Ukrayna’ya dair gerçeği söylemek!

Forum Haberleri —

Rus tankları

Rus tankları

  • ABD İkinci emperyalist savaşın sonunda tartışmasız hegemonik bir güç haline geldi. Faşizmin yenilgisinde başat rol oynayan Sovyetler Birliği’nin de etkinlik alanı Avrupa’nın ortalarına kadar genişledi, prestiji arttı.

FİKRET BAŞKAYA
Türkiye 1952’de NATO’ya üye oldu ve o tarihten sonra bir ABD (Batı) uydusuydu. Bağımsız dış politika uygulama yeteneğini kaybetti… 1955’de de Sovyetler Birliği Varşova Paktı’nı kurarak cevap verdi… Artık ondan sonraki dönem ‘Soğuk Savaş’ dönemiydi ve silahlanma yarışı hız kesmedi…

****
Minks anlaşması (2014), ateşkes ve Ukrayna güçlerinin (neofaşist unsurların) geri çekilmesini, Donetsk ve Luhansk bölgelerine özerlik tanınmasını öngördüğü halde, Ukrayna Minks anlaşmasına uymadı, özerklik tanımaya yanaşmadı. Eğer Donbas özerlik kazanırsa, Parlamento’da Rusya yanlısı çoğunluk oluşacaktı… Bugünkü Ukrayna hükümetinin öyle bir şeyi kabullenmesi mümkün değildi…  

Bunun üzerine iki halk cumhuriyeti bağımsızlık ilan ettiler. Rusya tanıyınca da NATO cephesi ayağa kalktı… Neymiş efendim ‘tanıma’ Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ihlali, dolayısıyla ‘uluslararası hukukun ihlaliymiş’… ABD ve müttefikleri Irak’ı Libya’yı, Suriye’yi, Afganistan’ı çökertirken Yugoslavya’yı paramparça ederken ‘uluslararası hukuk’ akla geliyor muydu… Kaldı ki, ABD ve müttefikleri Westfalya Barışından (1648) beri oluşan uluslararası hukuku geride kalan 30-40 yılda bypass ettiler… Yeni hukuk teorileri geliştirdiler… “Önleyici savaş”, “insanî müdahale”, “müdahale zorunluluğu” gibi…

Uluslararası hukuk 
ahmakları aldatmak içindir
Aslında uluslararası hukuk ‘söylemi’, ahmakları aldatmaya yönelik ideolojik bir manipülasyon olmanın ötesine geçmiyor… Zaten ABD Minks Anlaşmasının uygulanmasını istemiyordu. Öyle bir şey çıngar çıkarma olasılığını zayıflatırdı… Dolayısıyla, Donbas bölgesinde sekiz yıllık savaşın sonunda ortaya çıkan durumdan Moskova değil, asıl Washington ve müttefikleri – NATO’cu cephe- sorumludur. Zaten bütün bu zaman zarfında Kiev’in ipi hep ABD’nin elindeydi…

Büyük bir devrimin eseri olsa da Sovyetler Birliği hiçbir zaman kavramın gerçek anlamında sosyalist bir ülke olmadı. Bürokratik-totaliler bir rejim söz konusuydu. Ukrayna da bir “oligarklar” cumhuriyeti… Halkın ezici çoğunluğu açlık ve sefalet sınırında yaşıyor. Ukrayna’ya Rusya’nın işgal girişimi tam da ABD başta olmak üzere emperyalist kampın istediği bir şeydi… Tabii buradan bir üçüncü dünya savaşı çıkmaz… Eğer çıkarsa da o savaşın kazananı olmaz… Üçüncü Dünya Savaşı nükleer bir savaş olacağına göre…

İnsanların “bilinci”, “dünya görüşü” kapitalist oligarşilerinin hizmetindeki büyük medya, kendilerinden menkul “düşünce kuruluşu” denilenler ve (bilim yuvaları sayılan çok prestijli) Batı üniversitelerinde oluşturuluyor… Dünyanın geri kalanı Avrupa merkezli ideolojik yabancılaşmayla malûl…  Avrupa merkezli ideolojik yabancılaşmayla hesaplaşmadan şeylerin yerli yerine oturması mümkün değil… Kendi gerçekliğimize kendi gözümüzle bakmayı becerinceye kadar bir şeylerin değişmesi mümkün değil…

Batı demokrasisi, temsilî demokrasi denilenin aslında gerçek demokrasiyle bir ilgisi yok. O kadarı da dünyanın geri kalanının sömürüsü, yağma ve talanı sayesinde mümkün oluyor… Bir fikir vermek için, bugün Afrika’nın doğal kaynaklarının ve emeğinin sömürüsü, ‘doğrudan sömürge” oldukları dönemdekinden daha büyük… Fakat bir şeyin bilinmesi gerekiyor. Zaten kapitalizm dahilinde gerçek bir demokrasi mümkün değildir. Zira, demokrasi ve kapitalizm antinomik kavramlardır… Biri olursa diğeri olmaz…
Savaş söz konusu olduğunda sadece insan ölümleri akla geliyor. Oysa savaşlar sadece insanları öldürmüyor. Ekolojik yaşamı da yok ediyor. Ekolojik dengeleri aşındırıyor. Yaşamın temelini yok ediyor… Fakat, kapitalistler sadece savaştan kâr etmezler… Yıktığını inşa ederek savaş sonrasında da kâr ediyorlar…

Kapitalizm-emperyalizm var oldukça, savaşlar, çatışmalar, boğazlaşmalar da var olmaya devam eder… Fakat bir şey var: Kapitalizm dahilinde insanlığın ve uygarlığın bir geleceği yok… Vakitlice bu netameli sistemden çıkılamazsa, geriye kurtarılacak bir şey kalmaya bilir…

‘Savaşa karşıyım demek’ iyi-güzel de, o kadarı yeterli değil. Savaşın gerisindeki nedenleri, savaşın gerçek faili olan sistemi de sorun etmek ve gereğini yapmak gerekiyor… Velhasıl ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denmiştir…

Kaynak: Dünyalılar.org

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.