Yanılgılar labirenti

Aykan SEVER yazdı —

  • Asıl aldatmaca  "seçimler"in kendisinin düzenin çarklarını döndürmek için önemli manipülasyon araçlarından birine dönüşmesi. Oy denilen aracın bir şeyleri değiştirme olasılığının bütünüyle ötelenip mevcut baskıcı rejimlerin onay makamı haline gelmesi.

Post-modern karakterli 3. Dünya Savaşı'nın berhava ettiği kavramlar arasında "demokrasi" de var. Epey zamandır herhangi bir ülkede egemen olan kesim politik gelişmeleri, seçim vb. işleri hiçbir biçimde tesadüfe ya da şansa bırakmıyor. Kuşkusuz istisna olan yönetimler var, ancak bu tür yerler bir hayli az. Asıl aldatmaca ise "seçimler"in kendisinin düzenin çarklarını döndürmek için önemli manipülasyon araçlarından birine dönüşmesi. Oy denilen aracın bir şeyleri değiştirme olasılığının bütünüyle ötelenip mevcut baskıcı rejimlerin onay makamı haline gelmesi.

Yakın zamanda bir çok yerde seçimler oldu ya da olacak. Arjantin, Hollanda, Mısır yakında seçim olan yerler. Ancak tamamı ya açıktan manipülasyon yüklü ya da işin doğallığı yanılmacaya tabiydi. Hollanda örneğine bakalım. Kendini ciddiye alan bir demokraside ırkçılık yapmak, göçmenlere karşı propaganda yapmak Nazilikle eş değer görülerek yasaklanır ve yapan kişiler yargılanır. Ancak bırakın seçimin galibi olan ırkçı Geert Wilders’ı, Hollanda'da neredeyse dişe dokunur bütün partiler alenen ırkçı-göçmen karşıtı tutum aldı. Çünkü sermayenin tercihi o yönde. Kendisi göçmen olan insanlar bile egemen kesimlerin yoğun manipülasyonu eşliğinde bir süre sonra göçmen karşıtına düşüyor. Faşistleşiyor. Bu süreç maalesef dünyanın birçok yerinde böyle. 

Yakın zamanda birçok yerde güya seçim olacak. Örneğin Sırbistan, Azerbaycan ve Rusya. Buralarda olacak seçimlerin tamamının sonucu önceden belli, hiç bir sürprize yer yok. Burada sorun tek başına seçimlerin manipüle edilmesi değil. Dünyanın giderek ağırlığının bu yaşananları normalleştirerek faşizmin aktif savunucusu haline gelmesi.

"Demokrasinin beşiği" diye kimi kesimlerce nitelenen ABD'de son tahlilde bu yaşananlar muaf değil. Amerika sevsek de sevmesek de uzun yıllardır kapitalist dünyanın lideri. Ancak dünyanın geri kalanına herhangi bir biçimde iyi örnek olduğu ise söylenemez. Uluslararası siyasette aldıkları vahşete dayalı tutumlarını bir kenara bıraksak bile dünyanın önüne Biden ve Trump'dan ibaret liderlikleri aday diye çıkarmak dahi bir hayli sorunlu. Çünkü ikisi de suça gömülmüş insanlar. Trump'ı anlatmaya bile gerek yok, zaten işlediği cürümleri saklamayacak kadar utanma türünden insani duyguları barındırmayan biri. Biden'a gelince yolsuzluğa batmış, savaş kundakçısı bir karakter. Oğlu ise dokuz ayrı suçu babasının forsuyla işlemiş ve yargılanıyor.

Amerikan demokrasisi suç üzerine kurulu bir sistem. Seçim süreci bir nevi rüşvet ilişkisinin yasal olarak organizasyonu. Mesela Biden geçenlerde California’da üç günlük bağış toplama turuna çıktı. Buradan 15 milyon dolar toplaması bekleniyordu. Genelde ise 67 milyon dolar. Peki bu paraları kim veriyor? Elbette çok parası olanlar. Bu çok parası olanlar daha sonra doğal olarak verdiklerinin karşılığını da bekleyecekler. Ya parası olmayanların hakkını kim savunacak? Elbette hiç kimse! 

Yalnız anladığım Amerikalılar için vergi vermek kutsal. Rüşvet de alsan vergisini verdin mi gerisinde sorun yok. Kazanç kutsallaşıyor bir anda. Senatör Bob Menendez örneği işte bu okuma üfleme kısmını atladığı için sıkıntılı. Onca insan hakları, demokrasi sözü edip Mısır'a silah satışı için altın külçelerini cebe atabiliyorsunuz, düzenin payını ise vermemeye kalkıyorsunuz. Kahraman şeriften kaçmaz, yakalar. TC'den rüşvet aldığı iddia edilen New York Belediye Başkanı Eric Adams’ın hali de öyle.

Önümüzdeki yıl iki suçlu, Biden ve Trump aşağı yukarı benzer politikalar uygulamak için birbirini gerekçe göstererek yine başkanlığa aday olacak. Onca gürültünün neticesinde yanılgılar labirentinin sonunu getirecek sürpriz bir sonuç çıkacağına inanan var mı? Onların kurallarıyla oynadığımız sürece elbette sonunda kasa kazanacak!

Ancak bugün gerçekte kitlelerde köklü kopuş yok, ancak manipülasyonun gücü de bir yere kadar. Örneğin, İsrail'in Filistin'e artan saldırıları karşısında Netanyahu yönetiminin arkasında tam siper olanların yalanlarına insanlar inanmıyor. Bu ABD'de de böyle Avrupa'da da. Avrupa'daki kimi ülke yöneticilerinin İsrail destekçisi tavırdan çark etmelerinde bu yalanı kabullenmeme halinin payı çok. Biraz klişe ama gerçek; ne onların oyunlarına ortak olmak zorundayız ne de kurallarına riayet etmeye mecburuz. Değiştirmeye buralardan başlayabiliriz…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.