Siyasi mücadelede ittifaklar
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Seçimlere bu kadar odaklanıp diğer alanlardaki mücadeleleri ihmal etmek de yanlış olur. Seçimlerden sonra çok daha sert ve hızlı bir mücadele süreci bizi bekliyor. İttifaklar esas olarak o zaman şart olacak.
Siyasi mücadelede çoğu zaman hiçbir güç, her istediğini tek başına yapamaz. Bu noktada ittifaklar gündeme gelir. İster seçim dönemleri olsun isterse seçim yapılmayan dönemlerde olsun ittifaklar yapılacaktır. İttifaklar açıkça olabileceği gibi kapalı, dolaylı olarak da olabilir. Burada önemli olan ittifakın içeriği ve doğru olup olmadığıdır. Yakın geçmişte yani 2023 seçimlerinde hem 14 Mayıs’ta hem de 28 Mayıs’ta ittifakların her çeşidi görüldü. Çünkü herkes kendi yapısına göre bir ittifak yapmaya mecburdu. Üç ana ittifak bu seçimlerin sonucunu belirledi:
1- Emek ve Özgürlük ittifakı
2- Cumhur İttifakı
3- Millet İttifakı
Bu ittifaklar kurulurken ve sonrasında eksik ya da fazla olsa da çok tartışmalar yapıldı. Halen de yapılıyor. Ama gene de kimse ittifaklardan kaçamaz. Önemli olan her mücadele alanına göre doğru ittifaklar yapmaktır.
1991 seçimleri öncesinde HEP ve SHP resmi olmayan bir ittifak yaptı. Zaten o zaman yasal olarak bir ittifak mümkün değildi. Yüzde on barajını aşamayan partiler TBMM dışında kalıyordu. Onların vekillikleri başka partiler arasında paylaşılıyordu. Bu barajı kaldırmayı vaat eden partilerin hiçbirisi bu sözünü tutmadı. Erdoğan ve AKP de bütün konularda olduğu gibi hiçbir temel konuda değişiklik yapmadan Evren anayasasına ve kurumlarına sarıldı. Yıllarca baraj altı kalan HEP-DEP-HADEP-DEHAP-BDP gibi partilerin oylarına konarak tek başına iktidarını sürdürdü. Ama 7 Haziran 2015 seçimlerinde Erdoğan ve AKP sandıkta kaybetti. Çünkü HDP % 13’ün üzerinde oy alarak barajı aştı ve TBMM’de üçüncü grup oldu. Böylece Erdoğan’ın tek adam-tek parti diktası sandıkta yıkıldı. O günden beri Erdoğan’ın HDP’ye ve liderlerine karşı özel bir kini vardır. Bu kinini her aşamada kusmaktan da sakınmıyor.
HDP’nin barajı aşıp meclise girmesi ve Rojava devriminin zaferi üzerine “Güney sınırlarımızda 700 km’lik bir Kurdistan’a izin veremeyiz” diyerek devletin gerçek hedefini ilan etti. “Çöktürme Harekatı” bu ortamda başladı.
Bütün devlet partileri birleşip HDP’ye saldırmaya başladı. AKP-MHP ittifakının saldırıları, CHP’nin de “Aman haa, HDP’nin yanında görünmeyelim” tavrı sonucu “Anayasaya aykırı ama evet” denilerek. HDP Eşbaşkanları ve vekilleri tutuklanırken belediye eşbaşkanlarının tutuklanıp yerlerine atanan kayyımlarla halkın iradesi yok sayıldı. HDP ve halk buna karşı dişiyle tırnağıyla direndi ve belediyeleri her seçimde geri aldı. Erdoğan kayyımlara sarıldıkça halk da kendi iradesine sarıldı, iradesini çiğnetmedi.
Şimdi yerel seçimlere giderken DEM Parti’nin geleneksel ittifak politikasını öz olarak sürdürmesi, “Kent uzlaşısı” formülüyle yerellerde mümkün olan genişlikte ittifaklarla adaylarını çıkarması ve kazandırması normal karşılanmalıdır. Normal olmayan, "şuna kazandırmayız, şuna kaybettireceğiz" tarzı kaba yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar duygusal tepkiler olarak anlaşılır olsa da siyasi olarak anlamsızdır ve halka bir şey kazandırmaz. Partinin Üçüncü Yol ve ittifaklar politikasını geçmişteki hatalardan arındırarak sürdürmekten başka yol yoktur. Geçmiş ittifaklardaki eksik ve hatalardan ötürü ittifakları reddetmek, ırkçı-dinci gericilerin hepsi domuz topu olup birleşirken, ezilenleri parça parça edip ırkçı-dinci halk düşmanlarına yem etmek olur ki, siyaseten hiçbir doğruluğu ve haklılığı olamaz.
Bu arada seçimlere bu kadar odaklanıp diğer alanlardaki mücadeleleri ihmal etmek de yanlış olur. Seçimlerden sonra çok daha sert ve hızlı bir mücadele süreci bizi bekliyor. İttifaklar esas olarak o zaman şart olacak.