Topraklarına sağ kavuşamadı

  • Hasta tutsak Sıtkı Berktaş, ailesiyle vedalaşma hakkı dahi tanınmadan yaşamını yitirdi. Mücadelesine ortak olan ailesi, 28 yıllık tutsak Berktaş’ın tek hayalinin doğduğu topraklara dönmek olduğunu söyledi. 

BARIŞ POLAT - MA/MALATYA

İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre; Türk cezaevlerinde 604’ü ağır bin 605 hasta tutsak var. İnsan hakları savunucularının tüm eylem ve taleplerine rağmen hasta tutsaklar tedavi de tahliye de edilmiyor. Sadece 2020’de 21 hasta tutsağın yaşamını yitirmesi sağlandı. Tekirdağ F Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki 28 yıllık tutsak Sıtkı Berktaş da hasta tutsaklardan biriydi. 8 Kasım’da rahatsızlanması üzerine kaldırıldığı Edirne Devlet Hastanesi’nde 10 Kasım’da hayata veda etti. Berktaş ile vedalaşma hakkı tanınmayan aileye ölüm haberi de bir gün gecikmeli olarak verildi. Ölüm nedeninin mide kanaması olduğu aktarılsa da Edirne Adli Tıp Kurumu tarafından verilen ölüm raporunda böyle bir ibare yer almadı. Berktaş’ın ölüm nedeni ise detaylı otopsi raporuyla açığa çıkacak. Edirne Adli Tıp Kurumu’ndan alınan Berktaş’ın cenazesi geçirdiği 28 yıllık tutsaklık nedeniyle hasret kaldığı memleketi Malatya’ya getirildi. Berktaş, hem ölüm hem de vedalaşamamanın verdiği acıyla ağıtlar eşliğinde toprağa verildi. 

Cezaevinde yaşamı son bulan Berktaş, Malatya’nın Yeşilyurt ilçesine bağlı Dilek Mahallesi’nde 2 Nisan 1968’de dünyaya geldi. Çocukluğunu ve eğitim hayatının büyük bölümünü Malatya’da geçiren Berktaş, Antalya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanması ardından kentten ayrıldı. Üniversiteyi okurken 1991’de Kürt Özgürlük Hareketi’ne katıldı. 1993’te Malatya’da düzenlenen bir operasyonda gözaltına alınan Berktaş, sonrasında tutuklandı. Aile fertlerinde 3 kişi ile birlikte gözaltında kalan Berktaş, gözaltı süresi boyunca ağır işkence gördü. O dönem Berktaş ile birlikte gözaltına alınan kardeşlerinden Erdal Berktaş da 1996’da PKK’ye katıldı ve 1998’de hava bombardımanı sonucu şehadete ulaştı. Erdal Berktaş’ın cenazesine ulaşılamadı. Kendisinden sonra gözaltına alınan kardeşi Sakine Berktaş, ağabeyine uygulanan işkencenin tanığı oldu. Berktaş’a 12 Eylül darbesi sonrası sıkıyönetim mahkemesi işlevi gören Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

7 cezaevinde tutuldu

 DGM tarafından tutuklanan Berktaş, tutukluluğunun 28 yılında sırasıyla Malatya, Yozgat, Amasya, İzmir, Bolu, Ankara ve Tekirdağ cezaevlerinde kaldı. Berktaş, bu süre zarfında süresiz açlık grevi eylemlerine de katıldı.

Hastane ‘kalamaz’ dedi

 Berktaş, 2006’da İzmir Buca Kapalı Cezaevi’ndeyken az sayıda insanda rastlanan PNH (kırmızı kan hücrelerinin yıkımı) hastalığı teşhisi konuldu. İzmir Devlet Hastanesi’ne tedavi altına alınan Berktaş, bir yılını hastanede geçirdi. Hastalığın teşhisinden sonra hasta tutsaklar listesine alındı. İzmir Devlet Hastanesi, Berktaş için “Cezaevinde kalamaz” raporu hazırlasa da Adli Tıp Kurumu (ATK) cezaevinde kalabileceğini ileri sürerek talebi reddetti.  

Sakine Berktaş ile ağabeyini cezaevinde tanıyan Derya Berktaş, Sıtkı Berktaş’ın mücadeleyle geçen yaşamını anlattı. Ağabeyinin gözaltına alınmasından sonra evlerinin basıldığını ve kardeşleriyle birlikte gözaltına alındıklarını söyleyen Sakine Berktaş, gözaltında işkence görür ve ağabeyinin gördüğü işkenceye tanıklık eder. 

