bir inanç alanına dönüşen bazı eğilimleri fark etmişsinizdir. Astrolojinin başı çektiği, çoğu zaman spiritüalizm ve psikolojinin de eklemlendiği yepyeni ilgi alanları bunlar. Çoğunluğu genç kuşaktan birçok insan, artık karar alırken ya da yeni bir şeye başlarken çeşitli ritüelleri yerine getirmeyi kendine şart koşuyor. İlişkiler, ekonomik durumlar, seyahatler, aile ve çevreyle iletişim gibi birçok konuda sürdürülen bu ritüellerin altyapısında ne gibi bir his ve ihtiyaç var bunu bilmek pek kolay değil. Çok genel bir çerçeveden tahmin yürütmek gerekirse, insanların giderek vahşileşen bir dünyada kendilerine çıkış yolu aradığı yorumu yapılabilir. Gelir dağılımında eşitsizliğin rekorlar kırdığı, politik çekişmelerin ardı ardına sıcak savaşa döndüğü, küresel bir ekonomik buhranın içinde yaşayan bireyler, onlara sunulan ve öğretilenlerin dışında bir takım cevaplar aramaya başlıyor haliyle. Bu durum, kimilerinde geleneksel inançlara eğilim olarak kendini gösterirken, kimilerinde böyle yeni yollar arayışıyla tezahür ediyor. 

Yükselen burçlar, astrolojik evler

Astroloji ve spiritüalizm esasen birbirinden farklı alanlar. Ama ne hikmetse bunlardan birine ilgi duyan kişiler, diğerini de yanına eklemekte fazla gecikmiyor. Doğum haritaları, ay düğümleri, yükselen burçlar, astrolojik evler ve daha birçok yeni kavram görülmemiş bir hızla gençler arasında yayılırken, spiritüel deneyimlere olan ilgi de aynı ölçüde artıyor. Kuantum, enerji alanları, eril ve dişillik, manifesting, mindfulness gibi kavramlar da bu işin spiritüel ayakları. Bu iki alanı tamamlayıcı işlev taşıyan son şey ise psikoloji. Ki malumunuz, o da son dönemin en gözde ‘bilimsel’ alanı. 

Psikolojiyi bu denkleme sokan kişi tanıdık biri. Carl Gustav Jung, Sigmund Freud’la yollarını ayırdıktan sonra kendine has bir psikoloji alanı inşa etmeye başladığında bilimsel çevrelerden aforoz edilmişti. Bunun en büyük sebebi, Freud’un etik çizgilerini görmezden gelmesi olsa da (hastasıyla duygusal ilişki yaşaması gibi), Jung’un yaptığı çalışmaların ve vardığı sonuçların yanlışlanabilirlik ilkesinden uzak oluşu da bir etkendi. Freud’un aksine o, rüyaları ya da çeşitli terapötik yöntemlerle ulaşılan sonuçları yalnızca çalışmanın öznesiyle sınırlamıyor, genelgeçer bir kavram dizgesine oturtmaya çabalıyordu. Örneğin rüyada daire şeklini çağrıştıran bir imge gördüyseniz bu Freud için, yine sizin çağrışımlarınızla ilerlenecek bir süreci gerektirirken, Jung’a göre daire, kolektif bilincin bize hediye ettiği bir imgeydi. Bu yüzden Jung’un çalışmaları psikoloji alanından ziyade bazı sosyal bilimler alanlarında daha çok kabul gördü.

Jung yine de belli bir kesim tarafından psikolog olarak görülmeye devam ettiği gibi, alternatif yaklaşımlar için de bir sığınak oldu. Psikoterapi dışında alternatif iyileşme yöntemleri arayan kişiler ve bunu sunmaya talip olanlar için Jung’un arketipleri epey işe yarar durumdaydı. Kolektif bilincin binlerce yılda oluşturduğu çeşitli imgelerin yorumlanması, tarot kartlarından tutun aile dizimi tarzındaki uygulamalara kadar geniş bir alan buldu kendine. Hal böyle olunca, Jung’un psikolojiye olan bakışıyla spiritüel uygulamalar birleşti ve günümüzün en moda eğilimleri ortaya çıkmış oldu.

