Rojava’dan ilham alan direniş

Kadın Haberleri —

Şirin Ebadi

Şirin Ebadi

  • Nobel Barış Ödüllü Şirin Ebadi: “Kadınlar artık sadece hak talep etmiyor, değişim istiyor! Rojava’dan ilham alan bu direniş, Ortadoğu’da eşitlik ve özgürlük için yeni bir yaşam modeli inşa ediyor.”

 

ERKAN GÜLBAHÇE

İran’daki kadın hakları ve demokrasi mücadelesi, evrensel adalet ve insan onuru için verilen direnişin güçlü bir yansıması. Nobel Barış Ödülü sahibi hukukçu ve insan hakları savunucusu Şirin Ebadi, İran’daki baskıcı rejime, cinsiyet eşitsizliğine ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı kadınların kararlı mücadelesini değerlendirdi. Jîna Amini’nin katledilmesinden sonra başlayan “Jin, Jiyan, Azadî” direnişinin küresel bir sembole dönüştüğünü vurgulayan Ebadi, Kürt kadınlarının çifte baskıya rağmen öncülük ettiği direnişi ve Rojava’daki kadınların yeni bir yaşam modeli inşa ettiğini anlattı. İranlı kadınların sistematik ayrımcılığa karşı mücadelesini, Kürt kadınlarının rolünü ve Ortadoğu’da kadın özgürlük hareketlerinin dayanışma ruhunu Şirin Ebadi ile konuştuk.

İran’da kadınların temel hak ve özgürlükleri açısından nasıl bir tablo görüyorsunuz?

İran’da kadınlar hala ciddi yasal ve toplumsal kısıtlamalarla karşı karşıya. Eğitimli ve bilinçli olmalarına rağmen, yasalar ve devlet politikaları onların toplumsal hayata eşit katılımını engelliyor. Anayasa ve medeni kanun gibi temel metinler, erkek egemen bir anlayışla şekillenmiş durumda. Kadınlar miras, boşanma, şahitlik ve velayet gibi birçok alanda ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor. Basit bir örnek vermek gerekirse; herhangi bir kaza olduğunda aynı şekilde etkilenen erkeğe hakkının yüzde 100’ü verilirken kadına yüzde 50’si veriliyor. Yani İran yasalarına göre kadın erkeğin yarısıdır, yarımdır. Ama tüm baskılara rağmen kadınlar üniversitelerde, sokaklarda ve mahkemelerde seslerini yükseltiyorlar. Özellikle genç kadınlar, yaşamlarını değiştirmek için büyük bir cesaret gösteriyor. 

 

 

Jîna Amini’nin katledilmesiyle başlayan protestolar, kadın hareketi açısından nasıl bir etki yarattı?

Bu protestolar, İran’daki kadın hareketi için gerçek bir dönüm noktası oldu. Bu sadece başörtüsüyle ilgili değil; yıllardır süren baskı ve eşitsizliğe karşı biriken öfkenin dışavurumuydu. Kadınlar artık sadece hak talep eden değil, rejimi sorgulayan ve değişim isteyen bir güce dönüştü.

“Jin, Jiyan, Azadî” sloganı bu dönemde sadece İran’da değil, tüm dünyada kadın mücadelesinin sembolü haline geldi. Kısa vadede büyük reformlar gerçekleşmemiş olsa da, halkın zihninde önemli bir kırılma yaşandı.

Kürt kadınlarının bu süreçteki rolü neydi?

“Jin, Jiyan, Azadî” sloganı Kürt kadın hareketinden doğdu ve Jîna Amini’nin de bir Kürt kadını olması bu mücadeleyi daha da görünür kıldı. Kürt kadınlar hem kimlikleri hem de cinsiyetleri nedeniyle çifte baskıya maruz kalıyor ama yıllardır cesur ve örgütlü bir mücadele yürütüyorlar. Onların sesi artık sadece bir halkın değil, adalet arayan herkesin sesi. Bastırılmaya çalışılsa da bu ses her geçen gün daha da güçleniyor.

Kürt kadınlarının ikili mücadelesi Kürt kadınlarını daha fazla hedef haline mi getiriyor?

İran’da kadın olmak zaten bir direnç biçimiyken, Kürt kadınlar için bu daha da ağır. Hem etnik kimlikleri hem de kadınlıkları bastırılmak isteniyor. Devletin Kürt kadınlarına yönelik politikası sistematik ayrımcılık içeriyor. Bu durum onları daha çok hedef haline getiriyor ama aynı zamanda daha dirençli ve kararlı bir mücadeleye itiyor. 

Kürt kadın aktivistleri ne tür risklerle karşılaşıyor?

Keyfi gözaltılar, uzun tutukluluklar, kötü muamele, sosyal baskı, medya tarafından itibarsızlaştırma gibi pek çok yöntemle susturulmak isteniyorlar. Ancak bu baskılar onların daha da görünür olmalarını sağladı. Kürt kadınları sadece kendi özgürlükleri için değil, tüm kadınlar adına mücadele ediyor.

