Türk-Sünni-İslam kokulu çaylar, çorbalar

Toplum/Yaşam Haberleri —

IZMIR DEPREM

IZMIR DEPREM

  • İzmir’de depremin yaşandığı ilk anlarda yurttaşların daha uzman ekipler gelmeden başlattığı dayanışma ve yardımlaşma ruhu hiç kuşkusuz deprem sonrası da devam etti. Gönüllü ekiplerden, yerel yönetimlerden, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilerden sosyal medya fenomenlerine herkes seferber oldu ama devletin fiili varlığı görülmedi.

MELİKE AYDIN 
 
İzmir’de depremin yaşandığı ilk anlarda yurttaşların daha uzman ekipler gelmeden başlattığı dayanışma ve yardımlaşma ruhu hiç kuşkusuz deprem sonrası da devam etti. Gönüllü ekiplerden, yerel yönetimlerden, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilerden sosyal medya fenomenlerine herkes seferber oldu ama devletin fiili varlığı görülmedi.
Devlet yardımları daha çok Diyanet Vakfı tarafından yapıyor. Buram buram Türk-Sünni-İslam kokulu çaylar, çorbalar… Ama deprem 7 büyüklüğünde değil. Bu nedenle olağanüstü hal ilan edilmesi gerekir ve devlet depremzedelere tazminat ödemek zorunda kalır. Onun yerine para yardımı sağlamak, sadaka kültürünü geliştirmek devlet ideolojisini daha da benimseten bir durum. Yönetimlerin babadan oğula geçtiği erkek sistemlerden halk yönetiminin “temsilen” sağlandığı erkek sistemlere devletin iki hali de sözde kalan halk için var olma görevini bu felakette de Soma’da olduğu gibi vakıflara, gönüllülere ve kamu vicdanına yüklemiş gibi görünüyor.
 
Nasıl ruhsat verildi? 
İzmir depreminde iki durum gözlere çarpıyor. Biri yıkılan binaların hepsinin Körfeze kıyısı olan Bayraklı’da olması. Aslında depremin öncesinde Adliye Binası'nın ya da Folkartların yapımına ilişkin sohbetlerde olası bir depremde en çok zarar görecek bölgenin buralar olacağı hep konuşulurdu. Buralara nasıl ruhsatlar verilebildi? Şimdilerde insanlar ‘ya 15 saniye değil de 45 saniye sürseydi? Şimdi yıkılmayan Folkart binaları o zaman yıkılır mıydı acaba? Çadırlarda birbirinden bağımsız olarak devam eden sohbetlerde böyle bir zeminde keşke portakal ve nar bahçelerinin kenarında iki katlı evlerinde yaşamaya devam etseydi’ diye konuşuluyor.
 
Binalar neden yıkıldı? 
İkinci olarak Bayraklı’da diğer binalar yıkılmazken neden bu binalar yıkıldı sorusu göze çarpıyor. Bazı binaların varlığından sorumlu olarak gösterilen iki kişi tutuklandı. Peki ya diğerleri?  Belediye sorumluluğu olan çok şeyi bu süreçte gerçekleştiriyor. Gıda ve temizlik malzemesi temininde bunların dağıtımında başarılı. Ancak yine de insanlar bu binaların denetiminde sorumluların arasında belediyeleri de sayıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın denetleme görevinin yanında belediyelerin de yıkım görevleri vardır. Yapı kullanım izinlerinden ruhsatlara ilgili belediyeler harçlar alıyor ama kim denetliyor? İçinde avukatlık bürolarının bulunduğu ev sahipleri işyeri açma aşamalarında ruhsatları nereden alınıyor? Mansuroğlu Mahallesi’nde yapı kullanım izin belgesi olmayan binalar ve buralarda işyerleri var. Belediye bu işyerlerinden ruhsat harçları tabela vergileri kazanıyor. Haklarında soruşturma başlatılması gerekenleri sıralarsak bu mülke, iktidar olanlara kadar uzanan bir sürece girilecektir.
 
Hayat hızla olağanlaşıyor
Kaç binanın yıkıldığı konusunda bile oluşan bilgi kirliliğini düzeltmekten imtina eden devlet ve beraberinde gelenler depremzedeleri pek mutlu etmiyor. Bir taraftan enkazdan canlı çıkarma telaşı sürerken diğer taraftan ise hayat giderek daha olağan şekilde devam ediyor. Oysa dünyada bir kişinin bile acı çekmesi tüm dünyada yaşayanlar için dert olmalıydı. Aslında bunca şey kolektif vicdan yoksunluğuna işaret ediyor. Ama dayanışanların en göze çarpanı, ön saflarda hep kadınların olması… Kadınlar buluyor, ihtiyacı olanları belirliyor ve dağıtıyor.
 
Mülteci aileye ırkçı tavırlar
Alanda yaşanan başka çarpıcı durum evi hasar gördüğü için sokakta kalmak zorunda kalan 5’i 4 yaş altı 8 kişilik mülteci aile çadır istediklerinde verilen “Ülkenize gidin, size mi bakacağız, siz depremzede değilsiniz” tavrı bütün o dayanışma ruhunu öldüren şey. Konuyla ilgilenmemizle birlikte bebekler kucaklara alındı, kolonyalar döküldü. Ancak akabinde mülteci aile, 40 dakikalık yürüme mesafesindeki çadırlara götürüldü. Aile mülteci depremzedelerin yanına götürülecek. Depremzedeye bile yönelen bu ırkçılığın kaynağı ne? Mülk sahibi mülkünü başkasıyla paylaşamaz…
 
Devletin tavrı
Alandaki bir diğer konu ise pandeminin düğünleri taziye çadırlarını aratmayacak yoğunlukta olması. Umarım depremin yaraladığı bizleri koronavirüs sarsmaz. Ama yaşanan her felakette devletin tavrından gördüğümüz çökenin her zaman devlet ideolojisi olduğu. Depremde Bayraklı Adliyesi hasar görürken “Adalet mülkün temelidir” sözü bir kez daha zarar görmüş oldu. Devletin yani mülkün toplum için var olduğu kavramını da yan yana koyunca hem teorik hem de pratik olarak devletli ideoloji ve pratiklerin çelişkileri ortaya çıkıyor.

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.