Her ihtimale hazırız

Murat Karayılan
Karayılan: Önce ayağımızı sağlam yere basacağız, sonra adım atacağız
- Mesele, sadece PKK ile Türk devletinin meselesi değildir. Biz Şêx Seîdlerin, Seyit Rızaların, Rindexana Ali Yunusların, Biroyê Heskî Têlî’lerin devamıyız. Bu, 100 yıllık bir sorundur.
- Hem savaşı yükselterek hem de ‘gelin de barışı geliştirelim’ demekle olmuyor. Savaş ve barış bir arada olmaz. Ya barış olur ya da savaş. Bunun kararını da Türk devleti versin.
- Kürt Özgürlük Hareketi, inançlı insanlar topluluğudur. Önder Apo devreye girmediği, bu arkadaşlarla konuşmadığı müddetçe, öyle sadece bir videolu çağrıyla bir şey olmaz.
- PKK Kongresi, silah bırakma kararını alır. Sadece Önder Apo, kongreyi toplayıp konuşabilir. Hareket'in fedaileri, Önder Apo özgürleşmeden silah bırakmaya ikna olmaz.
Mücadeleyi daha da güçlendirecek ve yeni hamleleri geliştirecek siyasi, diplomatik, askeri, taktik ve teknolojik imkanlarının varlığına dikkat çeken PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk iktidarının güven oluşturacak adımlar atması gerektiğini; mevcut dil, uygulamalar ve çabalar değiştirilmezse hiçbir sürecin gelişemeyeceğini vurguladı. Kürt Halk Önderi'nin, 15 Şubat’ta önemli ve tarihi bir açıklama yapacağını söyleyen Karayılan, şunların altını çizdi: "Hareket olarak her ihtimale hazırız. Tecrübeli bir hareketiz. Öyle kolay kolay yaş tahtaya basmayız. Önce ayağımızı sağlam yere basacağız, sonra adım atacağız."
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Stêrk TV'nin sorularını yanıtladı. Hem taktik derinlik hem de teknik ilerleme kat ettiklerini; karada, havada ve yer altında savaş yeteneklerinin geliştiğini belirten Karayılan, ulaştıkları savaş doktriniyle başarma inançlarının daha da güçlendiğini kaydetti. Mücadeleyi daha da güçlendirecek ve yeni hamleleri geliştirecek siyasi, diplomatik, askeri, taktik ve teknolojik imkanlarının varlığına işaret eden Karayılan, şöyle sıraladı:
* Bugün Kürtlerin eli çok daha güçlüdür. Bölgedeki yeni süreçte, yeni bir dizayn gündemdedir. Hareket olarak seçeneklerimiz çok daha fazlalaştı. Siyasi, politik ve diplomatik olarak şu anki imkanlarımız geçmişe oranla daha iyidir. Kendi öz gücümüze güveniyoruz fakat imkanlarımız çok daha artmıştır.
* Son yıllarda taktik açıdan çok değişim ve yenilik yaşadık. Şimdi savaş, hem yer üstünde hem yer altında yürütülüyor.
* Teknolojik alanda da yeni gelişmeler kat ettik. Silahlı veya silahsız araçlarının önemli bir kısmı, geliştirdiğimiz teknikle çöp olmuş durumda. Onları artık bize karşı kullanamıyorlar. Şu an bize karşı sadece bir modeli kullanabiliyorlar; buna karşı da kısa zamanda bir çözüm bulacağız ve bu hikayenin sonunu getireceğiz. Bu, sıradan bir şey değildir.
* Teknolojik gelişmeler çerçevesinde bizim de düşmanı uzaktan ve havadan vurma imkanlarımız doğdu. Düşman, Ankara’dan bizim üzerimize savaş uçakları gönderiyordu, biz de zeminde 100 metre mesafede bireysel silahlarla savaşmaya çalışıyorduk. Bu durum dengeyi bozuyordu. Şimdi biz de uzaktan vurabilme imkanlarını yaratmış bulunuyoruz.
