Tam bir sansür yasası

HDP Eşbaşkan Yardımcısı Tayip Temel

HDP Eşbaşkan Yardımcısı Tayip Temel

  •  ‘Dezenformasyon yasası’nın özünde tam bir sansür yasası olduğunu belirten HDP Eşbaşkan Yardımcısı Tayip Temel, mesleki tanımlamadan yayın iznine, suç tanımından suçlayarak cezalandırmaya kadar, tam bir iktidar hükümranlığının öngörüldüğünü söyledi. 
  •  Kürt basını ile Türkiye’deki muhalif basının, iktidarın dezenformasyonun önünü açan; özgür basını, gerçek gazeteciliği engelleyen bu yasaya karşı birlikte mücadele etmesi gerektiğini belirten Temel, “Dezenformasyon yapmayı hedeflediğniz yasayı geri çekin” diye seslendi.

Yasanın muhalif sesleri kısma, muhalif basın kurumlarını haber ve yayıncılık yapamaz hale getirme yasası olduğunu söyleyen HDP Eşbaşkan Yardımcısı Temel, bazı maddeleri sıralayarak, iktidarın tam olarak ne yapmaya çalıştığını izah etti. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Basın Yayın ve Propaganda Komisyonundan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Tayip Temel, partisin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Temel, Meclis’te görüşülecek “dezenformasyon yasası” ile özgür basına yönelik baskılara dair değerlendirmeler de bulundu. Temel,“Dezenformasyon yasası”nın özünde sansür ve muhalif basını susturma yasası olduğunu dile getirdi. 

Tablonun vahameti görülüyor

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü başta olmak üzere uluslararası birçok örgütün Türkiye’deki karanlık tabloyu hem raporladığını hem de bu durumun ne kadar vahim olduğunu teyit ettiğini kaydeden Temel, şöyle devam etti: “Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın 2022 yılındaki verilerine bakıldığında, aslında tablonun ne kadar vahim olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. TGS’nin 2022 yılındaki bazı verileri şöyle özetlenebilir; 60 gazeteciye soruşturma açıldı, 31 gazeteci toplamda 52 gün gözaltında kaldı. 128 davadan 273 gazeteci yargılandı, yargılanmaya devam ediyor. Gazetecilere toplam 75 yıl 5 ay 26 gün hapis cezası verildi. 52 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı, 57 gazeteci tehdit edildi, 54 haber sitesine ve bin 355 haber içeriğine erişim engeli getirildi. RTÜK, 61 kararla 10 milyon 427 bin TL para cezası kesti muhalif kanallara. İşte bu tablonun mimarı olan ve neredeyse yüzde 85 oranında Türkiye merkez basınını kontrol eden, denetimde tutan bu iktidar, şimdi özgür ve muhalif basını daha da susturmak için yeni bir saldırı dalgası başlatıyor. 

Özü itibarıyla sansür yasası

Adına dezenformasyon yasası dense de özü itibarıyla gerçek bir sansür yasasıdır. Muhalif sesleri kısma, muhalif basın kurumlarını haber ve yayıncılık yapamaz hale getirme yasası da denilebilir. Bu kanunun belli maddeleri değerlendirildiğinde kanun teklifinin ruhunun tamamen sözünü edeceğimiz maddelere endeksli bir ruh olduğu görülecektir. Birçok şey konulmuşsa da ülkeyi tamamen karanlığa sürükleme yasası olduğunu anlıyoruz.” 

Hükümet memurlarına kart

 Temel, bu kanunla neyin hedeflendiğini birkaç hususu vurgulamayarak izah etti: “Türkiye’de iktidarın denetimine girmeyen, muhalif kimliğini ve bağımsızlığını koruyan gazetecilerin birçoğu basın kartı alamıyor. Bu yasa ile basın enformasyon görevlileri, yani hükümetin bazı idari kurumların içinde olan memurları basın kartı alacak. Bu, gazetecilik mesleğine ve basın kartı verilmeyen gazetecilere hem saygısızlık hem de hakarettir.

İktidar derneklerine de

Cumhurbaşkanının onayladığı ve incelediği dernek ve vakıfların yöneticileri, bu yasa ile birlikte basın kartı alabiliyor. Yani yandaş vakıf ve derneklere yeni imtiyaz doğuyor. 

Başka bir madde. İletişim Başkanlığı bünyesinde kurulan basın kartı komisyonu, kimlerin gazeteci olduğuna karar veren merci oluyor. Yani Fahrettin Altun başkanlığındaki İletişim Başkanlığı bünyesinde komisyon herhangi birinizin gazeteci olup olmadığına karar verecek. 

Yayın izni iktidarın oluyor

 Gazeteler yayına başlarken savcılıktan izinalıyordu. Şimdi bu yasa ile savcılıkların yerine Basın İlan Kurumu, bir gazetenin yayına başlama onayını veren mercii oluyor. Bir gazetenin imtiyaz sahibi ya da yönetimi ‘Ben gazete çıkarmak istiyorum’ dediğinde savcılığa bildirim hakkı ortadan kaldırılıyor, söz konusu izin tamamen Basın İlan Kurumu’na (BİK) veriliyor. O da idari bir kurum ve iktidarın güdümünde.

İstanbul Asliye Ceza, tüm yayınları durdurabilir

Yayın durdurma kararları, Asliye Ceza Mahkemeleri tarafından verilirdi. Bir gazetenin veya bir haber sitesinin yayının durdurulması, o ilin asliye ceza mahkemelerine bırakılan kararlardı. Çıkarılmak istenen yasa ile yayın durdurma kararı sadece İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’ne bırakılıyor. Yani Hakkâri’deki, Ankara’daki bir yayının durdurulma kararı İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’ne bırakılıyor. Bunun anlamı şu: yer yer iktidarın güdümünde olmayan kimi hakim ve savcıların, kimi mahkeme heyetlerinin verdiği çok düşük adil kararlar bile artık ortadan kaldırılıyor. Tek merkeze bırakılıyor bu karar. İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi, iktidarın tek elden yayın durdurma kararı mercii oluyor. 

