Savaşa devam tezkeresi

  •  İktidar ve her tonda muhalefetiyle HAMAS için gözyaşı dökerek barış havarisi kesilen Türk egemenliği, Kürtlere saldırılarını sürdürmek için iki yıllık savaş tezkeresini Meclis’ten geçirdi.

 

Bakurê Kurdistan’la yetinmeyip saldırılarını Rojava ve Başûr’a taşırarak, birçok bölgeyi işgal altında tutan; günlük bombardımanlarına devam eden Türk iktidarı, buradaki varlığını sürdürmek için Türkiye Meclisi’nden iki yıllık tezkere daha aldı. 

Türk devletinin Güney Kurdistan ve Kuzey-Doğu Suriye’deki işgalci pozisyonunu korumak ve saldırılarını sürdürmek için Cumhurbaşkanına verilen yetkinin iki yıl daha uzatılmasını öngören tezkere, önceki gün Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldü. Bir dakikalık konuşmalar yapan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) milletvekilleri savaşa karşı çıktı. 

Rîha Milletvekili Dilan Kunt Ayan

Riyakarlıkları yüzlerine vuruldu

Rîha Milletvekili Dilan Kunt Ayan, “Bu talimatı alanlar Rojavalı Kürtlere dönük cadı avına başlamış durumda. İsrail-Filistin meselesine ‘Masum sivillerin ne suçu var’ deyip insan haklarından dem vuranlar, söz konusu Kürtler olunca sivil, sığınmacı demeden düşmanca politikalarına devam ediyor. Halkın barış talebine kurak verin; bir tarafa barış çağrıları yaparken diğer yandan bugün savaş tezkeresi oylamak en büyük riyakârlıktır. Tezkereyi kabul etmeyeceğiz”  dedi.

Kürtleri bombalayan barışçılar!

Rîha Milletvekili Ömer Öcalan da dünyanın birçok yerine barış güvercini görüntüsü verip Kürt sorununu ise savaşla bastırmanın tezatlığına dikkat çekerek, “Efrîn, Girê Spî v Serêkaniyê’yi işgal edip sivilleri ve yer altı, yer üstü tesislerini bombalayarak barış savunucusu olamazsınız. Zaten değilsiniz de. Roboskî’de F-16’lar 33 Kürt yurttaşı katletti. Bu savaş tezkeresini reddediyoruz” diye konuştu.

Kürt düşmanlığıyla saldırıyorsunuz

Saldırılarda sivillerin katledildiğini dikkat çeken Çewlîg Milletvekili Ömer Faruk Hülakü ise şunları söyledi: “Bu saldırılarda alt ve üstyapı, enerji tesisleri, hastaneler ve barajlar hedef alındı. Rojava’ya dönük bu saldırılarla bir savaş suçu işlendiği açıktır. Halkımıza yönelik saldırılar iktidarın Kürt düşmanlığını açık bir şekilde göstermektedir.” 

Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş

Barışın garantörü olacakmış!

Mêrdîn Milletvekili Beritan Güneş, Filistin’de kalıcı barış için garantör olmayı öneren Türk iktidarının, bugün Rojava’da su depolarını, elektrik santrallerini, sivil yerleşim alanlarını; Mexmûr’da da camileri bombalayıp sivilleri katlettiğini hatırlattı. Güneş, şu ikiyüzlülüğe dikkat çekti: “Gazze için üzüldüğünü söyleyenler Rojava’da savaş suçu işlediğini, işleyeceğini açıkça belirtiyor. Bugün görüşülecek olan tezkereyle de bu savaşın, bu insanlık suçlarının devamı amaçlanıyor. Bu tezkere Kürt’e karşı savaş tezkeresidir. Bu tezkereye ‘evet’ diyenlerin de tarihe bu savaş suçlarının ortağı olarak geçeceğini belirtiyoruz.”

Şu cümlelerin sahibine bakın!