 

 

Zorunlu başörtüsü yasaları kadınları nasıl etkiliyor?

Başörtüsü zorunluluğu, kadın bedeni üzerinde devletin kurduğu baskının en açık ifadesi. Kadınlara nasıl giyineceklerini, nasıl davranacaklarını dikte eden bu sistem gerçek bir özgürlüğe izin vermiyor. Ancak bu baskı, özellikle genç kadınlarda daha büyük bir direnişi tetikliyor. Sokakta, sosyal medyada, üniversitelerde bu dayatmaya karşı çıkan binlerce kadın var. Bu yasalar kadınları bastırmak için uygulanıyor olabilir ama bugün gelinen noktada, kadın özgürlük mücadelesinin tam merkezinde duruyor. Ve evet, kadınlar artık geri dönmeyecek.

İran’daki Kürt kadınlarının eğitime ve iş yaşamına katılım düzeyi nedir? Devletin ve toplumun baskıları bu alanları nasıl etkiliyor?

Birçok Kürt bölgesinde eğitim altyapısı yetersiz, okullar sınırlı, üniversiteye erişim zayıf. Ekonomik sorunlar, güvenlik endişeleri ve kültürel baskılar nedeniyle aileler özellikle kız çocuklarını eğitime göndermekte tereddüt edebiliyor. Devletin Kürtçeyi resmi dil olarak tanımaması da çocukların eğitim sürecini daha da zorlaştırıyor. İş yaşamında ise Kürt kadınları hem cinsiyet hem etnik kimlikleri nedeniyle çifte ayrımcılığa uğruyor. Kamu kurumlarında yer bulmaları zorlaşıyor. Özel sektörde de hem cinsiyetçi hem ırkçı önyargılarla karşılaşıyorlar. Bu durum yalnızca ekonomik değil, sosyal özgürlüklerini de büyük ölçüde sınırlıyor. Yine de Kürt kadınları, yerel dayanışma ağları ve kültürel inisiyatifler yoluyla bu engelleri aşmaya çalışıyor. Direnişleri yalnızca politik değil, aynı zamanda sosyoekonomik düzeyde de çok katmanlı bir mücadeleye dönüşmüş durumda.

 

 

Kürt kadın hareketi ile diğer etnik gruplardan kadınlar arasında bir dayanışma zemini var mı?

Jîna Amini’nin katledilmesinin ardından başlayan protestolar, kadınlar arasında etnik sınırları aşan bir birlikteliği ortaya çıkardı. Fars, Azeri, Beluç, Lor, Arap ve Kürt kadınlar başörtüsü zorunluluğu, eğitim hakkı, eşit temsil gibi ortak taleplerle bir araya geliyor. Bu dayanışma henüz kurumsal bir harekete dönüşmese de sokakta, sosyal medyada ve sivil toplum alanlarında güçlü biçimde hissediliyor. “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı bu ortaklığın sembolü haline geldi ve farklı topluluklardan kadınlarca da sahiplenildi. Farklı kimliklerin kendi özgünlükleriyle yer aldığı bu mücadele, yalnızca kadın hakları için değil, İran’ın demokratikleşmesi adına da umut verici.

İran’daki Kürt kadınları ile Rojava ve Güney Kürdistan’daki kadın hareketleri arasında nasıl bir ilişki var?

Doğrudan örgütsel bir bağ olmasa da ideolojik ve duygusal düzeyde güçlü bir etkileşim var. Ortak kültür, tarih ve mücadele deneyimi bu kadınları sınırların ötesinde birbirine bağlıyor. Rojava’daki kadın hareketi ve Jineolojî fikriyatı, İran’daki Kürt kadınları için önemli bir ilham kaynağı. Bu ilişki genellikle dolaylı yollardan sürdürülüyor.

Rojava’daki kadın direnişi sizce Ortadoğu’daki kadınlar için nasıl bir örnek oluşturuyor?

Rojava’daki kadın mücadelesi, yalnızca Kürt kadınlarının değil, tüm Ortadoğu’nun özgürlük hayaline yön veren bir örnektir. Savaş ortamında sadece hayatta kalmayı değil, eşitlik ve özgürlük temelinde bir toplumu yeniden inşa etmeyi başardılar. Kadınların siyasi yapılarda eş başkanlıkla temsil edilmesi, öz savunma birimlerinde yer almaları ve toplumsal dönüşümün öznesi olmaları, bölgedeki erkek egemen yapılara karşı güçlü bir meydan okumadır. “Kadın olmadan devrim olmaz” şiarı burada hayat buldu. Rojava’daki kadınlar yalnızca bir direnişin değil, yeni bir yaşam modelinin kurucusu oldu. Bu da onları Ortadoğu’da barış, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin öncüsü haline getiriyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.