Gazetecilik hayatını bitiriyor

‘Anayasal düzene karşı suç işleyenler, devlet sırrını ifşa edenler, bu konuda hüküm giyenler gazetecilik yapamaz’ diye bir kaide getiriliyor. Bir gazetecinin, adil yargılanmadan ‘Devlet sırrını haber yaptı’ diye mahkumiyet kararı almasıyla gazetecilik hayatı bitiyor. Mahkeme, tamamen bağımsız olması gereken bu mesleği kimin yapıp yapamayacağına karar verebiliyor.

İktidarın keyfine göre suç

Bir şey daha var, bu daha tehlikeli. Yeni bir suç tanımı getiriliyor. Yani halk arasında endişe, korku ve panik yaratacak paylaşımlar ve haberler, gözaltı, tutuklama ve yargılama konusu oluyor. Kime göre? İktidarı rahatsız edecek yayıncılık ya da paylaşımlar yapmamaya teşvik edici bir madde. Yani siz herhangi bir haberi ya da paylaşımı sosyal medyada yaptığınızda ‘Bu halka panik ve korku sebebi oldu, ben yargılama konusu yapıyorum’ diyebilir hakimler. Bu ucu açık, sonu olmayan bir tanımlama. Sadece muhalefet değil sivil toplum örgütlerinin bazı açıklamaları ve çağrıları, siyasi partilerin bazı açıklamaları veya çağrıları haber yapıldığında söz konusu basın kurumu bundan sorumlu tutuluyor. Panik ve korku, bu kadar muğlak.

Kapsamlı saldırı politikası

Hakimler, istediği zaman, istediği içeriği gerekçe yaparak muhalif basına yönelik gözaltı furyası başlatabilir. AKP-MHP ittifakı, iktidarını sürdürmek, toplumsal olarak kaybettiği gücü yeniden tahsis etmek için topluma ve muhalefete karşı kapsamlı bir saldırı politikasının içindedir. Bu yasanın bize gösterdiği şey budur. Bu kanun teklifiyle toplu ya da bireysel eylem hakkı tamamen bertaraf ediliyor. Sürdürülen baskıcı politikalar, halklar karşıtı, kadın düşmanı ve Kürt düşmanı politikaları haber yapmanın yanı sıra ona karşı direnme hakkı da hedefleniyor.” 

Yasa gelmeden başladılar

Bu yasanın hazırlığının yapıldığı günlerde muhalif Kürt basınına yönelik Amed’de başlatılan gözaltı ve tutuklama furyasını hatırlatan Temel, aslında tutuklamaların, bundan sonraki sürecin nasıl işleyeceğinin ipuçlarını verdiğini kaydetti. Temel, şöyle konuştu: “22 gazeteci arkadaşımdan -yıllarca onlarla mesai yaptım- 16’sı tutuklandı. Savcılık ve poliste sorulan sorular hem basın açısından hem de siyaset açısından dehşet verici. Gazetecilere sorulan sorular içinde ‘Bu haberi niye yaptın, bu programı niye sundun, iktidarı rahatsız eden bu dili neden haberine ya da programına yedirdin’ soruları var. Yeni yasanın ruhu bu sorularda saklı. Sahte tanıklar konularak tutuklamayla sonuçlanmasına hazırlık yapılmış. İktidar medyası da gazeteciliklerini suçlama konusu yaparak eşlik etti. Program yapmak, programın hangi televizyona yaptığının sorgulanması gibi gerekçeler var.” 

Muhalif basın meydan okuyor

Türkiye’de merkez basının ve medyanın yüzde 85’ini kontrol eden AKP-MHP iktidarının, toplumda hegemonya kuramadığını; toplumun bu yayınlarına, televizyon ve gazetelerinin yaptığı dezenformasyona inanmıyor. Birkaç Kürt televizyonu, birkaç muhalif yayın, iktidarın şaşaalı beslemesi ile ayakta duran basın kurumlarına meydan okuyacak kadar hakikat gazeteciliği yapıyor. Kürt halkına yönelik düşmanca politikaları ifşa etikleri için o arkadaşlarımız tutuklu. Kürt toplumu üzerinden yürütülen işkence ki bir gün önce Van’da gördüğümüz işkenceyi teşhir ettikleri için, bu arkadaşlarımızın gazeteciliği ile başa çıkamadıkları için tutukluyorlar.

O kameralar kapanmayacak

Onun için Kürt basını ile Türkiye’deki muhalif basın, bu dezenformasyon yasası dedikleri ama özü itibarıyla iktidarın dezenformasyonun önünü açan; özgür basını, gerçek gazeteciliği engelleyen bu yasaya karşı birlikte mücadele etmelidir. Muhalefetin ve her koşulda hakikati savunan tüm güçlerin bu yasaya karşı çıkması gerekiyor. Biz yanındayız, hiçbir gazeteci arkadaşımızın mikrofonu ve klavyesi sahipsiz kalmayacak. Emniyet müdürlüklerinde sergiledikleri kameraların suç unsuru olarak gösterilmesi, bu ülkenin basın tarihine karanlık bir sayfa olarak geçecektir ve o kameralar kapanmayacaktır. Buradan tekrar açık ve net söylüyoruz; dezenformasyon yasasını geri çekin, dezenformasyon yapmayı hedeflediğniz yasayı geri çekin, sansür politikalarından vazgeçin. Tüm basına el koysanız da gerçek gazetecilere boyun eğdiremeyeceksiniz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.