HEDEP Mersin Milletvekili Perihan Koca da daha iki hafta önce soykırım tehdidi eşliğinde alenen savaş suçu işleyeceklerini duyuran ve bunun yapmaya kalkışan Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın önceki gün sarfettiği “Toprağını işgal ediyorsunuz. Evine el koyuyorsunuz, dışarı atıyorsunuz, birini getirip oraya koyuyorsunuz, 'yerleşimci' diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır” şeklindeki sözlerini hatırlattı. Koca, “Peki, aynı şey Rojava için geçerli değil mi? Rojava’da siviller katledilmedi mi? Efrîn’de siviller katledilmedi mi? Oraya başkaları yerleştirilmedi mi?”diye sordu ve şunu ekledi: “Rojava’dan Artsakh’a kadar dökülen kanda, işgalde parmağınız var, savaş suçlarınız birikiyor.”

İnsanlıktan yoksun bir millet

Mêrdîn Milletvekili Kamuran Tanhan da silahıyla, tankıyla, füzesiyle gurur duyan bir milletin, insanlıktan yoksun bir millet olduğunu vurgulayarak, “Tezkere aslında halkların kendi geleceğini tayin hakkına karşı yapılacak bir saldırı niteliğindedir” dedi. 

HEDEP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç

Orası askeri garnizon değil

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grubu adına ise Grup Başkanvekili Saruhan Oluç söz aldı. Savaş tezkeresine ‘Hayır’ oyu vereceklerini vurgulayan Olur, şunları söyledi: “Kuzey-Doğu Suriye’yi bir askeri garnizon olarak değerlendirdiğinizi sanıyorum. O bölgede toplumsal bir yaşam var. Bakın, 2020’de yapılan nüfus sayımına göre bölgede mültecilerle birlikte yaklaşık 5 milyon insan yaşamaktadır. Halkın çoğunluğu Kürtlerden oluşmaktadır, daha sonra ana yoğunluk Araplardır; Süryaniler, Türkmenler, Çerkesler ve Ermeniler bölgedeki diğer halklardır yani çoğulcu bir toplum yapısı mevcuttur. Hayvancılık, tarım ve petrol bölgenin ana gelir kaynaklarını oluşturmaktadır. Fırat Nehri’yle iç içe olması sebebiyle bölge verimli topraklara, canlı ve kirletilmemiş bir doğaya sahiptir. Suriye’nin petrol yataklarının yüzde 90’ı bu bölgede bulunmaktadır. İmardan sağlığa, gıda üretiminden tekniğe, su, toprak, petrol ve diğer kaynakların kullanımından doğanın korunmasına, eğitimden doğal yaşam kültürünün geliştirilmesine kadar çeşitli çalışmalar vardır. 

Tek tek örnekler verdi

Örneğin, gıda sanayisinde açılan fabrikaların sayısı giderek artmaktadır; Kobanê ve Qamişloda konserve fabrikaları, Derik’te günlük 20 ton kapasiteli mercimek fabrikasıyla birlikte mısır ve cips üretimi için açılan fabrikalar da vardır. Kobanê’de zeytin fabrikası, Dirbesiyê yakınında açılan yağ fabrikasında ise günlük 50 ton yağ üretilmektedir. Rojava genelindeki 20’nin üzerinde un fabrikasında günlük 550 tonu bulan un ihtiyacı karşılanmaktadır. Ayrıca, bazı kentlerde kooperatif tarzında fırın ve pastaneler açılmıştır. Alışverişte Suriye lirası kullanılmaktadır, dış alım-satımın tümü dolar üzerinden gerçekleşmektedir. Tekstil alanında da önemli adımlar atılmıştır.

Üniversiteler vardır. Eğitim dili Kürtçe ve Arapçadır. Kuzey-Doğu Suriye’deki Kürt ve Arapların çoğu İslam’ın Sünni mezhebine bağlıdır. Kısacası, kamusal bir altyapı işlemektedir, okullar yeniden düzenlenmiştir ve şimdi Kürtçe hizmet vermektedirler. Suriye rejiminde Suriye Kürtleri herhangi bir hakka sahip değillerdi, kimlikleri bile yoktu ama bugün durum değişmiştir.