Zeytin Ağacı

Geçtiğimiz hafta yayımlanan Zeytin Ağacı, Netflix’in bu rüzgarı fark etmesiyle ortaya çıkan işlerden biri. Temelini aile dizimi ya da köken aile açılımı adı verilen bir uygulamaya dayayan dizi, tam da bu alanların birleştiği bir noktada duruyor. Modern, şehirli ve orta sınıf bireylerin çaresini bulamadıkları çeşitli sorunlarını psikoterapi benzeri yaklaşımlar yerine, spiritüel deneyimlerle çözmeye çalıştıkları bir senaryosu mevcut. Kadrosunda Tuba Büyüküstün, Seda Bakan, Boncuk Yılmaz, Murat Boz, Rıza Kocaoğlu, Fırat Tanış, Füsun Demirel gibi isimleri barındıran yapımın senaryosu Nuran Evren Şit’e ait. Kısaca özetlersek, otuzlu yaşlarındaki Sevgi (Boncuk Yılmaz), daha evvel tedavisini gördüğü kanserinin nüksettiğini ve yayılmaya başladığını öğrenince tıbbi tedaviden umudunu kesip farklı çözümler aramaya başlıyor. İnternette gördüğü bir metne dayanarak Cunda Adası’nda yaşayan Zaman Bey’in (Fırat Tanış) çalışmalarına katılmak isteyen Sevgi, bunun için önce yakın arkadaş grubunun onayını almalı. Fakat üç kişilik gruplarının mental liderliğini yürüten Ada karakteri (Tuba Büyüküstün), hem mantıkçı davranan biri hem de cerrah. Hal böyle olunca ondan gizli yola çıkmak için diğer arkadaşı Leyla (Seda Bakan) ile işbirliği yapıyor. Fakat daha yola çıkamadan Ada’ya yakalanan bu ikili, zorlu bir ikna sürecinden sonra onu da yanlarına katıp yola düşüyorlar.

Hikayenin kurulumu böyle başlarken bir yandan diğer karakterleri ve evreni tanıyoruz. Zaman Bey bilge bir kişiliğe sahip, görmüş geçirmiş bir ruhani lider. Sevgi’yle ilk diyaloğunda, tıbbi bir tedavi vaat etmediğini, bunun ruhsal bir çalışma olacağını bilmesi gerektiğini söylüyor. Yapılacak çalışma, grup terapisi benzeri bir yöntem. Aile dizimi olarak bilinen bu yöntemde çalışmanın uygulanacağı kişi izleyici konumunda bulunuyor. Onun rastgele seçtiği kişiler, morfik alan adı verilen ve çemberin tam ortasında bulunan bir alanda durup ruhani liderin söylediklerini yerine getiriyor. Genellikle role-play dediğimiz, drama benzeri bu etkinlikte, çalışmaya ihtiyaç duyanı temsilen ortaya gelen kişi gözünü kapatıp neler hissettiğini aktarıyor. Ortaya çıkan hislere göre yeni temsilciler ekleniyor gruba. Örneğin ilk çıkan kişi bir sıkışma, boğulma hissi tariflediyse, lider çalışmanın asıl öznesinden o hissini temsilen birini seçtiriyor. Bu temsiller kimi zaman anne, baba, kardeş, eş, sevgili derken birkaç kuşak önceye kadar gidebiliyor. Ve neticede, ilk başta ortaya çıkan sıkışma/boğulma hissinin geçmişte nereye denk düştüğü anlaşılmış oluyor. (Dizinin gidişatı adına bilgi vermemek için örneği detaylandırmıyorum)

Ezoterik şifalanma yöntemleri

Dizide uygulanan bu teknik esasen 90’ların başında Bert Hellinger adlı bir Alman tarafından ortaya atılmış. Kendisi psikolog ya da terapist değil esasen. Felsefe, teoloji ve pedagoji gibi eğitimler almış. Hayatının bir bölümünde, Afrika’daki Zulu Kabilesini gözlemleme ve onlarla yaşama fırsatı bulan Hellinger, orada gördüğü tekniklerden yola çıkarak oluşturmuş bu yöntemi. Bu açıdan, kökenine ilişkin olarak animistik ya da ezoterik çağrışımlar yapması biraz anlamlı tabii. Ayrıca seans sırasında morfik alana gelen kişilerin, ortada herhangi bir çağrışım dahi yokken ani bir hisse kapılması, ruhani liderin bu hislerden yola çıkarak sorunu tespit etmesi gibi unsurlar da ezoterik şifalanma yöntemlerini hatırlatıyor.