Soykırım siyaseti sürüyor
Kürt Halk Önderi'nin 15 Şubat'ı bir çözüm hamlesinin başlangıcı yapmak istediğini belirten Karayılan, devlet heyeti ve DEM Parti heyetinin İmralı'daki görüşmeleri, verilen mesajlar ve iktidar ortaklarının tutum ve açıklamarını hatırlatan Karayılan, ancak yeni bir dönemin başlaması, bir Türk-Kürt barışının gelişmesi yolunda hiçbir olumlu adım atılmadığını söyledi. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘barıştan herkes istifade eder’ dediğini anımsatan Karayılan, kullanılan dilin ve uygulamaların da barışa göre olmadığını vurguladı. AKP’nin halen kararını vermediğini; eski siyaseti olan soykırım, katliam ve şiddet siyasetini devam ettirdiğini belirten Karayılan, özetle şöyle izah etti:
* Mesela şimdi Cerablus’tan Tebqa’ya kadar bir cephe var ve Türk devleti tam iki aydır burada Kürtlere ve müttefikleri olan Araplara karşı her türlü tekniği kullanıyor. O geniş cephede boydan boya savaş yaşanıyor ve sivil katliamlar sürüyor.
* Kuzey Kürdistan’da da kayyum siyaseti yürütülüyor. Bu uygulama, bölge halkının iradesine karşı bir saldırıdır. Sen halka, ‘barışalım, sarılalım, bir olalım’ diyorsun ama onun iradesini de eziyorsun.
* Her gün tutuklama operasyonları yapılıyor.
* Bize dönük olan saldırıları zaten saymıyorum. Her gün bombardımanlar vardır; saldırılar vardır. Zaten güçlerimiz arasında birçok yerde 200-300 metre mesafesinde savaş yaşanıyor. Kış aylarında olmamıza rağmen bu savaş halen durmamıştır. Yani bırakın tüm bu konularda gevşemenin olmasını, tersine daha da şiddetlenen bir durum vardır.
Videolu çağrıyla bir şey olmaz
Kürt halkının, tarihsel deneyimlerinden dolayı Türk devlet siyasetine dönük güvensizliğine işaret eden Karayılan, her şeyden önce güven oluşturacak adımlar atılması gerektiğini; mevcut dil, uygulamalar ve çabalar değiştirilmezse hiçbir sürecin gelişemeyeceğini vurguladı. Karayılan, Türk tarafının açıklamalarında bir tek silah bırakılması gerektiğinden bahsetmesinin, Türk tarafının sorunu olduğunu kaydeden Karayılan, şunları söyledi: "Diyelim ki Önderlik çağrıda bulundu. Peki bir tek çağrıyla bu iş biter mi? Biz on binlerce silahlı gücü bulunan bir hareketiz. Bu güç, öyle para için gelen, maaşını kesip ‘evine git’ denilince hemen onu yapacak bir güç değil. Bu, inançlı insanlar topluluğudur. Fedaidirler. Önder Apo’nun kendisi devreye girmediği, bu arkadaşlarla konuşmadığı müddetçe, öyle sadece bir videolu çağrıyla bir şey olmaz. Önderliğimiz bu güçle daimi bir biçimde konuşamazsa silah bırakmaya dönük nasıl ikna edecek? Ben de mesela şimdi sorumlulardan birisiyim ve gerillayla uğraşıyorum; kendim de bir gerillayım. Ben kimseye çağrıda bulunarak ‘silah bırakın’ diyemem. Zaten demem de. Bugün Zap’ta 200 metre mesafede Türk devletinin askerleri ile arkadaşlarımız savaşıyor. Ben nasıl oradaki arkadaşlara silah bırakmalarını belirtebilirim. Ben bu konuya dair kendimde hiçbir hak görmüyorum. Önder Apo’nun devreye girmesi gerekiyor.
PKK Kongresi karar verir
Şunu da söyleyeyim: Silah bırakmak için karar almaya ihtiyaç vardır. Mesela kongre kararı gereklidir. PKK Kongresi’nin toplanması ve böylesi bir karar alması gerekir. Bunların hepsini kim yapabilir? Önder Apo yapabilir. Önder Apo, kongre çağrısı yapabilir; kongre toplanınca Önderlik kongrede konuşabilir. Fiziki olarak orada bulunmasa da birçok kez mesajları ulaşabilir. Bu, sıradan bir konu değildir. Hareket'in fedaileri, Önder Apo özgürleşmeyene kadar da silah bırakmaya ikna olmazlar.
