Üçüncü Yol’un partisi HDP’dir

Günay Kubilay
- HDP, devletten, sermayeden, patrikaryadan bağımsız, egemen güçlerin şu ya da bu blokunun dışında, ezilenlerin tarihsel ittifakına dayanan üçüncü yol çizgisi ve yeni yaşam modelinin politik ifadesidir.
VEYSEL IŞIK / BRÜKSEL
Saray rejimi ve onun etrafında dizilmiş güçlerin, böyle bir rejimin izlediği bütün stratejik hedefleri akamete uğratacak ve verili siyasal ilişkileri kökten sarsacak bir potansiyeli ve kapasiteyi HDP’de gördükleri için aralıksız bir saldırı dalgasını sürdürdüğünü belirten HDP Uzlaşma Kurulu Üyesi Günay Kubilay, ”HDP’nin bütün örgütlü bileşenlerinin HDP dışında örgütsel varlığını sürdürme ve öngördüğü bağımsız eylemi gerçekleştirme özgürlüğü var. HDP’deki ‘optimum nokta’yı yetersiz bulanlar, onları yeterli buldukları ‘maksimum nokta’ya taşıyacak her adımı atabilirler. Onun için ‘klik’ ve benzeri bir siyaset tarzı HDP’nin yapısal özelliklerine uzaktır” dedi.
HDP’nin kurucularından ve eski sözcülerinden Uzlaşma Kurulu Üyesi Günay Kubilay, sorularımızı yanıtladı
Kurucularından biri olarak HDP’nin kuruluş amacını ve ilkelerini kısaca anlatır mısınız?
HDP, tarihsel bir hakikat olan iki ülke realitesi ışığında bütün ezme-ezilme ilişkilerine, bütün egemenlik ve sömürü biçimlerine son vermek amacıyla kurulmuş; ‘ortak vatan’da eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojik ve demokratik bir yeni yaşamın yolunu açmak; işçisi ve emekçisiyle toplumun çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı yapısına uygun bir demokratik cumhuriyetin inşasına öncülük etmek amacıyla HDK tarafından kurulmuş bir Kongre partisidir.
HDK fikriyatının baş mimarı sayın Öcalan’dır ve HDP de bu fikriyatın politik bir biçimidir. HDP, onun örgütsel omurgasını oluşturan Kürt siyasi hareketi, sosyalist partiler ve bireyler dahil, bu topraklara özgü bir birleşik mücadele sürecinin öznesi olmak isteyen ezilen, sömürülen, dışlanan, horlanan, yok sayılan herkesi kapsayan çoğulcu ve çok katmanlı yapısal özelliklere sahip bir parti. O nedenle HDP, ret ve inkar siyasetine dayalı ‘resmi Türkiye’ söyleminin ötesinde, bütün halkları, inançları, kültürleri, dilleri vb. kapsayan programı ve ortak bir demokratik gelecek tahayyülü itibarıyla gerçek Türkiye partisidir.
HDP, Kürt sorunu dahil, bir demokratik devrimin çözmesi gereken bütün görevleri üstlenmiş farklı politik programların, politik bileşkesini oluşturan partilerin partisi. Bu bakımdan HDP, tekil olarak hiç kimsenin, çoğul olarak ezilen, sömürülen, yok sayılan, dışlanan herkesin partisidir. O nedenle HDP Kürtlerin partisi ama sadece bir Kürt partisi değil. İşçilerin, emekçilerin partisi ama sadece bir işçi, emekçi partisi değil. Alevilerin partisi ama sadece bir Alevi partisi değil. Sosyalistlerin partisi ama sosyalist bir parti değil. Dolayısıyla HDP, bu coğrafyada ezilenlerin her alanda süregiden özgün mücadeleleri ve bağımsız örgütlenmelerine gölge düşürmeksizin, bütün mücadeleleri ortak demokratik bir politik eksende birleştirmek ve demokratik bir halk iktidarı-yönetimi hedefine yönlendirmek isteyen bir parti.
Patriyarka karşısında kadınların toplumsal cinsiyet eşitlik talebi ve HDP’nin bir kadın partisi olma iddiası, bu özgünlük içerisinde değerlendirilmesi gereken bir konu başlığı, farklı bir yerde durmalı.
HDP, yukarıda özce ifade edilen bağlam içinde devletten, sermayeden, patrikaryadan bağımsız, egemen güçlerin şu ya da bu blokunun dışında, ezilenlerin tarihsel ittifakına dayanan üçüncü yol çizgisi ve yeni yaşam modelinin politik bir ifadesi…
İktidar blokuna ve birbirlerine karşıt ya da muhalif gibi görünen Türk muhafazakâr ve laik/ulusalcıların HDP’ye karşı dil birliği yapmasını nasıl izah ediyorsunuz?