Yine de aile dizimi, tamamen bilimdışına itebileceğimiz bir yöntem sayılmaz. En azından kimi çalışmalar, yöntem olarak benimsemese dahi, aile diziminin ortaya çıkarmayı vaat ettiği çözümleri dikkate alıyor. Aktarılan travma ya da kalıtsal travma gibi isimler verilen bu yeni kavramlara göre insanlar, kendi yaşantılarında herhangi bir yere denk düşmeyen travmatik olayların etkisini taşıyor olabilir. Örneğin soykırım, göç, afet, savaş gibi büyük ölçekli ve toplumsal travmalarda, birkaç kuşak sonra gelen bireylerin de bundan etkilendiğiyle ilgili çalışmalar mevcut. Bunu kanıtlamak amacıyla bazı deneylerin yapıldığı da biliniyor. Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada, kiraz çiçeği koklatılırken aynı zamanda elektrik şokları verilen bir grup farenin geliştirdiği korku tepkisi, daha sonra doğan yavrularında da gözlenmiş. Yavrular elektrik şokuna maruz kalmasalar da bu kokudan tetiklenmişler ve böylece travmatik deneyimlerin genler yoluyla aktarılabileceği çıkarımı yapılmış. 

‘Seninle Başlamadı’

Bu konuda psikoloji camiasını ikiye bölen meşhur bir kitaptan da söz etmek gerek. Mark Wolynn’in yazdığı “Seninle Başlamadı” adlı eserde, epigenetik ya da psikosoybilim gibi adlandırmalar yapılan yeni bir alt alanın argümanları sıralanıyor. Wolynn, bir terapist olarak dinlediği kişilerin öykülerinden yola çıkıp, kimisi aşırı uç sayılabilecek bazı örnekleri sıralıyor. 19 yaşında bir genç, günün birinde sebepsiz yere üşüme hissine kapılmış. Epey şiddetli seyreden bu hissi ne yaptıysa bastıramayan gencin yaşadığı şeyi kalıtsal bir travmaya bağlamış Wolynn. Çünkü bu gencin dedesi, yıllar önce Kanada’da bir işçiyken, elektrik direğinde yaptığı bir tamirat sırasında halsizleşmiş ve bir süre sonra donarak ölmüş. İşte bu durum, günümüzde üşüme hissini yaşayan gencin bunu hissetmesindeki sebebin ta kendisiymiş. Üstelik, dedesinin donarak öldüğü yaş da tıpkı bu gencimiz gibi, 19’muş.

Psikolojinin bu yeni nesil alanlarında, Jungcu yaklaşımlarla temeli atılan pek çok kavram bulunuyor. Zamanın lineer olmayıp döngüsel/dairesel bir çizgide ilerlemesi bunlardan biri. Ve aile diziminde olup biten şeylerin de sebebi. Zeytin Ağacı dizisinde de sıkça geçen bir ifade olarak “döngüyü kırmak”, tam da bu dairesel zaman kurgusunda yapabileceğimiz bir şey. Birkaç kuşak üstteki atalarımızın yaptığı hatalar, işlediği günahlar ya da yaşadığı travmalar aktarılarak günümüze ulaşırken, bizim elimizden gelecek tek şeyin bu döngüyü kırmak olduğu iddia ediliyor. Dizideki Leyla karakterinin suya girme korkusu bu bağlamda güzel örneklendirilmiş. Yaklaşık 100 yıl evvel, büyük büyükannesinin suyla ilgili yaşadığı travma aktarıla aktarıla ona kadar gelmiş ve Zaman Bey’le olan çalışmasından sonra Leyla’nın artık suyla barıştığını; hatta Jung’un çok önem atfettiği su imgesiyle, tam da Jungcu bir yerden, bir arınma ritüeli gibi bir araya geldiklerini görüyoruz. 