Artık özgür olmalı
Artık tecridin kaldırılması da bir çözüm değildir. Bu sürecin gelişmesi için Önder Apo'nun özgürleşmesi gerekiyor. Önder Apo dışında bizden hiç kimse silahları bırakmak için kongreyi toplamayı, tüm arkadaşları ikna etmeyi ve onların rızalarını almayı sağlayamaz. Bunun için öncelikle Önder Apo özgür olmalı ve bir yerde özgür bir biçimde, teknik yoluyla mı olur, farklı yöntemlerle mi olur, heyetler yoluyla mı olur, bu tür çalışmalar üzerinde durmalı. Bir ikna sürecinin gelişmesi gerekiyor ve bunu bir tek Önder Apo yapabilir.
Sembolik de olsa önemli
Zaten İmralı Zindanı’nda o tecridin altında böyle bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değil. Kuşkusuz başlangıç açısından sembolik bir açıklama değerli bir şeydir ve bu çok önemlidir. Onun ardından belirtilenlerin hayata geçirilmesi gerekir ve bunu ancak Önderliğimiz kendisi yapabilir.
Önce ateşkes sağlanmalı
Bir de mesela öncelikle bir ateşkes gerekir. Ateşkes olmadığı müddetçe biz burada nasıl silah bırakmayı gündemimize alabiliriz ki? Her gün silahlar kullanılıyor ve biz silahlar sayesinde kendimizi koruyoruz. Dolayısıyla öncelikle zemin yaratılması gerekiyor. Zemin nasıl yaratılabilir? Önce çift taraflı ateşkes olabilir; sonra dil değiştirilerek barış dili kullanılabilir; ikna çalışmaları yürütülür; kanaat oluşturulur ve o zaman gerekenler yapılır. Bizler silaha aşık insanlar değiliz; bizler özgürlüğe, demokrasiye ve eşit yaşama aşığız. Biz bunlar için canımızı ortaya koyuyoruz. Eğer bunlar gerçekleşirse kuşkusuz o zaman silahın da bir anlamı kalmaz.
Baskı ve tehditle olmaz
Herkesin doğru yaklaşması gerekiyor. Baskı ve tehditle, şimdi kullanılan türden bir dille bir süreç olmaz. Biz Önder Apo’nun arkasındayız ve stratejik yaklaşıyoruz. ‘Birkaç bin veya birkaç milyon oy gelir mi, gider mi’ ona bakıp da ona göre tutum belirlemek doğru değildir. Bu, öyle bir şey değil. Stratejik bir konudur. Onun için Türkiye’de gerçekten de başkan olmalı, önder olmalı, lider olmalı. Bizim var; işte Önder Apo’dur ama karşıda da olması gerekiyor. Sorunu ortaya koyarlar ve çözerler.
Sadece PKK ile TC'nin meselesi değildir
Unutmayalım ki; bu sadece 50 yıllık bir sorun değildir. Mesele, sadece PKK ile Türk devletinin meselesi değildir. Biz Şêx Seîdlerin, Seyit Rızaların, Rindexana Ali Yunusların, Biroyê Heskî Têlî’lerin devamıyız. Bu, yüzyıllık bir sorundur. Sonrasında kimi çözüm girişimleri ve mecliste yaşanan uzlaşmaların olduğu hasebiyle Koçgirî dönemi sayılmayarak başlangıç olarak Şêx Seîd direnişi ele alınırsa şu anda tam da onun 100. yılındayız. Biz, yüz yıllık bu sorunu temelden çözmek istiyoruz. Bu da Türk-Kürt ittifakıyla olacak bir şeydir. Bu taktik değil, stratejik bir meseledir. Biz bu düzeyde yaklaşıyoruz. Eğer Türk devleti ve hükümeti de aynı yaklaşımla bu süreci geliştirirse bizler kalıcı bir çözümün gelişeceğine ve Türkiye’de yeni bir dönemin başlayacağına inanıyoruz. Bunun için öncelikle belirttiğimiz gibi bu tutumların değişmesi gerekiyor. Bizim için de böyle bir kararı vermek kolay değil ama yönetim olarak kendimizi netleştirdik; karşımızdakilerin de kendilerini netleştirmesi gerekiyor. Yoksa hem savaşı yükselterek hem de ‘gelin de barışı geliştirelim’ demekle olmuyor. Savaş ve barış bir arada olmaz. Ya barış olur ya da savaş. Bunun kararını da Türk devletinin vermesi gerekiyor."
