Unutulmayan cüret

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Yükseklere çektiği proleter bayrakta burjuva-feodal sisteme ait hiçbir leke bulunmaz. Bundandır ki, toplumun her kesiminden emekçilerin, özgürlüğe ve kurtuluşa susayan en alttakilerin sesi ve kararlılığı olmayı başarmış ve halen aradan yarım asır geçtikten sonra bile seslerine ses olmayı sürdürmektedir.
  • Türk ulusunun elinde toplanan ayrıcalık ve imtiyazlar karşısında kararlıca durdu. Ezilen ulus ve halkların, zulüm altında sömürülen soluksuz bırakılanların devrim ve demokrasi mücadelesinin yılmaz savunucusu ve kararlı öncüsü oldu.

Aradan yarım asır geçti. Sınırlara ve zamana sığmayan mükemmel bir akıl durdu. Devrim için çarpan bir yürek susturuldu. İşçilerin, emekçilerin sahici önderi, Kürt halkının, kadınların, tüm ezilenlerin güvenilir yoldaşı katledildi. Ser verip sır vermeyen devrimci geleneğin öncüsü komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 18 Mayıs’ta Amed zindanında ağır işkence altında bedeni parçalanarak katledildi.

Onu hiç ama hiç unutmadık! Çünkü o geride okunacak oldukça değerli devrim belgesi ve yazılmaya değerli şeyler bıraktı. Bir avuç cesur yoldaşıyla ve birkaç kırmayla Ortadoğu’nun en gaddar ve en acımasız faşist devletine, Türk devletine kafa tutup savaştı.  

Kaypakkaya yoldaşın katledilmesiyle, faşist diktatörlük kaybetme ve yıkım korkusunu nispeten önleyebildi. Çünkü onun fikirleri TC devletiyle açık hesaplaşmanın ve en ilerde savaşmanın tezleriydi. Onun katledilmesiyle, mahir ve güvenilir ellerde olan demokratik halk devrimi ve sosyalizm tezi kesintiye uğradı. Aradan elli yıl geçti ve geride bıraktığı boşluk halen doldurulamadı. Çünkü bilinir ki, devrimci fikirler ancak daha ileri bir akıl, güçlü bir irade ve usta bir önderin elinde ete kemiğe bürünebilir.

Diktatörler, egemenler canlı bir komünizm belasından kurtulabildiler ancak onun ileri sürdüğü tezleri, savunduğu devrim ve sosyalizm fikirlerini yok edemediler. Kurduğu partiyi revize edip tasfiye etmeye, birçok kez içten hançerlemeye çalıştılar; öncülerini, yoldaşlarını katlederek devrim yürüyüşünü durdurmaya çalıştılar ancak başaramadılar. 

Kaypakkaya korkusu kompradorların, faşistlerin, ırkçıların, hırsız ve düzenbazların başına bela olmaya devam ediyor.

Fikirler sesten ve dalgalardan daha güçlü dolaşıyor evrenin etrafında ve gök kubbenin altında.  

Yanlışla doğrunun, dostla düşmanın, özgürlük ile köleliğin, devrimle reform arasındaki mücadelede kopuşmanın ve netleşmenin adıdır İbrahim Kaypakkaya.

Başın her derde girdiğinde sorulara yanıt, sorunlara her çözüm arandığında dönüp başvurulacak önemli bir kaynaktır İbrahim Kaypakkaya. 

Yükseklere çektiği proleter bayrakta burjuva-feodal sisteme ait hiçbir leke bulunmaz. Bundandır ki, toplumun her kesiminden emekçilerin, özgürlüğe ve kurtuluşa susayan en alttakilerin sesi ve kararlılığı olmayı başarmış ve halen aradan yarım asır geçtikten sonra bile seslerine ses olmayı sürdürmektedir.

O uçuruma itilmiş, horlanmış, ötekileştirilmiş sahipsiz her insanın yoldaşı, sağlam dostu güvenilir öncüsü olmuştur. Bundandır ki sistemle ırkçılıkla, cehalet ve karanlıkla uzlaşmaz. Devrimci fikirleri, sistemin ve Kemalist solcuların korkusu olmaya devam etmektedir.

