Kürt kadın şairler şiirde de sözünü söylüyor

Kadın Haberleri —

  • Yüz yıllar önce Kürt kadınının şiirle kurduğu ilişki bugün Kürtçe yazan genç kuşak şair kadınlar tarafından devam ettiriliyor. Kürt kadını hayatın diğer bütün alanlarında olduğu gibi şiirde de sözünü söylüyor. Gulîzer, Fatma Savcı, Jana Seyda, Reyhan Sarhan kadının şiirle, şiirin yaşamla örgüsünü anlatıyor.
  • Kürtçe yazan genç kuşak kadın şairlerden Fatma Savcı, 2003 yılında cezaevinde ürettiği şiirlerini sigara kağıtlarına yazarak dışarı çıkarmış. Savcı, “1992’de, bir dostumuzu yitirdiğimizde derinleşen acımı, koyulaşan hüznümü taşıyacak gücümün azaldığını fark ettim ve bu sıralarda şiir imdadıma yetişti. Ağıtlar, sessizlikler, ağlayışlar ve isyanlar birleşti bende, şiiri doğurdu” diyor.

BAYRAM BALCI

Edebiyatta genel olarak kadın, erkeğin yalnızlığının bir objesi olarak ele alınır. 'Kadın asla şair olamaz', çünkü 'kadının kendisi şiirdir.' Şairdeki bu egemen bakış açısı sadece Doğu toplumlarına özgü bir durum değil. Batı edebiyatı antolojilerinde de kadın yazar ve şairlere günümüzde bile yeterince yer verilmemekte, kadın edebiyatçılar görmezden gelinmekte. 

Şair ve akademisyen Selim Temo’nun hazırladığı ‘Kürt Şiir Antolojisi’ndeki verilere göre, bilinen ilk Kürt kadın şairler 7. ve 8. yüz yıllarda yaşamış. Kürt kadınının şiirle ilgisi belki de daha eski yıllara uzanır, ancak günümüzün sınırlı bilgi, belge ve kaynaklarıyla bunu bilmek mümkün değil. Çünkü tarih bilgisi de erkeğin egemenliği altında. 

Kadın dilin elçisidir

Yüz yıllar önce Kürt kadınının şiirle kurduğu ilişki bugün Kürtçe yazan genç kuşak şair kadınlar tarafından devam ettiriliyor. Kürt kadını hayatın diğer bütün alanlarında olduğu gibi şiirde de sözünü söylüyor. Kürt şiirinin önemli şairlerinden Gulîzer, 1997 yılından beri şiirler yazıyor. “Keziyên Jinebî” adlı ilk şiir kitabını 2006’da yayımlayan Gulîzer, şiirle daha çocuk yaşlarda tanışmış. Kelimelerin gücüne ve sihirine inandığını ifade eden Gulîzer, ilkokulda Türkçe şiir yazmaya başladığını ancak, kendi duygu dünyasıyla tanıştıktan sonra kaleminin dilinin değiştiğini söylüyor. İlk Kürtçe şirini 1997 yılında yazan Gulîzer, ana dilinde yazmayı şöyle tanımlıyor: “Şiir, insanın kendi ruhuna yaptığı bir yolculuk sonrasındaki belgeleridir. Bu yolculukta bence kişi en çok ağlayabildiği dilde yazabilir. Ben de o yolculuklarda duyduğum sesimle yazdım.” 

Gulîzer

Yaşamı dönüştürebilmenin yolu

Erkek egemen bir toplumda, kadının toplum içinde kendine yer açma bilincinin hala çok zayıf olduğunu ifade eden Gulîzer, “Kadın hala çok trajik öykülerle yaşıyor. Hala doğum kanamasından ölen kadınlar, kendi bedenini toplumun egemenliğinden ayrı tuttuğu için taşlanan kadınlar var ve hala kadın çarşaf altında saklı kalması gereken bir ruh” diyor.

Gulîzer, kadının dünyasının, algılarının toplumda bir iç ses olarak kaldığını belirtiyor, kadının edebiyattaki varlığıyla yaşama sızabileceğini düşünüyor. Yazıyı, insanın kendi algı sistemini yaşama katması olarak tanımlayan Gulîzer, şöyle devam ediyor:“Belki bu kadar eril ses ve duygu arasında buna en çok ihtiyacı olan kadınlardır. Çünkü edebiyat, yaşama tüm çıplaklığıyla ayna tutacak cürettedir. Kadınlar yaşamda bu haldeyken edebiyatı bir silah olarak kullanabilirler. Yazı yaşamı dönüştürebilmenin bir yöntemidir. Kadının edebiyatta kendi sesine bir yer açması yaşamı daha anlaşılır hale getirecektir. Kalem hep en derin katmanlarda, yaşamın insanda iz bırakan görüntülerinden beslenir. Kadın kalemle kendi dünyasından haberler taşıyarak insanların bakış açılarında yeni pencereler açabilir."