Yaş tahtaya basmayız
Halk ve Hareket olarak önemli bir döneme girdiklerini söyleyen Karayılan, şunları ekledi: "Önder Apo, 15 Şubat’ta önemli ve tarihi bir açıklama yapacak. Hareket olarak her ihtimale hazırız. Savaşa da hazırız; savaş stratejisi ve taktiğimizde netiz. Bu konuda sorunumuz yoktur. Önder Apo’nun geliştirdiği proje çok daha stratejik ve önemlidir. Onunlayız ve onunla olacağız fakat her ihtimale de hazır olacağız. Halkımız, Önder Apo’yu izlemeli. Biz tecrübeli bir hareketiz. Öyle kolay kolay yaş tahtaya basmayız. Önce ayağımızı sağlam yere basacağız, sonra adım atacağız. Herkesin bu döneme sorumlu yaklaşması gerekiyor. Bizler de kendi açımızdan üzerimize düşen sorumlulukların gereğini yerine getireceğiz."
* * *
Türkiye, Suriye'yi eyaleti olarak görüyor
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türkiye, Suriye’yi kendisine aitmiş gibi ele aldığını; zaten hemen “Halep Türk’tür” dediğini; Suriye’nin bir kısmını Misak-ı Milli sınırları içerisinde gördüğünü belirterek, "Türk devletinin Suriye üzerine hesapları vardır. Türk devleti zaten bu hesapla SMO’yu örgütledi. Muhalefet adına geçici bir hükümet kurdu. Türkiye kolu Suriye’de başarılı olmadı; iktidarı HTŞ gidip ele geçirdi. Uluslararası güçler de HTŞ’nin arkasında durdu. HTŞ yönünü Şam’a döndü; Türkiye ise kendisine bağlı güçlerin yönünü Özerk Yönetim bölgesine döndürdü. Bölgenin tümünü işgal edebileceklerini düşündü ama yapamadı; Tişrîn ve Qereqozaxk’ta tıkandı. İki aydır orada bekliyorlar, ileriye gidemiyorlar. Bunun için aslında onların Suriye’ye dönük planları başarılı olmadı" dedi.
Başarılı olamadıklarını görünce hemen HTŞ ve Ahmed El Şara’yı etkileme ve ona dayanmaya yöneldiğine dikkat çeken Karayılan, şöyle devam etti: "Zaten onlarla da geçmişten beri ilişkileri vardı ama kendine bağlı SMO gücünü ayrı örgütlemeye çalıştı. Şimdi bu gücü HTŞ’ye uyumlu kılmaya çalışıyorlar; sürekli ilişkilerini düzeltmeyi esas aldı. Türkiye bu biçimde aslında Suriye’yi bir eyaleti görmek istiyor. Çabaları böyledir."
Güçler arası çekişme
Bunun karşısında İsrail de Suriye’yi kendi güvenliği için çok önemli görmekte. Zaten bu proje bu temelde onaylanmıştır. İsrail’in de Suriye üzerine hesapları vardır ve o da nasıl bir Suriye olması gerektiği üzerinde duruyor.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap devletleri faktörü de vardır, çünkü Suriye’de gelişen her şey tüm Arapları etkiliyor. Dolayısıyla Suriye’de yeni kurulacak devlet hangi temelde olacak? Mesela Selefi-cihadist mi olacak; nasıl olacak; bu başta Suudiler olmak üzere Arap devletleri açısından çok önemli. Onlar da kendi açılarından Suriye üzerinde bir kontrol geliştirmek istiyorlar.
Bu güçler arasında bir çekişme var. İran faktörü de vardı ama mevcut durumda orada İran’ın geri planda kaldığı belirtilebilir. Tüm bölge açısından bakıldığında elbette İran devletinin de hesapları vardır. Bölgesel planlarını bıraktığı görülmediği gibi, bırakacağını da zannetmiyorum fakat şimdi Suriye’de az önce saydığım güçler arasında krizli bir durum yaşanıyor.
