Seçim hileleri ve demokratik katılım

Cafer TAR yazdı —

  • Toplumsal katılım hem seçim hilelerine karşı bir önlem hem de seçim sonrasında işleyen bir demokrasinin en temel dinamiği olmaktadır. Toplumsal katılımı esas almayan bir sistemde hem temsilcinin seçimi hem de denetlenmesi süreci doğru işleyemez.

Türkiye yaklaşan seçimlerde sadece kimin kazanacağına değil, nasıl kazanacağına da odaklanmış durumda. Herkesin malumu; bundan önce yapılan seçimlerde Erdoğan rejimi sayısız kere seçim hilelerine başvurmaktan geri durmadı.  

Neredeyse herkes 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde de hükümetin yeniden seçim hilelerine başvuracağı konusunda hem fikir; hiç kimse bu seçimlerde seçim hileleri olmaz demiyor, aksine neredeyse herkes, yaklaşan seçimlerde hile olacağını fakat organize olunursa bunların en aza indirilebileceğini düşünüyor. 

Bir ülkede demokratik yaşam açısından bundan daha kötü bir şey olabilir mi? Burada başlayan ahlaki çürüme doğal olarak toplumun tamamına sirayet eder. Yönetenlerin hile ile iktidara gelmeye tenezzül ettiği bir toplumda her alanda yozlaşmayı da doğal karşılamak gerekir. 

Hile yoluyla iktidara gelmiş bir parti sonrasında, yolsuzluklar da dahil, her türlü ahlaksızlığa kolaylıkla sapabilir, böyle bir ülkede hiç kimse yargı kurumlarının adaleti esas alan bir tempoda faaliyet gösterebileceğini söyleyemez.  

Yönetenler toplumdan gerçekten rıza almadıkları için kendilerine oy vermediğini düşündükleri toplum kesimlerine adil davranmazlar. Dolayısıyla iktidar toplumun bir kesimi için toplumun geri kalanına karşıt bir hale gelir. 

Türkiye tam da bunu yaşıyor; hile ile iktidara gelenler, toplumun geri kalanını sadece kendi seçmeni olarak değil, vatandaşı olarak da görmüyor. Bu eskiden de böyleydi. Hatırlarsınız, eski Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök kendi vatandaş tarifine uymayan Kürtleri sözde vatandaş ilan etmişti. 

Bu Türkiye’de bir gelenek halini aldı; dönemin muktedirleri askeri vesayet üzerinden toplumun geri kalanını kamu alanının dışına itmeye çalışırken sonrasında sözüm ona seçimle iktidara gelen Erdoğan ise ele geçirdiği kamu gücü üzerinden aynı şeyi yapıyor. 

Muhalefetin her defasında iktidarın toplumu kutuplaştırdığı iddiası tamamıyla doğrudur, fakat henüz hiçbirimizin muhalefetin kendi olası iktidarında toplumsal kutuplaşmayı nasıl aşacağı konusunda bir fikri yok. Öyle anlaşılıyor ki Altılı Masa bu konuda kendi içinde henüz bir uzlaşma sağlayamamış. 

Bu noktada Yeşil Sol Parti önemli bir dinamik olarak öne çıkmaktadır. Yeşil Sol Parti’nin net tutumu Türkiye’de bütün partileri ya demokrasi ya da otokrasi konusunda net bir tercih yapmaya zorlamaktadır. 

Geldiğimiz noktada Kürtleri, Alevileri ve diğer toplumsal dinamikleri içine almayan bir politik sistem kendiliğinden yeniden otokrasiye dönüşür. Türkiye’de 14 Mayıs sonrasında demokrasi vaadi sadece sözde kalamaz. 

Aksi halde sistem yeniden otokratik bir karakter kazanır. Bu eşyanın tabiatı gereği böyle olur. Bu ülkede Kürtler artık sadece fiziki varlıkları itibariyle değil, ideolojik ve politik duruşları itibariyle de önemli bir politik aktördürler. 

Geçmişte Kürtlerin dört parçada birbirlerinden kopuk olarak yaşamaları muazzam bir insanlık dramıydı. Şimdi de zora dayalı olduğu için böyle olmaya devam ediyor. Fakat Kürtlerin yakaladığı ideolojik gelişmişlik düzeyi ve bunun sonucu ortaya çıkan hızla örgütlenebilme kabiliyeti bölge demokrasisi için büyük bir şansa dönüşebilir. 

Ulaştığı her çevrede toplumsal katılımı esas alan bir çalışma biçimini hayata geçiren Kürt Hareketi bölgede demokrasinin gelişiminin en önemli dinamiği haline gelmiştir. Siyaset, Kürt Hareketi eliyle toplumsal tabana yayıldığı için kendiliğinden aşağıdan yukarıya işleyen bir denetim mekanizması da ortaya çıkmaktadır.  

Bu noktadan bakınca toplumsal katılım hem seçim hilelerine karşı bir önlem hem de seçim sonrasında işleyen bir demokrasinin en temel dinamiği olmaktadır. Toplumsal katılımı esas almayan bir sistemde hem temsilcinin seçimi hem de denetlenmesi süreci doğru işleyemez.  

Uzun vadede eğer seçim hileleri son bulsun isteniyorsa toplumsal katılım güçlendirilmeli ve demokratik sistem kurumlarla güçlendirilmelidir. İnsanlar demokratik sistemleri sadece dört yılda bir sandığa gitmek olarak görmemeli; iktidarı bütün dönem boyunca denetlemelidirler.  

Ayrıca seçim hilelerine karşı; sadece oyunu sandığa atıp geri evine gitmemeli, verdiği oyun akıbetini takip etmelidir. Eğer doğru işleyen bir demokrasi isteniyorsa uzun vadede toplumsal katılım, kısa vadede ise sandık güvenliğini esas almalıdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.