Orada bir yaşam var

Uzatmayayım; niye bunları anlatıyorum? Orada bir yaşam var, insanlar var, çocuk, kadın, yaşlı, genç, erkekler var; insanlar yaşıyor. Orası bir askeri garnizon değildir. İnsanların, 5 milyon insanın yaşadığı topraklardan söz ediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Ekim’deki Grup toplantısında ‘Sivillere yönelik hiçbir saldırıyı doğru bulmuyoruz. Savaşın da bir ahlakı olduğuna inanıyoruz’ dedi. Tamamen katılıyoruz. ‘Adil bir barışın kaybedeni olmaz, bölgedeki gerilimin son bulması gerekir’ dedi. Aynen destekliyoruz ama sadece Filistin-İsrail ilişkileri için değil, Kuzey-Doğu Suriye için de geçerlidir, Irak için de geçerlidir.  

Orada suç işliyorsunuz

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliğinin Haziran 2019’dan Temmuz 2020’ye kadar olan raporlarında ve son yıl açıklanmış olan raporlarda sivillerin infaz edilmesi, kadın ve çocukların kaçırılıp fidye istenmesi, kadınlara yönelik cinsel saldırılar, sivillerin mallarının yağmalanması, doğanın talan edilmesi, sivillerin zorla yerinden edilmesi, sivillerin su ve gıda gibi temel ihtiyaçlara erişiminin planlı bir şekilde engellenmesi, her türlü insan hakları ihlali, işkence, insanlığa karşı işlenen suçlar; bunların hepsini insan sayarken bile tedirgin oluyor, bitiremiyor. Bu raporlarda bu suçlarla ilişkilendirilenler kimler? Türk devletine bağlı çeteler. Bu kirli oyundan vazgeçilmesi gerekiyor. Neden bunlar Türkiye'nin himayesinde; bunun cevabı var mı sizde? Bizde var; Kürt hakkını almasın diye, Kürt yaşadığı toplumlarda ve topraklarda herhangi bir statü sahibi olmasın diye, Kurdistan coğrafyasında huzur olmasın diye. İşte, bu nedenle bu grupları destekliyor bu iktidar.

Çözümsüzlükte ısrar etmeyin

Bizler savaşın, çatışmanın, tezkerenin ülke ve toplum yararına olmayacağını bildiğimiz için karşı çıkıyoruz. Kürtlerin varlığına, Kürt halkının siyasi ve idari haklarını kullanmasına düşmanca yaklaşmak çözüm değil, çözümsüzlüktür. Her yerde Kürtlerin kazanımlarına itiraz ediyorsunuz, Kürtfobik olmak çözüm değildir, Kürt’ün hakkı hukuku olursa Türk de huzur bulur, Fars da huzur bulur, Arap da huzur bulur, herkes huzur bulur. Barış içinde, eşitlik içinde bir arada yaşamanın yolu budur. Kürt sorununa demokratik ve barışçıl çözüm konusunda ısrarcıyız. Bu sorun çatışmalar ve gözyaşlarıyla değil, diyalogla, müzakereyle çözülmelidir. Kendi sınırları içinde yaşayan Kürtlerle, komşu ülkelerde yaşayan Kürtlerle barışmaktır doğru olan.”

Irkçı-dinci çoğunluk onayladı

Kurul’daki tartışmaların ardından oylamaya sunulan tezkere AKP-MHP, İYİ PARTİ, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Hüda Par ve Deva Partisi milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Oylama Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) ve CHP ise “hayır” oyu verdi. Buna göre oylamada 357 milletvekili “evet” 164 milletvekili ise “hayır” oyu kullandı.

Tezkere Meclis’ten ne istiyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla gönderilen tezkerede, Türkiye'nin "güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamı" kapsamında her iki ülkenin "milli güvenlik açısından taşıdığı risk ve tehditlerin artarak devam ettiği" iddia edildi. 

‘Etnik temelli ayrılıkçılık’

Tezkerede, Irak'ta PKK’nin varlığının ve "etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimler[in], bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmakta [olduğu]," Suriye'de de, "sınır[a] mücavir alanlarda PKK/PYD-YPG başta olmak üzere mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri[nin], ülkemize, ulusal güvenliğimize ve sivillere yönelik eylemlerini sürdürmekte [olduğu]" iddia edildi.