Döngüyü kırmak

Wolynn’in Seninle Başlamadı’sı da döngüyü kırmak anlamını içkin şekilde isimlendirilmiş bir kitap. Çözemediğimiz problemler, aşamadığımız korkular, yüzleşemediğimiz acılar belki de bizimle başlamamıştır ana fikrini içeriyor. Tam da bu yüzden, bu kitaba dizide de birçok sahnede rastlıyoruz. Sevgi’nin, mantıkçı ve pozitivist Ada karakterini çalışmaya ikna etmesinin yollarından biri mesela bu kitap. Bu açıdan, dizinin danışmanlarını tebrik etmek gerekiyor. Gerçekte de sıklıkla karşılaşılan pozitivist/mantıkçı ve sezgici/duygusal kişiliklerin çatışması, karakterler ve tepkileri üzerinden oldukça iyi aksettirilmiş. Zaten dizideki en büyük çatışma da bu konuda gerçekleşiyor. Ada karakteri, Sevgi’nin hastalığına çare bulmak umuduyla bu işlere giriştiğini anlayacak kadar empatik ama bu tarz yöntemlerin sorgulanması gerektiğini düşünecek kadar da ilkeli biri. Ruhsal çalışmaya önderlik eden Zaman Bey’le bazı karşılaşmalarında bu etkiyi görüyoruz. Aynı zamanda Ada’nın biri duygusal diğeri mantıkçı görüşlerdeki iki kişiyle olan duygusal ilişkisi de bu çatışmayı sağlamlaştıran unsurlar. Başlangıçtaki ‘inadından’ kurtulup aile dizimi çalışmasını yapmayı kabul ettiğinde, Zaman Bey’in ona söylediği cümle de bu doğrultuda. Ada’nın duyguları ve zihni arasında kaldığını ve bu seçimde yaşadığı zorluğun onu kronik mutsuzluğa sürüklediğini iddia ediyor Zaman Bey. 

Yükselen furya

Son dönemde beklenmedik şekilde yükselen bir furya olarak alternatif tıp ve benzeri tedavi/şifalanma yöntemlerinin panoramasını birçok farklı karakter ve hikayeyle örneklendiren Zeytin Ağacı, Netflix standartlarına göre düşünürsek epey iyi bir iş olmuş. Geçmiş sekanslarında kimi zaman mübadeleye, kimi zaman göçlere, kimi zaman kişisel husumetlere, kimi zaman büyük afetlere yer vermesiyle, bir Türkiye panoraması da sunmayı başarıyor. Ayrıca günümüzü anlatan sahnelerde, yakın arkadaş olan üç kadının aldığı yol da epey düşündürücü. Dizide açıkça söylenmese de, bu tarz çalışmalarda hep görülen eril/dişil enerji dengesine değinilmesi epey cesurca. Kadınların cinselliği yeniden keşfetmesi, bedensel hazlara olan bakışları süreç içinde ufak adımlarla ilerletiliyor. Hatta pozitivist ve eril enerjiyle yüklü Ada karakterinin, mantıkçı çizgide duran mühendisi bırakıp duygusal sanatçıya yönelmesi de bununla ilişkili. Ada, burada yaptığı seçimi Zaman Bey’in tespiti sonrasında netleştiriyor. Mantığı ve duyguları arasında kalmaktan kurtulup, tarafını seçmeyi başarıyor.

Umudu kalmayan koskoca bir Z kuşağı

Kurgunun alanında yer alan ve ona göre değerlendirilmesi gereken Zeytin Ağacı’nı bir yana bırakıp meseleyi sonuca bağlarsak, yükselen bu furyanın gideceği yerleri kestirmek hayati bir önem taşıyor diyebiliriz. Zira gerçeklikten hiçbir umudu kalmayan koskoca bir Z kuşağı, astrolojik tahminlere, spiritüel çalışmalara ve popüler bilimin alanına kaçan şaibeli psikolojik kavramlara mahkum olmuş durumda. Son bir haftadır birçok yerde gördüğüm Seninle Başlamadı ve benzeri kitapları, psikoloji camiasının bir an evvel elden geçirmesi ve olumlu/olumsuz yönleriyle incelemesi gerekiyor. Zaman Bey’in temsil ettiği ruhani liderlerin durumuna hiç girmiyorum zaten. Psikologlar için kapsamlı bir meslek yasası çıkarılmadığı ve terapi adı altında çok çeşitli yöntemleri uygulayanların yetkinlikleri sorgulanmadığı sürece bu durumun önüne geçmemiz pek mümkün görünmüyor. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.