Bırakalım fikirlerini, bayraklara çizili kasketli suretine dahi saldırı oluyorsa bu neyle, nasıl izah edilebilinir? Kaypakkaya yoldaş direnişin, küçük bir grupla büyük cüret etmenin, devrimci savaşta ısrarın adı olduğu gibi düşmana korkunun da vazgeçilmez kodudur.      

Aradan yarım asır geçmesine karşı baskı ve şiddetle, inkar ve korkuyla yok edilmeye çalışılmasının ve özenle gizlenip görünmezlik içinde unutturulmaya çabalanmasının elbette sınıfsal nedenleri vardır. Çünkü onun görüşleri, İttihatçı-Kemalist devletin var oluş temellerine konulan en güçlü ve sarsıcı halk bombasıdır. Feodal faşist müslüman Türk kompradorlarının, tefeci tüccarların, bey ve ağaların boğazına sarılıp onları soluksuz bırakan nasırlı proleter eldir.

Bu nasıl bir korkudur ki, aradan yarım yüzyıl geçmesine karşın egemenler ve bilcümle Türk sosyal şovenleri komünist önder İbrahim Kaypakkaya’dan korkmaya devam ediyorlar? Adının anılmasına bile tahammül gösteremiyorlar. Görünmezlik içinde unutturmaya çalışıyorlar.

Ancak nafile!

Unutturulmaya, gizlenmeye her çalışıldığında emeğin ve özgürlüğün toprağında hasat olmaya devam ediyor. Derine gömülmeye çalışıldıkça daha güçlü bir sahiplenme yaşanıyor.

Aradan koca bir yarım asır geçti. Yüzyıllık Türkiye Cumhuriyet tarihi, siyaseti ve gerçekliği hakkındaki tespitlerinin bilimselliği, isabetli ve gerçekçi oluşunu yine görebiliyoruz. Geçen uzun zaman içinde TC devleti ne demokrasiyi tanıdı-bildi ne de öğrenmesini becerdi. Ne başta Kürt halkı olmak üzere halkları zorla Türkleştirme politikasından ne de kitle katliamlarından vazgeçti. Kendisinden olmayan herkesi zorla ve zorbalıkla yola getirme çabasından vazgeçmedi. Her türlü ilerici ve demokratik düşünceye zincir vurdu. Sahiplerini en ağır işkencelerden geçirerek cezalandırdı. Suratına parlamento maskesi geçirse de faşizm ve ırkçılık politikasından bir an olsun geri durmadı. Emperyalizme siyasi bağımlılık hizmetinden, uşaklık rolünden ödün vermedi.  

Kaypakkaya yoldaşın 50 yıl önce Kürt ulusal sorunu ve Kurdistan meselesi üzerine yaptığı çözümlemeler bugüne dek geçerliliğini ve isabetliliğini korumaktadır. “Kürtlerin bir millet teşkil ettiği, gözü azgın Türk şovenizmiyle karartılmamış olan herkesin kabul edeceği tartışılmayacak kadar açık bir gerçektir. ... Türkiye’de ırkçılık politikası yerli hakim sınıfların politikasıdır... Türk işçi ve köylülerin bilinçleri Türk hakim sınıfları tarafından milliyetçilik ideolojisiyle karartılmıştır’’ derken Kurdistan’ın Lozan Anlaşması’yla çeşitli devletler arasında paylaşıldığını, Kemalistlerin, Kürtleri ve Türk olmayan diğer milliyetleri zorla Türkleştirip kitle katliamları gerçekleştirdiğini belirtir.

Kürtlere ve Türk olmayan diğer halklara uygulanan milli zulmün karşısında kararlıca durur. Her zaman, her durumda herkesten daha kararlı olarak Kürtlere uygulanan zulme karşı savaşmayı görev bilip sorumluluk sayar. Kürtlerin özgürce ayrılma hakkını, ulusların ve dillerin tam hak eşitliğini savunurken oldukça isabetli ve samimiydi. Türk ulusunun elinde toplanan ayrıcalık ve imtiyazlar karşısında kararlıca durdu. Ezilen ulus ve halkların, zulüm altında sömürülen soluksuz bırakılanların devrim ve demokrasi mücadelesinin yılmaz savunucusu ve kararlı öncüsü oldu.

24 yıllık sınırlı yaşamını sınırsız bir dava için adayan İbrahim Kaypakkaya yoldaş asla unutulmayacaktır. Yaşarken de ölürken de değerli olanlar bilincimizde ve anılarımızda sonsuza dek yaşayacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.