Sadece binalar değil ahlak da çürük

Dosya Haberleri —

6 Şubat depremi/foto: AFP

6 Şubat depremi/foto: AFP

Diyarbakır Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan ile yapı üretim ve denetim süreçlerinde nasıl bir rant çarkı ve ahlaki çöküntü yaşandığını konuştuk: 

  • İktidarlar ya da sistemler kendilerini aynı zamanda yapı ve mekan üzerinden de var etmektedir. Bu işler o kadar rantsal sürdü ki bu enkazın altında aslında vatandaş olarak biz kaldık maalesef. Doğaya savaş açan, dağları, ovaları, meraları, kıyı kentlerini yani ülkenin her alanını inşaata dönüştürdüler.
  • Ülke genelinde yaşanan ciddi bir problem de etik kurallarımızın ve değerlerimizin çöküntüye uğraması. Yani deney sonuçlarını değiştirmeden tutalım da projede kullanılması gereken donatı demir çaplarına ve sayılarına kadar. Örneğin inşaatı yapan aynı zamanda denetim şirketi sahibi. Yani kendi kendini denetliyor.
  • Deprem sonrası inceleme için gittiğimiz Malatya’da yıkılan sıfır yeni bir yapının kolonlarının bir tarafında 16 çaplık 3 adet demir, diğer tarafında ise 12’lik 4 demir kullanılmıştı. Burada demirden çalındığı çok net. Böyle yüzlerce örnek var. Trabzon'da sel oldu mesela. Yamaçlara yapılan TOKİ’lerin altında kaldı insanlar.

GÜLCAN DERELİ

Maraş merkezli depremde halk, inşaat rejiminin enkazı altında kaldı. Yerelden merkeze uzanan bu rant rejimi, her yere durmaksızın mezar ev yapıyor. Can kaybı devasa. Propaganda makinesiyle övüle övüle bitirilemeyen otoyollar, havalimanları, tüneller, kamu binaları, hastaneler yerle bir oldu. İmar afları ile çürük yapılar ruhsatlandırıldı. Halkın barınma hakkı arsızca istismar edildi. Fay hatlarına, tarım alanlarına, ormanlara dev inşaat ordusuyla saldırıldı. Her yer beton oldu. İşte o beton rejim bir depremle üzerimize yıkıldı. Her deprem sonrası güvenli barınma sorunu konuşuldu ancak hiçbir adım atılmadan unutuldu. Çünkü rant çarkı hayattan önemli! Yapı üretim ve denetim mekanizmasının nasıl işlediğini, rant çarkının yerelden merkeze nasıl işlediğini Amed Mimarlar Odası Eşbaşkanı Selma Aslan ile konuştuk. Aslan, sadece binaların değil ahlakın da çürüdüğünü, çürük binaları yapanların aynı zamanda kendi kendilerinin denetçisi bir sistem inşa edildiğini, yapı denetimi yapanların laboratuvarda sonuçları değiştirdiğini kaydediyor. Aslan'a kulak veriyoruz. 

Maraş merkezli depremin yıkıcı etkisi sonrası bir kez daha inşaat rejiminin mekanizması gündeme geldi. Bu çürük yapılar nasıl inşa edilebiliyor? Örneğin kalitesiz malzemeler nasıl kılıfına uyduruluyor?

Sizin aracılığınız ile Türkiye illerinde bu deprem felaketine maruz kalan herkese çok geçmiş olsun diyorum. Çok üzgünüm ve çok canımız yandı. Şimdi bu yapı üretim süreçlerinde birçok parametre bulunuyor yani tek başına şundan kaynaklı bu çürük yapılar inşa edildi diyemiyoruz. Aynı zamanda da Türkiye yapı stoku bakımından eski ve kaçak yapılaşmanın yoğun olduğu bir ülke. Durum böyle olunca bu yıkımlar ve oluşan enkazların faturası da çok ağır oldu. Kentleşme süreçlerinde inşa edilen yapıların inşa edildikleri zeminin seçimi ile başlayan süreçler mevcuttur. Her geçen gün tarım arazilerinin imara açılması ve bu alanlarda inşa edilen yapıların artarak devam etmesi ve zemin taşıma kapasitelerinin düşük olması, teknik olarak buna uygun olmayan yöntemlerle yapı üretim süreçlerinin devam etmiştir. Diğer bir konu yer bilimcilerin çalışmaları sonucu fay hatlarının dikkate alınarak inşa edilmeyen yapılar. Mimarlık, mühendislik hizmeti alınmadan yapılan kaçak yapılar ve bu kaçak yapıların denetimsizliği ya da bu kaçak yapıların imar afları, imar barışı ile yasallaşması bu sürecin bir parçasıdır.

Mimarlık ve mühendislik hizmeti alınarak yapılan yapı üretim süreci, 2011 yılından itibaren Türkiye’nin tüm kentlerinde uygulamaya konulan 4708 Sayılı yapı denetim kanununda tabidir. Bu kanun gereği inşa edilen yapılarında can ve mal güvenliğini teminen, imar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına uygun, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması yapı denetim firmalarının işlevleri arasındadır. Ancak yaşanan bu depremlerde maalesef ki yapı denetim hizmeti almış yapılar da yıkıldı. Yapı denetim iş ve işlemlerini denetlemek yerel yönetimlerin ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlükleri'nin sorumluluğundadır.