Özgünlük için kendi dilini sevmeli

Şiir üzerine, “Şiir kadın ruhunun katmanlarında demlenirken farklı renklerle kağıda düşüyor ve edebiyatta farklı pencereler açabiliyor. Bu da kadının duygu dünyasının önündeki sis perdesini aralıyor” diyen Gulîzer, ana dilinde yazmayı ise şöyle görüyor: “Kürt edebiyatının dünya edebiyatında yer alması için özgün eserlerin yazılması gerekiyor. Bu da bir dili sevmek ve kucaklamaktan geçiyor. Yaşam her yerde aynı yörüngede, asıl olan onu kendi pencerenden, kendi kültüründen, kendi dilinden insanlığa sunmaktır.” 

Fatma Savcı

Sigara kağıdına şiirler

Kürtçe yazan şairlerden Fatma Savcı ise 12 yıl cezaevinde kalmış. 2003 yılında cezaevinde yazdığı şiirlerini sigara kağıtlarına yazarak dışarı çıkaran Fatma, bu şiirleri ‘Gulên Qasîd’ adıyla 2006’da kitaplaştırdı. Savcı, şiir ile ilişkisini şöyle ifade ediyor: “Daha çok erken yaşlarda, duygularımı bir ırmak gibi dışarıya akıtmak ve içimdeki hüznü bir bahar gibi giydirmek istediğimde şiir yazmak istiyordum. Yüreğimi şiir denen o gizemli yola koymak istiyordum. Fakat aradığımın şiir olduğunu bilmiyordum.” 

Yayımlanmış iki şiir kitabı bulunan Savcı, günlük tutma alışkanlığı olduğunu belirterek, “Bu biraz da beni şiire doğru götüren ilk adımdı. 1992’de, bir dostumuzu yitirdiğimizde derinleşen acımı, koyulaşan hüznümü taşıyacak gücümün azaldığını fark ettim ve bu sıralarda şiir imdadıma yetişti. Ağıtlar, sessizlikler, ağlayışlar ve isyanlar birleşti bende, şiiri doğurdu” diyor.

Kürtçeyle ruhuma ayna tutuyorum

“Neden Kürtçe yazıyorsunuz?” sorusunun kendisini hep incittiğini söyleyen Fatma Savcı bu konuda şunları söylüyor: “Kürtçe benim ana dilim. Doğal olarak ana diliyle yazan birine niye bu soru sorulur ki? Eğer ana dilimizde yazmazsak yüreğimizi, ruhumuzu bu dille konuşturmazsak doğal bir yazar, normal bir insan olur muyuz ki?” Kürtçeyle ruhuna ayna tuttuğunu ifade eden Fatma, “Yasaklanmış, horlanmış, inkar edilmiş bir dildir diye Kürtçede ısrar ediyorum. Bu benim devrimci bir şair olarak haksızlığa karşı bir başkaldırım.” 

Ulusuyla aynı kaderi paylaşmak

Kürt şiir geleneğinde daha çok erkek şairlerin yer aldığını ifade eden Fatma Savcı, kadın ve şiir konusunda ise şöyle diyor: “Kadın şairler çok az. Çünkü kadın yaşamdan saklanmış ya da yaşam ondan gizlenmiş, çalınmış. Kültür ve sanat alanının ona haram olduğu, sesinin duyulmasının günah olduğu bir kadın gerçekliği var ortada. Bu durumda kadınlar kendilerini ifade edebilecek şiir sanatıyla tanışamamışlar, okuyup yazamamışlar. Buna rağmen incelikli bir ruha ve zengin hayallere, derin duygu yoğunluğuna sahip olan kadın, şiirden uzak yaşamamıştır. Kadın yazılı olmayan bir şiiri yaratmış ve şiirle yaşamıştır. Bu anlamda, ulusuyla aynı kaderi paylaşmış. Belki kadın şiir yazmamış, ama anlattığı masal, öykü, efsanelerde şiirsel bir dil kullanmıştır.” 

Jana Seyda

Kadın şiirle umudu örüyor

Kürt şiirinde kadının çok önemli bir yere sahip olduğunu ve Kürt şair kadınlar arasında çok önemli isimler olduğunu belirten şair Jana Seyda ise, Kürt kadın şairlerin yazdıkları şiirlerle geleceği aydınlattıklarını söylüyor. Rojava’da mütedeyyin bir aile içinde yetiştiğini ifade eden Jana Seyda, çocuk yaşlarda annesinin ezberinden okuduğu Melayê Cizîrî'ye ait dörtlükleri dinleyerek büyüyor. Seyda, babasına ait kütüphanede bulunan çok sayıda Arapça ve Kürtçe şiir kitaplarına da çocukluğundan itibaren büyük ilgi duyuyor. "Çok sayıda şiir okurdum, ancak hiçbir zaman bir şair olacağıma inanmazdım. Yazdığım zaman da hayallerim şiir yazmak için değildi, ancak yine de yazardım" diyen Jana, Kürtlerin tarihlerinde kadın şairlerin adlarının pek geçmediğini belirtiyor. Bu yüzden o zamanlar Kürtçe şiir yazan kadınlar olmadığına inandığını ifade ederek, "Olsa bile etkileri veya rolleri yok" diyor. 