Bu gelişmeler çerçevesinde "[...] Türkiye'nin milli güvenliğine tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı [...] gerekli önlemlerin alınmasının, milli güvenlik açısından hayati önem arz ettiği" belirtildi.

Çetelerine meşruiyet için

Aynı tezkerede "[...] Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması" gerektiği kaydedildi.  ANKARA

HAMAS’ı savunma kolaylığı

İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz

İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, Kuzey-Doğu Suriye'ye dönük saldırılara da karşı çıkılması ve barış talebinin yükseltmesi gerektiğini belirterek, “Burada Filistin’i savunmak çok kolay, herkes dayanışma içerisinde olduğunu söylüyor ama birebir aynı konumda olan Rojava’da yaşayan halklar açısından bir tepki ortaya koymak, aslında insan hakları savunucusu, barış yanlısı olup, olmadığınızı ortaya koyuyor” dedi.  

İçişleri Bakanlığı yerleşkesinde yer alan Emniyet Genel Müdürlüğüne dönük 1 Ekim'de gerçekleştirilen fedai eylemin ardından Kuzey-Doğu Suriye kentleri bir kez daha hedef alındı. 4 Ekim’de başlatılan hava saldırılarında bölgenin alt yapı ve sivil yerleşim alanları bombalandı. Saldırılarda çok sayıda sivil yaşamını yitirdi. Kuzey-Doğu Suriye’de sivilleri hedef alan AKP iktidarının, İsrail-Filistin arasında 7 Ekim’de başlayan çatışmada sivillerin hedef alınmasına tepki göstermesi ise dikkat çekiyor. 

MA’ya konuşan İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi Başkanı Ercan Yılmaz, Kuzey-Doğu Suriye’de sivil alanlara yönelik saldırılara karşı sessizliğe işaret ederek, “Bunun oradaki sivil yaşama verdiği zarar görmezden geliniyor. Sanki orada yaşayan tüm kesimlerin birer savaşçı olduğu, oradaki sosyal hayatın olmadığı yönünde bir algı yaratılıyor. Sürekli bir ‘terör unsurları’ vurgusu yapılıyor” dedi. 

Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın barajların, elektrik santrallerin de hedef alınacağı yönündeki açıklamasını hatırlatan Yılmaz, “Bu aslında orada bir sivil yaşamın olduğunu ve bu saldırılardan sivillerin de doğrudan etkilenme ihtimallerini ortaya koyuyor. Zaten basına yansıyan birçok görüntüden de anlaşıldığı üzere o bölgede yaşayan birçok sivil de yaşamını yitirdi ya da yaralandı” diye konuştu.

Rojava, turnusoldur

Hak savunuculuğunda ayrım yapmaksızın ses çıkartılması gerektiğini söyleyen Yılmaz, “Şu an Türkiye’nin Rojava bölgesine yönelik yaptığı askeri operasyonlar hem dünya hem de Türkiye’deki barış talebinde bulunanlar açısından turnusol kağıdı görevi görüyor. Rojava’da yaşanan can kayıplarına, sivil yurttaşlara yönelik saldırılara d tepki göstermemiz ve barış talebini yükseltmemiz gerekiyor. Muhalefetin de, bu konuda talepleri olan insanların da, herhangi bir kaygı gütmeden Suriye’ye, Rojava’ya yönelik gerçekleştirilen eylemlere ses çıkarması gerekir. Burada Filistin’i savunmak çok kolay, herkes burada Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olduğunu söylüyor. Birebir aynı konumda olan Rojava’da yaşayan halklar açısından bir tepki ortaya koymak, aslında insan hakları savunucusu, barış yanlısı olup, olmadığınızı ortaya koyuyor. Burada kişisel kaygılardan, maruz kalabileceğimiz tehditlerden bağımsız bir şekilde bildiğinizi, gördüğünüzü ve gerçek olanı eleştirmek gerekir. Gerçekten hak savunuculuğu ve demokratlığın göstergesi bunlardır.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.