Bir diğer önemli konu şu an uygulamada olan Şantiye Şefliği Yönetmeliği’dir. Bu yönetmelik gereği bir mimar ya da mühendis bir defa da 30.000 m2'ye kadar iş yüklenebilmekte. Bu da şu anlama geliyor ki şantiye şefinin iş yükünün fazla olması ve denetimindeki tüm işleri kontrolüne yetişememesidir. Aslında bunun yanında şantiye şefi aynı zamanda müteahhidin maaşlı çalışanı olduğu için de maaş aldığı müteahhidin işini denetlemesi zor olmaktadır. Daha vahim olanı ise kağıt üstünde kalan şantiye şefliğinin çok yoğun olduğunu da duyuyoruz yani diplomaların kiraya verilmesi ve şantiye alanının denetlenmemesidir. (2022 yılının kasım ayında çıkartılan yeni şantiye şefliği sözleşmesinde 30.000 m2 alanı düşürülmüştür. 01.01.2024 tarihinde yürürlüğe girecek.)

Yerel yönetimlerde ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlarda mesleki uzmanlık alanlarında teknik eleman yetersizliği de bu sürecin bir parçasıdır.

Denetim mekanizmaları ile inşaat şirketleri arasında nasıl bir ilişki var? Burada nasıl bir çark işliyor?

 Yapı üretim aşamalarında denetim mekanizmalarına aslında ilk sorunuzda biraz değindim diyebilirim. Yerel yönetimler bu sürecin bir parçasıdır. Özellikle de kaçak yapıların denetlenmesi yani engellenmesi gerekir ki bu süreç en çok sorunlu alandır. Çünkü yerel yöneticiler vatandaşın barınma sorununu çözemediği için bu konu siyasi rantın bir parçası olarak değerlendiriliyor ve bu süreçte denetimsiz, hiçbir mühendislik mimarlık alanında hizmet almadan devam eden yapılara seyirci kalmaktadır. Yapı denetim kuruluşları da bu mekanizmanın en önemli unsurlarından biridir. Yapı denetim kanunu gereği ruhsatlı yapıların inşa sürecinin her aşamasında başlayıp iskan ruhsatı alıncaya kadar devam eden süreçte sorumlu kuruluşlardır. Yapı denetim kuruluşlarının holdingleşmesi ile beraber çoğu zaman inşaat şirketinin aynı zamanda yapı denetim şirketi de olabiliyor. Yani hem bu yapı üretim sürecine katılıp hem denetleyen konumda. Yine bir şahsın birkaç yapı denetim firması da olabiliyor.

Yapı Denetim Kuruluşları; Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı denetiminde faaliyetlerini yürüten kuruluşlardır. Son çıkacak olan yönetmelik ile ise teknik öğretmenler ve teknikerler de şantiye şefi olabileceklerdir. Öğretmenlik formasyonu alan birine verilecek inşaat şefliği düşündüğünüzde alanın aslında ne kadar soruna açık, tamamen bilimden uzak yapılan çalışmanın bir parçası olduğu görülmekte. (2022 yılının kasım ayında çıkartılan yeni şantiye şefliği sözleşmesinde Teknik öğretmenler ve teknikerlerde şantiye şefi olabilecekler. Bu yönetmelik 01.01.2024 tarihinde yürürlüğe girecek.)

Bu yapılardan numune alınıp incelenmiyor mu? Orada süreç nasıl işliyor?

 Yapı üretim sürecinde; Yapı Denetim Kanunu’na tabi denetimli ruhsatlı yapılarda 4708 sayılı kanun gereği bu kuruluşlar; yapı inşasında kullanılan malzemeler ile imalatın proje, teknik şartname ve standartlara uygunluğunu kontrol etmek ve sonuçlarını belgelendirmek, malzemeler ve imalatla ilgili deneyleri yaptırmakla yükümlüdür. Yine zemin, malzeme ve imalata ilişkin deneyleri, şartname ve standartlara uygun olarak laboratuvarlarda yaptırmakla yükümlüdürler. Ancak ülke genelinde yaşanan ciddi bir problem de etik kuralların ve değerlerin çöküntüye uğradığını düşünüyorum. Yani deney sonuçlarını değiştirmeden tutalım da projede kullanılması gereken donatı demir çaplarına ve sayılarına kadar bunlar doğru temelde kullanılmayabiliyor. Size bir örnek vermek isterim. Deprem sonrası inceleme için gittiğimiz Malatya’da yıkılan sıfır yeni bir yapının kolonlarının bir tarafında 16 çaplık 3 adet demir, diğer tarafında ise 12’lik 4 demir kullanılmıştı. Burada demirden çalındığı çok netti. Bu yüzlerce örnekten sadece biri.

Büyük yıkıma yol açan depreme baktığımızda iktidarın çok övündüğü beton rejiminin halkın üzerine çöktüğü görülüyor. Yerel yönetimlerden merkezi yapıya inşaat iktidarı kendini nasıl inşa ediyor?

