Savaş ve gazeteciler

Aykan SEVER yazdı —

  • Elbette iliştirilmiş gazetecilik yeni bir şey değil. Bilgi, kanaatler egemenler açısından biçimlendirilmesi kolay şeyler. Bu  çağda "özgür" olduğunu zannedip egemenin-zulmedenin namlularından birine dönüşmek de çok basit.

Geçenlerde yaşadığım ülke Kolombiya'da yüzlerce farklı türde kuşun cıvıldaştığı bir bölgede gezerken kulağımı epey tırmalayan ancak bir kuşun çıkarabileceğini düşündüğüm tiz bir sese denk geldim. Benim için eşek anırmasının bir alt perdeden tekrarı gibiydi. Sonra oralarda yaşayan birine sordum bu sesi hangi kuş çıkarıyor diye. Gülümseyerek onun bir kuş değil, bir böcek olduğunu söyledi. Sonradan biraz araştırdım ağustos böceğine benziyor, biraz daha büyükçe. Chicharra ya da Cigarras adı verilen bu böcek meğerse nem artıp, yağmur yağma olasılığı yükselince, yağmurun geleceğini böyle bağırarak haber verip sonra da çatlayıp ölüyormuş...
Tabii buralarda ne bildiğimiz Ağustos var, ne de La Fontaine'nin masalları, zaten gerek de yok. Bu işte ilgimi çeken kısımsa son yıllarda gazeteciliğin geldiği yerle Chicharranın kaçınılmaz kaderi oldu...
Son yıllarda gazeteciler-en azından doğrudan ayrılmamaya gayret edenler- "iyi" haber pek veremez oldu. Adeta felaket tellallarına dönüştük. Ünlü şair Brecht 2. Dünya Savaşı sıralarında mülteciler ve sürgünleri betimlemek için "Felaket Habercileri" ifadesini kullanmış. Brecht'in şiirinde "Felaket Habercileri" bütün dünyanın sefilliğini, çürümüşlüğünü temsil ediyor. Onları kimse sevmez fakat onlar da oradan oraya ayaklarını sürüyerek giderken taşıdıkları haberi de unutmuşlardır. 
Günümüzde gerçeğe sadık kalmaya çalışan gazetecilerin hali de "Felaket Habercileri"ne benziyor. Yalnız bir fark var, kimse hoşlanmasa da taşıdığımız haberi unutmuyoruz. Bu maalesef birilerinin duyup duymak isteyip istememesiyle ilgili değil. Bu böyle.
İçinde bulunduğumuz 3. Dünya Savaşı'nın kendi lehlerine yeni "kazançlar" elde edebilecek bir zemin olduğunu varsayan güçlerin haricindeki geniş halk kesimleri için kaçınılmaz olarak büyük felaketler getirdiği biliniyor, görülüyor. Çatışmanın odağından binlerce kilometre uzağında olsanız bile bu böyle. Gözlerinizi kapayamazsınız. Kapasanız bile ahlaki olarak erozyona uğramaktan kurtulamazsınız.
İşin gazetecilik kısmına gelince, elbette iliştirilmiş gazetecilik yeni bir şey değil. Bilgi, kanaatler egemenler açısından biçimlendirilmesi kolay şeyler. Bu  çağda "özgür" olduğunu zannedip egemenin-zulmedenin namlularından birine dönüşmek de çok basit.
Neyse ki insanlar sadece hazır bültenlerde sunulanlara ya da aydın diye geçinip şu ya da bu egemenin borazanı olan sinsi mahluklara bakarak ne yapacağını tayin etmiyor. Halkların iyi kötü hâlâ hafızası ve kendi deneyimleri var. O yüzden bugün dünyanın birçok coğrafyasında BARIŞ için ayağa kalkabiliyorlar, özgürlük savaşçıları kardeşçe, dayanışma içinde mücadeleye ön ayak olarak gökyüzünü unutmadıklarını gösteriyorlar...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.