Erkek bakışıyla tanımlanıyorlar

Jana, bu nedenle yazılı tarihin önemli olduğunu ifade ederek, Kürt kadınının da kendi görüşlerini yazılı olarak ifade etmesi gerektiğini belirtiyor. Arap edebiyatında çok sayıda şair kadın bulunduğu ve bunların eserlerinin araştırıldığını, incelendiğini ifade eden Jana, buna karşın Arap edebiyatındaki kimi kadın şairlerin de erkek oldukları şeklinde bir izlenim bulunduğunu belirterek şöyle diyor: "El-Xensaa ünlü bir Arap kadın şairdir. Çocukları savaşlarda öldürülmüş, bu nedenle de şiirler yazmış. Adı şair kadınların arasında çok bilinir. Ancak çoğu zaman tanıtım şekli nedeniyle El-Xensaa'nın erkek olduğu tahmin edilir." Bunun tek taraflı bir bakış açısının ürünü olduğunu belirten Jana Seyda, "Bu erkek zihniyetine ait bir görüştür. Çoğu zaman başarılı kadınlar, erkek bakış açısıyla tanımlanırlar" diyor. 

Hangi kadın bu hakka sahip olabilirdi?

Kürt şair kadınlarının durumunun toplumsal durumdan ve kültürden bağımsız ele alınamayacağını ifade eden Jana, Kürt kadınlarının iki yönlü bir ezilmişlik yaşadığını belirterek, "Birincisi; Kürt olarak ezilir. İkincisi; erkek egemenlikli bir toplumun altında kadın olarak ezilir. Ehmedê Xanî'nin gözünde hangi kadın şiir yazabiliyorsa Ehmedê Xanî onu Mem û Zîne göre değerlendirirdi. Bunun karşısında toplumdan yakınırdı. Hangi Kürt yerleşim bölgesinde bir kadın böyle bir hakka sahip olabilirdi ki? Hangi köyde, hangi sokakta?" diye soruyor. 

Kürt şiirinde kadın izleri

Ehmedê Xanî'nin dışında tarihi araştırma ve duyumlarda Mestûre Kurdistani gibi Kürt şiirinde önemli ikinci bir isme daha rastlandığını ifade eden Jana Seyda, "Mestûre Kurdistani Erdelanê Xusrew Xan'ın eşidir. Mestûre'nin ‘Dîroka Erdelan’ adlı bir kitabı var ve Gorani Kürtçesiyle şiirler yazmış" diyor. Kürt destanlarında, ağıt, şarkı ve söylevlerinde kadının önemli bir yeri ve etkisi olduğunu kaydeden Jana, "Oğluna, sevgilisine, aşkına, düşmanına bir şeyler söyler Kürt kadını. Kürt kadını, kendini tarihsel rolü içerisinde yitirmiştir. Ancak bugün Kürt kadını benim okuduklarıma göre şiirde çok önemli bir yere sahip. Çok önemli isimler var ve yazdıklarıyla şiirin geleceğini aydınlatıyorlar. Bugün Kürt kadını bitmeyen umutlarıyla, şehitleriyle şiiri örüyor, bitmeyen umutları örüyor." 

Reyhan Sarhan

Şiirsel efsaneler yaratılabilir 

İlk şiir kitabı “Dilopek Ji Ezman” 2006 yılında Tevn yayınlarından çıkan genç kuşak kadın şairlerden Reyhan Sarhan ise okumayı ve yazmayı sonradan öğrenmiş. 1999’da ana dilinde şiirler okumaya başladığını ifade eden Sarhan, “Daha önce hep şöyle diyordum; ‘Okula gitmeyen, hiçbir şey olamaz’, ama Kürt hareketini tanıdığımda bu düşüncemin yanlış olduğunu fark etim ve özelikle büyük usta Mehmed Uzun’un ‘Rojek ji roja evdalê zeynike’ adlı kitabını okuduğum zaman, ben de yazmaya karar verdim ve içimdeki sesi dinlemeye başladım” diyor. 

İlk şiirini yazamadığı için ezberledi

Yazmayı bilmediği için ilk şiirlerini ezberleyerek sonradan arkadaşlarına yazdırdığını ifade eden Sarhan, kadın şair ayrımına da sıcak bakmıyor ve duygunun cinsiyetinin olamayacağını düşünüyor. Kürt kadınlarının, Kürt analarının günün her saniyesinde şiirsel bir hayatın içinde olduğunu ifade eden Sarhan, “Bunu yazıya dökememişler, toplumumuzun din, feodal ve dar yapılarını görmezden gelemeyiz. Ama kısaca belirtebilirim ki son dönemlerde Kürt yazılı edebiyatında gelişmeler oluyor. Tabi ki bu yetmez, Kürt kadını daha çok kendini geliştirerek, edebiyat alanında şiirsel bir efsane yaratabilir" diyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.