Rapor yazma zamana yayılıyor

Meral Danış Beştaş

Meral Danış Beştaş

  • Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinden Meral Danış Beştaş, rapor yazma sürecinin biraz zamana yaydırıldığını, ağırdan alındığını söyledi.
  • Yasal çerçevede ortaklaşma çabalarının devam edeceğini belirten Beştaş, "Önemli olan zoru başarmaktır. İrademiz tam ve kararlıyız. Amaç koparmak değil, devam ettirmektir" dedi.

AZİZ ORUÇ / İSTANBUL

Kürt'süz bir demokrasiyi reddettiklerini, demokratik bir Türkiye'de Kürt meselesinin ve Kürt'ün tanınması gerektiğini belirten HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, şunun altını çizdi: "Toplumu dönüştürecek olan, aynı zamanda siyasi dildir. Bu konudaki samimiyettir. Güven vermek gerekiyor. Topluma 'terörist siyaseti'yle güven veremezsiniz. Aynı dil ile toplumun dönüşümünü sağlayamazsınız."

Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinden HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, gazetemizin sorularını yanıtladı.

Komisyon’a sunduğunuz raporu hazırlarken nelere dikkat ettiniz, hangi konular öncelik verdiniz?

Raporumuzda öncelikle meseleyi, tarihsel, siyasal, hukuki ve sosyolojik boyutlarıyla tanımlamaya çalıştık. Kürt meselesinin ne olduğunu tanımladık. “Kürt meselesi yoktur, terör sorunu vardır”, “Şiddet sorunu vardır”, “PKK sorunu vardır” iddialarına karşı hakikati tarif ettik. Tarihsel arka planını ortaya koyduk. 21 ve 24 anayalarıyla Kürt meselesinin bir inkar sorunu olduğunu, Kürtlerin hukuki sınırlar dışında tutulduğunu, genel hatlarıyla tanımladık. Tabii ki bu sadece hukuki bir rapor değil, aynı zamanda politik bir rapor. Siyasi iktidarlar, dönemler ve rejimler değişse de Kürt meselesine yaklaşımın değişmediğini ortaya koymaya çalıştık. Kürt meselesinin çokça iddia edildiği gibi bir güvenlik meselesi olmadığını net ve anlaşılır biçimde vurguladı. Elbette tanımlamakla yetinmedik, çözüm yolunu da işaret ettik. Bu konuda atılması gereken siyasi ve hukuki adımlar ile bunların gereği yasal adımları tanımlamaya çalıştık.

Raporunuzda da uzunca yer verdiğiniz 'Barış Yasası' neden çok önemli?

Barış Yasası, atılması gereken ilk adımlardan biridir. Rejimin/sistemin demokratikleşmesiyle birlikte entegrasyonun olması gerektiğini ifade ediyoruz. Tanınmanın hukuki kapsayıcılığın da olması gereken yasalardan söz ediyoruz. Kürt meselesinin tanımında, 'Barış Yasası’nın amacının ne olduğu önemli. Cumhuriyeti demokratikleştirmek, kısa vadede olabilecek bir mesele değil. Biz kısa, orta ve uzun vadeli atılacak adımları da tanımlığyoruz. Barış Yasası, en önemli adımlardan biri. Silah bırakan gerillaların siyasal ve toplumsal yaşama katılımı ve tabii ki 'umut hakkı'nın hemen tanınması, kısa vadede atılması gereken adımlardan biri. Toplumsal dönüşümün sağlanmasının yollarından biri de bu sürecin toplumsallaşması ve normalleşmesidir. Sayın Öcalan’ın 'habitus' olarak ifade ettiği şekillendirici yaklaşım, önyargı ve ezberlerin ortadan kalkması gerekiyor. Bu davranış şekli, şu anda çözümü; barışı, demokratik eğilimi, dönüşümü tehdit ediyor. Bu anlamda dil de önemli. Sadece yasayı çıkarmak değil, bunu anlatmak, toplumsallaştırmak, inşa etmek anlamında da önemli bir yerde duruyor. Tabii ki biz Kürt'süz bir demokrasiyi reddediyoruz. Böyle bir eğilim var. Kürt olsun ama demokratik olmasın gibi eğilimler var. İkisi de soruna çözüm getirmiyor. Kürt meselesi çözülmeden demokratik bir Türkiye mümkün değil. Demokratik bir Türkiye'de Kürt meselesinin, Kürt'ün tanınması gerekiyor.

Sorunun çözümü için hazırlanan ve Komisyon’a sunulan raporlar yeterli mi?

Raporun ortak bölümü ve nasıl yazılacağına dair bir yöntem arayışı var. Neticede tabii ki raporlar arasında açılar ve farklı yaklaşımlar var. En temel yaklaşım farkı, sorunu tanımlama biçimi. Neticede hala bunu güvenlik meselesi olarak tanımlamak, adını koymamak, zorlayıcı bir meseledir. Sorunu doğru tanımlamayıp teşhisi doğru koymazsak çözüm de olmaz, sıkıntılı olur. Yazım ve ortaklaşma aşamasında müzakere ve diyalogla raporlar birbirine yaklaştırılmaya çalışılacak. En azından ortak öneriler üretilmesi hedefleniyor. Biz de bu konuda büyük bir çaba içindeyiz ve buna devam edeceğiz. Bizim amacımız oldurmak, oldurmamak değil. Farkların olduğunun farkındayız. Tanımlamadan tutalım önerilerine kadar, tabii ki bizim raporumuzda örtüşmeyen, aykırı duran birçok mesele var.

Partilerin raporunda yer almayan 'umut hakkı' ve 'ana dilde eğitim' gibi başlıklar sizce olmazsa olmazlar mı?