Bu kesimlerin, egemen güçlerin farklı kesimlerinin çıkarları bağlamında kendi aralarında yaşadıkları çelişki ve gerilimlere rağmen HDP’ye karşı dil birliğinin kökleri, tarihsel nedenlere dayanıyor. HDP’nin izlediği üçüncü yol siyasetinin kaçınılmaz kıldığı köklü değişim dönüşüm kaygısı, bu kesimlerin karşı tepkilerine dair bir dil birliğine yol açıyor. İdeolojik olarak ‘Türk-İslam sentezi’ konusunda hangi kavramın başta durduğu, egemenlerin iktidar-muhalefet ilişkisine göre öncelik kazanıyor olması, HDP’nin devrimci demokratik değişimlerin yolunu açacak olan radikal demokrasi çizgisi karşısında esaslı bir farklılığa tekabül etmiyor.
Cumhuriyetin kuruluşuna yön veren Türklük ve Sünniliğin egemenliğine dayalı tekçi ulus devlet anlayışı ve monolitik bir Cumhuriyet modelinde ısrar, temelde yatıyor. HDP’nin öngördüğü demokratik ulus anlayışıyla içselleşmiş, yerel demokrasiyle şekillenmiş bir demokratik Cumhuriyet modeli, onların siyasal tahayyüllerinin çok ötesinde bir yer tutuyor ve ufuk çizgilerini fersah fersah aşıyor. Cumhuriyetin kuruluşuna yön veren tekçi zihniyetten köklü bir ideolojik-politik kopuş gerçekleşmediği sürece bu dil birliğine daha çok tanık olacağız. Bu realite, mızrağın sivri ucunu ölümcül bir tehlike olan AKP-MHP iktidarına yönlendirme stratejisine gölge düşürmemeli.
HDP’nin sosyalist kimliğine işaret ederek dini, sosyal ve kültürel olarak Kürt halkıyla bağını ölçme ve sorgulama cüretini gösteren ve kendilerin Kürt dünyasında pazarlayanlar da var. HDP’nin toplumsal tabanıyla bir sorunu mu var?
Son zamanlarda HDP’nin iki taraftan çekip çekiştirildiğine tanık oluyoruz. ”Kürt siyasal İslamcılar”, aslında HDP’nin sosyalist programa sahip bir parti olmadığını biliyor ve ‘sosyalistler dine, inanca karşı’ gibi tarihsel bir önyargıyı kaşıyarak Kürt muhafazakarların dini duygularını istismar ederek, sosyalistlerden uzaklaştırmaya çalışıyor. Aslında onların esastan itiraz ettiği sosyalistlere dair tarihsel ön yargıyı dayanak yaparak HDP’nin bütün din ve inançlara eşit mesafede yaklaşan, ezilen, dışlanan, yok sayılan din ve inançlara eşitlik, özgürlük isteyen, özgürlükçü laikliği savunan seküler bir parti olmasınadır. Bu kesimler aslında bugün AKP’de en rafine biçimlere bürünmüş, dinin siyasetin etkin bir aracı olarak kullanıldığı, dindarların manevi duygularının istismar edildiği, bir ibadet mekanı olan camilerin iktidarın birer ajitasyon, propaganda merkezleri olarak kullanıldığı bir siyasal İslamcılığın politik alanı belirlemesi ve dünyevi yaşama yön vermesidir.
Devletin/iktidarın topyekun saldırısının yanı sıra şu ya da bu isim altında sureti haktan görünüp HDP’ye ideolojik saldırıların dozu artıyor. Özellikle ‘Kürtlük’ iddiasıyla yapılanlara ne diyorsunuz?
Her şeyden önce, HDP’nin öngördüğü demokratik cumhuriyet ile AKP-MHP iktidarının, faşist bir rejim altında sürdürmek istediği verili monolitik cumhuriyet tarihsel olarak da güncel olarak da bir doğru açının karşıt yönlere bakan iki ucu gibi tezat oluşturuyor. Bu bakımdan Saray rejimi ve onun etrafında dizilmiş güçler, böyle bir rejimin izlediği bütün stratejik hedefleri akamete uğratacak ve verili siyasal ilişkileri kökten sarsacak bir potansiyeli ve kapasiteyi HDP’de gördükleri için aralıksız bir saldırı dalgasını sürdürüyor.
‘Kürtlük’ adına yapılanlara gelince, ezilen ulus milliyetçiliğini, Türkiye’de şovenist karakter kazanmış ezen ulus milliyetçiliğiyle eşitlemek yanlış olur. Kürtlerin kendi siyasi geleceğini bağımsız bir yaşamdan yana kullanma hakkı ‘amasız, fakatsız’ meşru bir haktır ve bu hakkın nasıl kullanılacağı bütünüyle ezilen halklara aittir.
HDP ise Kürt sorununun çözümünü ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ çerçevesinde çözüm öneriyor ve ezilenlerin, yani Kürtlerin eşit haklar temelinde birlikte yaşam talebini esas alıyor. Bu konuda HDP’nin kurucu öznesi olmuş hiçbir bileşenin ”Kürtler her koşulda ayrılsın ya da her koşulda birlikte yaşasın” diye bir önermesi yoktur. En azından Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun siyasi iradesi olarak ‘demokratik özerklik temelinde eşit haklara dayalı birlikte yaşam’ önerisi Kürtlerin kendi siyasi geleceğini belirleme biçimlerinden biri olarak kabul edilmiştir HDP’de.