 Şimdi on yıllardır ülke ekonomisi inşaat sektörü üzerinden de şekillenmektedir bilindiği gibi. İktidarlar ya da sistemler kendilerini aynı zamanda yapı ve mekan üzerinden de var etmektedir. Cumhuriyetin kuruluş yılından sonra özellikle oluşturmaya çalıştığı cumhuriyet dönemi yapıları bilirsiniz. Diyarbakır için örnek vermek gerekirse valilik binası, yıkılan turistik otel ya da bir zamanlar Diyarbakır'ın gökdeleni olan Ordu Evi bu yapılar arasındadır. Yani bu yapılaşma modelleri aynı zamanda bir vatandaşların kültürel dini ya da siyasal alanda yozlaşması asimilasyonun aracı olarak kullanılmasına da sebep olmaktadır. AKP iktidarı da aynı şeyi yaptı ve devam ediyor buna; İstanbul Havalimanı ya da Cumhurbaşkanlığı kaçak sarayı ya da 40 katlı yüksek yapılar, yani yapı biçimi ve mekan tasarımı ile ideolojik politik vurgular yapılıyor. Tabi ki bu iktidar ekonomik politik süreçlerde kendini en çok da inşaat sektörüyle var etti. Ama bu işler o kadar rantsal sürdü ki bu enkazın altında aslında vatandaş olarak biz kaldık ama birileri de bu süreçten ihya edilerek çıkmış oldu. Doğaya savaş açarak, dağları, ovaları, meraları, kıyı kentlerini yani ülkenin her alanın inşaata dönüştürüldü ve bütün bu alanlarda gerçekleşen planlamalar tahribatlar ile sonuçlandı. Deprem öncesi de önceki yıllarda sellerden kaynaklı ne kadar can ve mal kayıpları olduğunu da biliyoruz. Hemen aklıma gelen Trabzon oldu mesela. Yamaçlara yapılan TOKİ’lerin altında kalan insanlar vardı, yani örnekler çok maalesef. Devlet destekli çalışma yürüten TOKİ’lerin de aynı zamanda dayattığı bir yaşam biçimi var. Ben buna tek tipleştirme diyorum. Sizin tüm yaşamınızı, davranış biçiminizi, hareket alanınızı belirleyen planlamalarla yapılan TOKİ’ler aynı zamanda birilerine de rant sağlayan alanlardır.

Denetimsizlik, yanlış yapılaşmanın önüne nasıl geçilir? Nasıl bir mekanizma işletilmeli?

 Deprem ülkesi olduğumuz bilinci üzerinden her adım kurgulanmalı ve yapı üretim sürecinin tüm aşamaları böyle planlanmalıdır. Kentlerin gelişim alanları belirlenirken ya da yeni yerleşim alanları seçilirken zemin seçimiyle başlayan tüm bu süreçlerde kaçak yapılaşmaya müsaade edilmemeli ve yerel yönetimlerin kentleşmeye dair yaklaşımları farklı olmalıdır. Kaçak yapılara göz yummak ve kaçak yapılaşmayı oy potansiyel olarak değerlendirmek ya da kaçak yapıları imar afları ile yasallaştırmasına oy potansiyeli olarak değerlendirdiğinde kaçak yapıların engellenmesinin önüne geçmek mümkün olmayacaktır. Yürürlükte bulunan kanunlar, yönetmenlikler hiç biri tam işlemez, tüm çalışmalar eksik aksak yürütülür. Kaçak yapılarla mücadele ya da imar plan tadilatlarının onay süreçlerinde hassasiyet oluşturabilmek gerekiyor. Bunun için de yerel yöneticilerin belli bir eğitim süreçleri olabilir belki ya da Belediye Meclis üyelerinin belirlenmesinde belli oranda mimar, mühendis ve şehir plancısı olunmalı gibi bir yasal düzenleme ile Belediye Meclis üyelerinin niteliği değiştirilebilir.

Şantiye şefliği sisteminde diploma kiralama işine son verilmeli ve şantiye şefi müteahhidin çalışanı pozisyonundan kurtarılmalıdır. Yine, yapı denetim kuruluşlarında görev yapan denetçi mimar ya da mühendislerin sahada aktif çalışmaları ve diploma kiralama işlemlerine son verilmelidir. Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın yerellerdeki İl Müdürlükleri bu konuda gerekli denetimleri sağlamalıdır. Ve belki de artık vatandaşlar bu konuda bilinçlendirilmeli. Binalarda bina kimlik sistemi olmalı. Bina kaç yılında inşa edilmiş, denetim firması kim, mühendisin ve mimarın isimleri olmalı. Yapı kaç yılında inşaat ruhsatı alınmış, iskan ruhsatı var mı gibi bilgilerin bulunduğu yapı kimlikleri olmalı ve binaların en görünür alanında bulunmalı. Belki inşaat ruhsat alınırken bu da bu aşamada zorunluluk olarak bulunmalı gibi. En önemlisi de vicdan ve etik kurallar çevresinde mesleki hizmetler ve sorumlulukların bilincinde olarak mesleği icra etmek gerekir.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.