Pusulası vicdandı, yaşamdı, insandı

Kültür/Sanat Haberleri —

.

.

  • Deniz Türkali: "Babam 97 yaşındaydı ama genç bir bireydi. Genç olmak dünyayı, yaşamı merak etmektir. Merak bittiyse soru sorulamaz. Yaşama dair sorunun bitişi ile insan ihtiyarlar. Dolayısıyla babamın son nefesine kadar yaşama dünyaya, hayata, politikaya, sosyal yaşama, sevgiye ve aşka olan merakı hiç bitmedi. O yüzden de son anına kadar üretti. Onun için hakikati algıladı ve yanında saf tuttu."

BARIŞ BALSEÇER

 

Türkiye solunun çınarı, edebiyatın direngen kalemi, sinema emekçisi Vedat Türkali 29 Ağustos 2016 tarihinde aramızdan ayrıldı. Hep özlemini duyduğu barışa adanan 1 Eylül günü toprağa verildiğinde 97 yaşındaydı. Ölümünün dördüncü yılında kızı Deniz Türkali ve oğlu Barış Pirhasan ile konuştuk.
Babasının tutuklanmadan önce Maltepe ve Kuleli Askeri Lise’de edebiyat öğretmenliği yaptığı için ilkin edebiyatçı olarak tanımış babasını Deniz Türkali. Vedat Türkali hapishaneden çıktığında Deniz 14 yaşındaymış. Babası cezaevindeyken baleye başlamış ve 14 yaşında tiyatro oyuncusu olmaya karar vermiş. Deniz Türkali edebiyatı ve sanatı kendisine sevdirenin babası olduğunu dile getirerek, çok film izlediğini, çok okuduğunu ve bütün bunların babasının kendisine kazandırdıkları olduğunu söylüyor.
“Oburcasına okurdum” diyen Türkali, fakat belli bir bakış açısıyla okumayı, nasıl okuması gerektiğini babasından öğrendiğini anlatıyor.
Deniz Türkali, sözlerini devamında Vedat Türkali’nin romanlarında da fark edildiği gibi çok iyi bir Türkçesinin olduğunu belirtiyor. “Romanları okurken renkli bir film izliyormuş hissi uyanır insanda” diyen Deniz Türkali, “Bu da elbette babamın sinemacı olmasıyla alakalıdır. Çünkü bir yanı da senaristti. Babam çok iyi bir edebiyatçı, bir sinema aşığıydı.”

Sevgi ve vicdan

Vedat Türkali’nin devrimci kişiliğini, yaşama bakışındaki sevgiyi ve vicdanı, üretimlerine yansıttığını ifade eden Deniz Türkali, “dolayısıyla babam insanı, yaşamı, doğayı; sevgi ve vicdan filtresinden geçirerek üretimlerine, yaşamına yansıttı. Pusulası vicdandı, yaşamdı, doğaydı, insandı.Tabii ki babam karşıma geçip bana vicdanlı olmayı, insanı sevmeyi anlatarak öğretmedi.” diyor.

Tartışmalarımız feminizmle ilgiliydi

“Politik olarak çok yakın olmadık” diyen Deniz Türkali, tartışmalarının olduğunu, farklı baktıkları konular bulunduğunu ifade ediyor ve şunları belirtiyor: “Ama dediğim gibi her konuda babam ve annem tarafından bir pusula verildi bana”.
“Tartışmalarınız hangi konudaydı? “ soruma ise Deniz Türkali, “Bizim en büyük politik kavgamız ‘feminizm’ konusundaydı. Bana göre bu çok doğaldı. Erkeklerle ‘feminizm’ konusunda anlaşmanın hemen hemen imkanı yoktur. Dolayısıyla en sert ve uzak tartışmamız bu konudaydı.”
Deniz Türkali babasının bir İstanbul aşığı olduğunu, İstanbul’u sürekli gezdiğini, İstanbul’u onun kadar tanıyan az insan olduğunu ifade ediyor. İstanbul aşkının nedenini ise bilmediğini ama annesine olan aşkından kaynaklı olabileceğini düşündüğünü ifade ediyor. Deniz Türkali, “Mücadelesini hep İstanbul’da verdi. Nedeni ne olursa olsun bir İstanbul aşığıydı.”

