Rejim kimlik bunalımı yaşıyor

Forum Haberleri —

  • Gelinen aşamada hem rejim hem de bu rejimi destekleyen toplumsal aklın yeniden sorgulanmasına ihtiyaç vardır. Sorgulananın yanı sıra demokrasiden, insan haklarından yana olanların KCK’nin başlattığı hamleye katılması, faşizme karşı mücadele etmesi gerekir.

 

RAUF KARAKOÇAN

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti, ulus devlet olarak yüzyıllık ömrümü doldurmak üzeredir. Yüzyıllık cumhuriyet deneyimi, birçok açıdan sosyolojik analize tabi tutulduğunda, kurulmak istenen rejimin Osmanlı’nın moloz yığını üzerine inşa edildiği görülecektir. Padişahlıktan parlamenter sisteme geçişi bile yeterince başaramamış, bazı yönleriyle Osmanlı’dan da geri bir “cumhuriyet” inşa edilmiştir. “Vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ilkesi üzerine kurulan T.C. tekçi zihniyetin kurumsallaşmasına yol açmıştır. Tek devlet, tek millet, tek dil, tek vatan tekerlemesiyle toplumsal farklılıklar baskı altına alınmış, katledilmiş, etnik temizliğe uğramış, pogrom uygulanmış, asimile edilmiştir. Kan üzerinde yükselen bir cumhuriyet vardır. Siyasi temelleri de kendine has Türk tipi olmuştur. Hem iktidar partisini ve hem de muhalefet partisini kuran aynı zihniyettir. Halk fırkasını kuran Atatürk, muhalefet yapsın diye Serbest Cumhuriyet fırkasını kurduran da yine Atatürk’tür.

Etnik ve dinsel farklılıkların kendisini ifade edemediği ve iradelerini meclise yansıtamadığı tuhaf bir parlamenter sistem inşa edilmiştir. Seçim sandığından ibaret demokrasinin zemin bulamadığı Türkiye, anti demokratik usullerle yönetile geldi. Bir parlamentosu var fakat içinde Türk milliyetinin dışında kalan halklar yoktur.

Sözde parlamenter sisteme dayanan yönetim tarzı, başkanlık sistemine geçişle birlikte ortadan kalkmıştır. Mevcut ‘Partili Cumhurbaşkanlığı veya Başkanlık’ sistemi dedikleri ucube sistem, otokrasiye geçiş yapmış durumdadır. Her kesimden insanın rahatsızlık duyduğu bu sistem elbette tepeden düşmedi. Bir toplum düşünün ki kendisine baskı yapan, korkutan, sindiren, hakaret eden bu iktidarı yine de destekliyor. Geleneksel toplum formundaki Türkiye toplumu, milliyetçi, muhafazakar, sağ eğilimli, ulusalcı, sünni dindar kesimin ağırlık basan siyasi tercihi, bu günkü faşist iktidarı ayakta tutuyor. Dünya bir yana, Türkiye başka bir yana gidiyor.

 

Diyanet güç merkezi haline getiriyor

Tarihe kısa bir göz gezdirmeyle, toplumların nasıl değiştiğini, yeni sistemlerin nasıl inşa edildiğini ve rejimlerin nasıl kurulduğunu görmek mümkündür fakat, Türk tipi yerli ve milli idari yapısını anlamak mümkün değildir. Parti devleti, polis devleti, çete devleti gibi kavramlarla bugünkü rejim tanımlanmaya çalışılıyor. Astında mevcut uygulamalarıyla bir terör devleti olduğuna hiç şüphe yoktur. Devlet terörüne ilişkin hem yurt dışında hem de yurt içinde sayısız terör eylemini örnek göstermek mümkündür. Özelikle Rojava’daki insanlık dışı uygulamaları, işledikleri savaş suçları BM raporlarıyla kanıtlanmıştır.