El Şara ne yapabilir?
Şimdi bu ortamda Ahmed El Şara'nın ne yapacağı önemli. Kendisini ne kadar değiştirip değiştirmemiş olduğu; ne kadar irade olacağı merak konusudur. İşte bundan birkaç gün önce kendisini Cumhurbaşkanı ilan etti. Bir Cumhurbaşkanı, komşu bir devletin istihbaratına bağlı olabilir mi? Bunu ne kadar kabul edecek ya da etmeyecek? Ahmed El Şara ne kadar irade olabilecek ve değiştiğine dair sözlerine ne kadar sahip çıkacak? Herkes merak içinde ve kuşkular vardır."
QSD'ye karşı ittifak
Söyleşi yapıldığında Ahmed El Şara henüz Türkiye'ye gitmemişti ama davet edilmişti. Karayılan, Türk devletinin davetiyle birlikte 'himayesini' daha güçlendirmek istediğini belirterek, şunları ifade etti: "Kesinlikle kendisiyle QSD ve Özerk Yönetim'e karşı bir ittifak kuracaktır. O da bunu kabul edecektir. İşte söylem olarak, 'birlikte çalışalım' diyeceklerdir. Tabii pratikte bunu ne kadar uygularlar ya da uygulamazlar o ayrı bir konu. Kısacası Türk devleti esasında HTŞ eliyle QSD’ye bir savaş açmak ve QSD’yi tasfiye etmek istiyor. Türk devletinin amacı bu.
Merkezi olmayan Suriye
HTŞ’nin ve Ahmed El Şara’nın kaderi kısa bir zaman dilimi içerisinde belli olacaktır. Tecrübeleri azdır; bütün Suriye’yi kucaklayamazlar. Tek başlarına yönetmeye çalışırlarsa daralma yaşarlar. Tek çareleri olarak Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’yle ittifak yapma, sorunlarını diyalog yoluyla çözme ve yine Arap Alevileri, Dürzi halklarıyla ilişkilerini düzeltmeleri gerektiğini görüyorum. Suriye, tek bir ulustan oluşmuyor. Çok ulusludur ve dini açıdan da birçok kesimi barındırmaktadır. Esasen HTŞ de Ahmed El Şara da bir sınavla yüz yüzeler. Onlar da sanırsam uzun vadede değil, kısa bir zaman içinde çok daha fazla netleşecektir. Eğer Kürtlerle, Alevilerle ve Dürzilerle ittifak yapar, birleşik ve merkezi olmayan bir Suriye’yi hedeflerse kendini koruyabilir. Tıpkı BAAS rejimi gibi her şeyi Şam’dan yönetmek ister, Türk devletinin de belirttiği gibi merkezi bir Suriye ile kontrol sağlamaya çalışırsa bu noktada sorunlar çıkacak gibi görülüyor. Şimdiki duruma göre ancak merkezi olmayan, demokratik bir Suriye ile kendisini ve birliğini koruyabilir. Bu da herkesin merak ettiği ve ileride netleşecek olan bir konu.
Türk devletinin çabaları Suriye halklarının hayrına değildir. Türk devletinin önünde farklı hesaplar vardır; onlar hegemonyalarını kurmak istiyor. Kürtleri önlerinde engel gördükleri için onları tasfiye etmek istiyorlar. Bakın; bir yandan Türk devleti, Önder Apo ile diyalogla bazı sonuçlar elde etmeyi istiyor, bunun çabasını geliştiriyor; diğer yandan da HTŞ ile ittifak yaparak şiddet ve savaş yoluyla sonuca gitmek istiyor. İşte şimdi bir tane Dışişleri Bakanları var; bir jandarma komutanı gibi hareket ediyor. Sürekli öldürmekten, yok etmekten ve bu eksendeki ittifaklardan bahsediyor. Bundan dolayı Ahmed El Şara gidince bu çerçevede bir ittifak yapacaklarını düşünüyorum. Tabii ki pratiğe bakılmalı ve ne kadar yaşama geçeceği konusu önemli olmakta.