HDP’nin Kürtler dahil, Türkiye’nin bütün halklarını ve istedikleri gibi yaşama taleplerini kapsayan programı, hiç kimsenin özgün ve özerk örgütlenmesini, bağımsız eylemini ve çalışma tarzını ortadan kaldırmış değildir. Bu bağlamda HDP’nin en önemli dinamiklerinden biri olan Kürt siyasi hareketinin HDP’nin kurucu bileşini olması, onun özgün ve özerk toplumsal ve siyasal örgütlenmesini ortadan kaldırmadığı gibi simbiyotik bir ilişki içinde karşılıklı birbirini beslemekte ve geliştirmekte. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) bunun yalın örnekleridir. Ayrıca, HDP’de yer almamış, farklı dünya görüşlerine sahip pek çok Kürdistani parti vardır ve HDP’yle ilişkileri oldukça iyidir.
HDP’ye sert eleştiri yönelten ”Kürt milliyetçi” çevreler, HDP’yi yetersiz buluyor olabilirler ama bu yetersizlik bu çevrelerin Kürt sorununun onurlu bir barış eşliğinde demokratik çözümünü hızlandıracak adımları atmasında, Kürtlerin en çok ihtiyaç duydukları Kürt ulusal birliğinin sağlanmasında DBP ve DTK ile ilişkilerini güçlendirmesine engel değildir.
Bu eleştirilere benzer eleştirilerin HDP içinden de giderek daha fazla dillendiriliyor oluşu, özellikle Batı’dan HDP sürecinin öznesi olmuş kesimlerce üzerinde dikkatle durulmalı, ‘eşit haklara dayalı birlikte bir yaşam’ın inşası konusunda çok önemli görevlerin hakkıyla yerine getirilmediğinin bir nişanesi olarak da algılanmalı.
Kürt sorunu, demokratik sorunlar zincirinin ana halkasıdır, HDP de bunu bilince çıkarmış ve diğer demokratik sorunların çözümünün yolunu açacak olan bu halkayı kavramış bir partidir. Ne var ki, bölgesel ve küresel boyutlar kazanmış bulunan Kürt sorunu konusunda, bugün başta Türkiye olmak üzere sömürgeci bölge devletleri ve büyük küresel güçler tarafından Rojava Devrimi’ni boğma girişimleri, Kürtleri statüsüz bırakma hamleleri, Kürt Özgürlük Hareketi’ni devre dışı bırakmaya yönelik çeşitli düzeyde süren işbirlikleri, işgal ve savaş biçiminde süregiden sömürgeci ve yayılmacı politikalar vb. dikkate alındığında daha etkin bir politik sürecin işletilmesine duyulan ihtiyacı söylemeye bile gerek yok…
Parti içerisinde de kimi zaman basına yansıyan iç eleştiriler oluyor. HDP’nin içinde klikler mi var?
HDP her şeyden önce, onun politik ve örgütsel omurgasını oluşturan güçler bakımından bir ‘ekmek kapısı’ değil, ‘dava partisi’dir. HDP’yi iktidarın devletin bütün siyasal zor aygıtlarını harekete geçirdiği, bütün şantaj, tehdit, karalama kampanyalarına, gözaltı, tutuklama, operasyonlara kadar geniş bir siyasal yelpaze içinde süregiden saldırılar karşısında bir ‘onur abidesi’ gibi ayakta durması, siyasi güç dengelerini derinden etkileyen bir rol oynaması bu nedenledir. HDP derin tarihsel köklere sahip mücadele geleneklerinin içinden süzülüp gelen güçlerin omuzlarında yükselmiştir ve kuruluş öncüllerine bağlı olmaya devam ettiği sürece de o kökleri hiçbir gücün sökmesi mümkün değildir.
HDP’nin son zamanlarda politik etki alanı ile örgütsel ilişkileri arasındaki hatırı sayılır açı farkı, HDP içinde de önemli tartışmaların konusu oluyor. Bu iyi bir gelişmedir ve HDP’de statik değil, dinamik; donuk değil, canlı bir politik hayatın sürdüğünü gösterir. HDP klasik monolitik bir parti olmadığı için sözünü ettiğiniz dar pratikçi kliklerin türemesi mümkün değildir. HDP’nin bütün örgütlü bileşenlerinin HDP dışında örgütsel varlığını sürdürme ve öngördüğü bağımsız eylemi gerçekleştirme özgürlüğü var. HDP’deki ‘optimum nokta’yı yetersiz bulanlar, onları yeterli buldukları ‘maksimum nokta’ya taşıyacak her adımı atabilirler. Onun için ‘klik’ ve benzeri bir siyaset tarzı HDP’nin yapısal özelliklerine uzaktır.