Öncelikle önemli olan zoru başarmaktır. Hepimizin, herkesin dilini değiştirmesi ve olmazlar üzerinden konuşmaması gerekiyor. Bizim yaklaşımımız budur. Bununla ilgili müzakereyi ilerletmek açısından en büyük çabayı ve ön açıcılığı Sayın Öcalan yapıyor. Biz de oradan yaklaşıyoruz. Tabii ki zor bir iş ama imkansız değil. Epey bir mesafe alındı. Bu mesafeyi daha da arttırmak gibi bir amacımız var. Bu konuda irademiz tam, kararlıyız. Amaç koparmak değil, devam ettirmektir.

İktidarın süreci ağırdan aldığı belirtiliyor. Sizce iktidar neden bunu yapıyor?

İktidarın süreci ağırdan aldığı gerçektir. Bu tutumunun altında başka sebepler de aramak lazım. İşaret etmek istediğim temel bir nokta var; Kürt meselesini siyasi hesaplara kurban etmemeleri için çağrı yapıyoruz. İnsanların ölümünü durdurmak, eşitliği sağlamak, demokratikleşmeyi sağlamak, her türlü siyasi hesabın üstündedir. Üstünde olması gerekiyor. Bu önemli bir mesele. Diğer bütün partiler için söylüyorum. Konuşmalarda özellikle iktidar ve muhalefet de bunu söylüyor; işte topluma anlatamayız gibi... Burada büyük bir çelişki görüyoruz. Topluma aynı dilde seslenip dönüşümünü beklemek zaten mümkün değil. Toplumu dönüştürecek olan, aynı zamanda siyasi dildir. Bu konudaki samimiyettir. Güven vermek gerekiyor. Topluma “terörist siyaseti”yle güven veremezsiniz. Aynı dilde toplumun dönüşümünü sağlayamazsınız. Büyük bir çelişki. Topluma sığınmalarını kabul edilemez buluyoruz. Daha fazla anlatmak, daha fazla rızayı üretmek gibi bir görev ve sorumluluk var siyaset erkinin önünde, bütün partilerin önünde.

Toplum ya da halk bunu kabul etmez, tepki gösterir ya da benim tabanım tepki gösterir, gibi söylemler var. Oysa ki her parti, kendi hedef kitlesine ulaşabilir ve bunu anlatabilir. Bizim temel önermemiz, bu inşayı hep birlikte yapalım. Bu, herkesin faydasına olabilecek bir çözüm yöntemi. Hiç kimse kaybetmeyecek, herkes kazanacak. Açıkçası; kimin iktidarına devam edip etmeyeceği, akan kanın durmasından daha önemli, daha değerli değil. Sonuçta seçimlerde partiler girer, oylarını alır ve iktidar kime geçerse geçer. Bu meselenin çözümü ise bütün siyasetin ve seçim hesaplarının dışında ve üstündedir. Biz buradan yaklaşıyoruz.

Süreci yavaşlatan iktidarın, ıslarla Suriye’yi bir ön koşul olarak öne sürmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suriye, Türkiye değildir. Öncelikle Suriye'de bir yönetim var. Bu yönetim, dünyanın gözü önünde de dünya kamuoyunda da  bizde de tartışmalı bir yönetim ve arka planını biliyoruz. Buna rağmen QSD, görüşmelerini yapıyor. Bize düşen orada demokratik, barışçıl ve eşitliğe, özgürlüğe dayalı bir çözümü desteklemektir. Türkiye'ye düşen de odur. Burayı oranın ön şartı, orayı buranın ön şartı haline getirmek hiç kimseye kazandırmaz. Demokratik bir Suriye, bütün farklılıkların, dinlerin, inançların, kimliklerin, dillerin özgürlüğü perspektifiyle yaklaşmak lazım. Türkiye'nin de Suriye'de yaşayan Kürtlere ve QSD'ye, oradaki yapılanmalara karşıtlık değil, dostluk ve çözüm perspektifiyle yaklaşması gerekiyor. Neticede Şara ile görüştüğü gibi hiçbir beis görmeden QSD ve Özerk Yönetim ile gayet olağan bir şekilde görüşebilir ve görüşmelidir de. “Kürt ve Türk halkı kardeştir” deyip Rojava’daki Kütleri kardeş olarak görmemek, zaten halk nezdinde samimiyetsizliğin göstergesi olarak kabul ediliyor. Türkiye bunlardan vazgeçmeli ve bir an önce bu yanlıştan dönüp sorunun çözümüne odaklanmalıdır.

Gerekli adımların atılması konusunda önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor?

Süre veremiyorum ama yavaştan alma hali olduğunu biliyoruz. Rapor yazma süreci de biraz zamana yaydırılıyor. Ağırdan alınan bir yaklaşım var. Biz de hızlandırmaya çalışıyoruz. Meclis’te bütçe görüşmeleri 22 Aralık’a kadar sürecek. Sonrasında yargı paketi var. Sonra yeni yıl. Bu rapor, 2026'ya kalıyor. Ondan sonra Ocak 2026'da en azından ilk yasanın çıkması gerektiği yönünde bir tutumumuz var ve bu konuda çalışıyoruz. Bundan sonraki süreç, artık hukuki zemin oluşturulması süreci, yasaların çıkması gereken bir dönemeç ve Meclis'in daha çok çalışması gerekiyor. Komisyon’un önerilerinin bu konuda yasallaşması gerekiyor. Tabii bunun olabilmesi için de önce yasal çerçevelerde ortaklaşma aşaması var. Bir, iki hafta içinde bir mesafe alınır, diye bekliyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.