Neden iki farklı soyad?

“Pirhasan” ve Türkali olmak üzere iki soyadlarının olduğuna dikkat çekiyorum. Deniz Türkali, ilk soyadlarının Demirkan olduğunu söylüyor. Aileden hiç kimsenin bu soyadını sevmediğini ifade ediyor ve soyadlarını değiştirme kararlarını ise şöyle anlatıyor: “Babam ‘Biz Pirhasanoğullarından geliyoruz’ dedi. Açıkcası ailemin kökenini araştırmadım. Ben de ‘Barış’a sor’ dedim. Çünkü Barış’ın asıl ismi, ‘Hasan Barış’dır.’ Bu soyadı önerisi Barış’ı rahatsız etmedi. Annem de ‘Olur’ dedi. Hatta bununla ilgili bir anısı vardır babamın. Mahkemeye gittiğinde ‘Abdülkadir Pirhasan’ ismi okunduğunda hakim, ‘Ne o beyefendi. Tekke mi kuruyorsunuz’ demiş. Ki babamın asıl ismidir.”
Vedat Türkali’nin, Türkali soyadını almasının sebebi ise sahip olduğu politik görüşünden kaynaklı yaşadığı sorunlar. Deniz Türkali, “Babam hapisten çıktığı zaman tüm vatandaşlık hakları elinden alınmıştı. Hiçbir haktan yararlanamıyordu. Dolayısıyla iş bulmasının imkanı da yoktu. Senaryo yazmaya başlayınca bir takma isim gerektiğinden Türkali soyadını aldı. Atıf Yılmaz Batıbeki ile evliliğimden dolayı benim de soyadım Batıbeki. Sahneye başlayınca babam ‘Türkali’ soyadını kullanmamı istedi”.
“Babanızın en sevdiğiniz romanı hangisi?” soruma ise Deniz Türkali, “Kayıp Romanlar” cevabını veriyor: “Tuhaf bir şekilde birbirimizden habersiz kardeşim Barış Pirhasan’ın da en sevdiği romandır. Güven, Bir Gün Tek Başına elbette çok önemli romanlar. Ama çok beğenmediklerim de var. Mesela Yalancı Tanıklar Kahvesi’ni çok da beğenmiyorum. ‘Bitti Bitti, Bitmedi’ çok iyi olacak iken, tamamlanmamış bir roman bence. Ama edebiyat açısından çok önemli bir eserdir.”

Dogmalardan uzaktı

Babasının hiçbir zaman dogmalara takılmadığını ifade ediyor Deniz Türkali ve Vedat Türkali’nin ürettikleriyle, bakış açısıyla tartışılabiliri ortaya koyduğunu, her zaman eleştiriye açık olduğunun da altını çiziyor:’’Babam durmadan sorguladı. Evet, babam bir komünistti. Ama hiçbir zaman komünizm ile ilgili eleştirilerini, tartışmalarını eksik etmedi. Özellikle bir komünist için önemli olan da dogmalara sarılmamaktı.”

97 yaşında genç bir bireydi

“Vedat Türkali’nin Kürt halkıyla olan bağının güçlü olduğunu olduğunu” hatırlatmama ise Deniz Türkali, babasının politik bir insan olduğunu, politik duruşundan ayrı bir Vedat Türkali’nin ise düşünülemez olduğunu belirtiyor ve Kürt sorunu konusunda babasıyla aynı fikirde olduğunu vurguluyor. Önemli başka bir faktörün daha olduğunu belirten Deniz Türkali, “Babam 97 yaşındaydı ama genç bir bireydi. Genç olmak dünyayı, yaşamı merak etmektir. Merak bittiyse soru sorulamaz. Yaşama dair sorunun bitişi ile insan ihtiyarlar. Yaşlanmak kaçınılmaz olandır. Aslolan yaşlanmak değildir. İhtiyarlanmak tercihtir bana göre. Hiçbir şeyi merak etmeyip, her şeyi olduğu gibi kabullenilirse yaş kaç olursa olsun, insan ihtiyarlar. Dolayısıyla babamın son nefesine kadar yaşama dünyaya, hayata, politikaya, sosyal yaşama, sevgiye ve aşka olan merakı hiç bitmedi. O yüzden de son anına kadar üretti. Onun için hakikati algıladı ve yanında saf tuttu.”