Cezaevi yollarında hayat

 Ağabeyinin 28 yıllık tutsaklığında farklı cezaevlerinde kalması nedeniyle hayatlarının yollarda geçtiğini dile getiren Berktaş, şöyle konuştu: “Bu şekilde gitmediğimiz gar ve otobüs terminali kalmadı. Hep ağabeyimleydik ve onunla yaşadık. Onunla çok anılarımız oldu. Ağabeyimin en büyük özelliği bir yaşındaki bir çocuktan 80 yaşındaki bir insana kadar herkesin ayrı ayrı farkında olmasıydı. Sosyalist biriydi. Kolektif yaşamı esas alır, biz kardeşlerin hiçbir zaman bir birinden ayrılmamasını tembihlerdi. ‘Zayıf olanı destekleyin’ derdi. Çok bilinçli ve duyarlıydı. Telefon görüşmesinde konuştuğu iki çocuktan hangisinin ihmal edildiğini fark eder ve bizi uyarırdı.” 

Yaşam dolu bir insandı

 Ağabeyinin 28 yıl boyunca cezaevinde tutulmasının acımasızlık olduğunu söyleyen Berktaş, şöyle devam etti: “Bu sadece Türkiye’de olan bir şey. Bu çok büyük bir haksızlık. Düşünün bir insan 24 yaşında cezaevine giriyor ve 52 yaşında cezaevinden çıkacak. Cezaevinde yaşamını yitirmesi acımasızca. Ne yapmış olabilir ki bu kadar cezaevinde tutuldu. Neyden bu kadar korkuyorlar?  Ama biz onda hiçbir zaman bunu fark etmedik. Her görüşe gittiğimizde enerjisi, morali ve motivasyonu yüksekti. Yaşam dolu bir insandı.”

Önce o şeritten geçecekti

Ağabeyi ile en son geçen hafta telefon üzerinden görüştüğünü, bir rahatsızlığını olmadığını söyleyen Berktaş, şunları ifade etti: “Sesi çok iyiydi. Plan yapıyorduk. Onunla hayallerimiz vardı. Ben ona çıktığın zaman ne yapacaksın diye sorduğumda bana ‘Doğduğum, büyüdüğü topraklarda o şeritten geçeceğim. Bu süreci yeniden yaşayayım. Sonra karar vereceğim. Doğdum yeri görmek ve gezmek istiyorum’ diyordu.”  

Ağabeyini cezaevinde tanıdı

 Ağabeyi cezaevine girdiğinde çok küçük olduğunu söyleyen Derya Berktaş ise “Ağabeyim ile cezaevinde tanıştım diyebilirim. Çok değerli bir insandı. En son dört ay önce kapalı görüşte gördüm. Geçen Cumartesi de son telefon görüşmesini yaptık. Telefonda konuştuğumuzda her şey yolunda gibiydi. Her hangi bir sıkıntısından bahsetmedi. Olumsuz bir şey olsaydı mutlaka avukat ya da bizi isterdi yanına. Durumu iyiydi, İlaçlarını kullanıyordu. Küçük bir hastalığı olsa bile bize haber verirdi. Çok ani oldu. Cumartesi konuştuk. Pazar günü hastaneye kaldırılmış ve Salı günü yaşamını yitirmiş” şeklinde konuştu.

Çıkması yakındı ama olmadı!

 Ağabeyinin hasta olmasına rağmen tahliye edilmediğini hatırlatan Berktaş, “Ağabeyim çok haklı bir mücadeleyi yürüttü. 28 yıl cezaevinde kalmak bence hiçbir insan hak etmez. Ağabeyim en çok toprağını özlemişti. Doğduğu topraklara dönmek istiyordu. Doğaya karşı büyük bir sevgisi vardı.  Büyük hayalleri vardı. Çıkması yakındı. Planlama yapıyordu. Ama olmadı” diye anlattı.   

Dik durmamızı istiyordu

 Berktaş, sözlerini şöyle tamamladı: “Babam evimizin önüne çam dikmişti. Her gün bana o çamları sulattırırdı. O çamların çok çabuk büyümesi gerektiğini ve ağabeyimin geleceğini söylerdi. Ailemizdeki en güçlü olan annemdi. Annem, iki evladını ve ailesini verdi bu mücadeleye. Dört yıl önce yaşamını yitirdi. Ağabeyim, annemin cenazesinde dik durmamızı söylüyordu. Cenazeye getirmediler. Cenazeye katılmak için verdiği dilekçeler reddedildi. Cezaevindeyken annemi kaybetmesi ona çok ağır geldi. Babam şu an çok hasta. Ağabeyim babamla konuştuğu zaman ‘Beni bekle’ diyordu.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.