Dünyadaki düşünce akımları üzerinden Türkiye’yi okumak da fazla gerçekçi değil, çünkü her şey Türk usulüne göre şekillenmiştir. 1789 Fransız devriminden sonra dünya genelinde gelişen milliyetçilik, demokrasi ve sosyalizm gibi üç temel düşünce akımı yeni toplumsal formların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Fransa’da Monarşi devrilmiş yerine cumhuriyet kurulmuştur. Avrupa, batı dünyası bu gelişmelerden etkilenmiş yeni sınıflar ortaya çıkarmıştır. Kiliselerin egemenliği kırılmış ve yeni toplumsal sistemler oluşmuştur. Türkiye bunlardan zerre nasiplenmemiştir. 21. YY Türkiye’sinde ise zaman tam tersine işliyor. Çarpık da olsa var olan Cumhuriyet ortadan kaldırılıyor yerine otokrat bir başkanlık sistemi kurulmuş oluyor. Diyaneti güç merkezi haline getiriyor, güçler ayrılığını ortadan kaldırıyor. Hiç bir denetim mekanizmasının çalışmadığı ve hesap verebilirliğin olmadığı, Osmanlı’dan kalma padişahlığa başkanlık kılıfı geçirildiği, kimlik tanımında zorluk çekilen tuhaf bir rejim ortaya çıktı.

Milliyetçilik toplumu değişim ve dönüşüme uğratırken milliyetçilik dışında demokrasi ve sosyalizm akımları Türkiye’yi teğet geçmiştir. Sosyalistler vatan haini sayılarak tutuklanmış, hapsedilmiş, idam edilmişlerdir. Türkiye’nin üniter devlet yapısını korumak adına, çağımızın vebası olan milliyetçilik topluma yedirildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında ağırlıklı köylü olan Türk toplumu “Köylü yurdun efendisidir” saçmalığıyla devlete bağlandı. Hiç bir zaman köylü efendi olmadı, olamadı, tam aksine beli bükük köleler olarak kaldı ve kalmaya da devam ediyor. Rejim bu toplumdan besleniyor. Bugünkü faşist rejimin en büyük destekçisi yoksul tabaka olmasının nedeni bu zihniyettir.

 

Direnç gösteren tek güç PKK’dir

Devrimcilik, demokratlık, sosyalistlik yapılacaksa bunu da devlet yapmıştır. Sahte CHP solculuğu ve ne ediği belirsiz Doğu Perinçek “devrimciliği” türemiştir. Aksak yürüyen Cumhuriyet, sahte solculuk ve “devrimcilikle” daha da tanınmaz hale gelmiştir. Akılcı, rasyonel, bilimsel gelişmelere kendini kapatan bu rejimi taşıyan kolonlar aslında çökmüştür. Cumhuriyeti demokratik muhtevaya kavuşturmanın radikal mücadelesi veren tek güç Kürt özgürlük hareketidir. Türkiye devrimci geleneğin mirasını devr alan, onu yaşatan, geliştiren, bunun için çok fazla bedel vererek direnç gösteren tek güç PKK’dir. Faşist devletin PKK’ye öfkesi de buradan kaynaklanmaktadır. “Sosyalizmden şüphe etmek insanlıktan şüphe etmektir” ilkesini kendisine rehber edinen PKK, faşizme karşı Türkiye’nin en örgütlü, en radikal devrimci demokrat muhalefetidir. Devletin krizini aşacak tek çözüm gücü de PKK’dir.

Gelinen aşamada hem rejim ve hem de bu rejimi destekleyen toplumsal aklın yeniden sorgulanmasına ihtiyaç vardır. Darbelerle sekteye uğramış Cumhuriyet, AKP faşizmiyle lav edilerek yerine, daha büyük felakete yol açan başkanlık sistemi inşa edildi. Zemini enkaz olan parlamenter sistem de onun yerine kurulan başkanlık sistemi de enkaz olmuştur. Kimlik bunalımı yaşayan rejim ve bu rejimin kazığına kendisini bağlayan toplumun geleceği karanlıktır. Demokrasiye yabancı ve hatta düşman hale gelmiş toplumun zihniyet yapısına milliyetçilik zehri zerk edilmiştir. Faşist, milliyetçi, ırkçı, dinci kafayla yönetilen bir ülkede demokrasi beklemek saflıktır. Unutmamak gerekir ki faşist iktidarın tek icraatı saldırıdır ve yıkılana kadar da saldırıların dozajını her geçen gün şiddetlendirerek arttıracaktır.

Demokrasiden, insan haklarından yana olanlar KCK’nin başlattığı hamleye katılması, faşizme karşı mücadele etmesi gerekir. Devrimci, sol, sosyalist kesimlerin, Aleviler başta olmak üzere bütün toplumsal farklılıkların bir araya gelebileceği tek adres KCK hamlesidir. “Tecride, faşizme, işgale son, özgürlüğü sağlama zamanı” şiarıyla başlatılan hamlenin başarısı, bu köhnemiş faşist rejimin sonu anlamına gelecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.