Kitabını filmleştirecek

Vedat Türkali’nin oğlu ve aynı zamanda sinema yönetmeni Barış Pirhasan da babasının duyguları ve bilinciyle, ezilenlerin, zulme uğrayanların yanından hiç ayrılmadığını, kendisini, sanatını ve mücadelesini ömrü boyunca sorgulamaktan, yenilemekten vazgeçmediğini belirtti. Pirhasan, Türkiye’de Kürtler başta olmak üzere demokrat, sol, özgürlükten ve barıştan yana olanlara karşı giderek artan baskının ve şiddetin nedeninin ise “vicdan yitimi” olduğuna dikkat çekti. Pirhasan, Vedat Türkali’nin halklar arasında kurulan önemli bir bağı ifade ettiğini ve yokluğunun “boşluk” oluşturduğunu vurgulayarak “Bunu doldurmak hepimize düşüyor” dedi.
Barış Pirhasan babasının “Bir Gün Tek Başına” romanını film yapmayı düşündüklerini, belli çalışmalar yaptıklarını ama şuana kadar çeşitli sebeplerden dolayı projeyi hayata geçiremediklerini ifade etti. Pirhasan, projenin hala gündemlerinde olduğunu da sözlerine ekledi.

Edebiyatın direniş kalemi

13 Mayıs 1919 yılında Samsun’da doğan Vedat Türkali, Maltepe Askeri Lisesi ve Kuleli Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1951’de tutuklandı. Türkali, 9 yıl ceza aldı ve 7 yılın sonunda koşullu olarak serbest kaldı.
Yazar Rıfat Ilgaz ile Gar Yayınları’nı kurduktan sonra, 1960’ta Dolandırıcılar Şahı filmiyle senaristliğe başlayan Türkali, 1965 yılında yönetmenliği de denedi. Türkiye Komünist Partisi (TKP) kadrolarından Türkali, 2002 seçimlerinde Demokratik Halk Partisi’nden (DEHAP) aday olarak aktif siyasetin içinde de yer aldı. “Bitti Bitti Bitmedi” adlı son romanında Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkenceleri ile 1915 Ermeni Soykırımı ile 1938 Dersim Katliamı’na dikkat çekti. “Bir Gün Tek Başına” adlı romanının 535’inci sayfasında yer alan “Bekle Bizi İstanbul” şiiri ise şarkıya uyarlandı.
Sosyalist hareketinin önemli isimlerinden Türkali, Kürt sorununu çözümü için de büyük mücadele verdi. 2011 yılında NTV’de yayınlanan Banu Güven’le Artı Haber programına katılan Türkali, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a selam gönderdi. Öcalan’a “Sayın” demenin yasak olduğu o yıllarda Türkali, bunu şu sözlerle eleştirmişti: “Ben şimdi Sayın Öcalan desem ceza mı alacağım? Hiç umurumda değil. Vallahi ayıp.”
Öcalan’ın Türk ve Kürtlerin barışmasını en çok isteyen lider olduğunu sık sık hatırlatan Türkali, Öcalan’a canlı yayında selam göndererek, “Bugün Öcalan beğenin beğenmeyin en güçlü adamdır. Bir fırsat elimize geçmiş Öcalan bu sorunu çözebilir. Ve onun çözmesinden yanayım. Bugün Türkiye koşullarında Türk ve Kürtlerin barışması yolunda en çok çabayı gösteren o. Ben Öcalan’ı hiç görmedim. Ama görmek istiyorum. Ben Öcalan’la konuşmak istiyorum. Bu devlet ne kaybedecek? 12 senedir onu hapsetmişler. Selam ve sevgi ona benden” demişti. Türkali, 29 Ağustos 2016’da tedavi gördüğü Yalova Devlet Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu. Türkali, Türkiye’de çok istediği barışı görmeden yaşamını yitirse de 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde toprağa verildi. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilen Türkali’nin cenaze törenine; siyasetten, sanata farklı kesimlerden çok sayıda insan katıldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.