‘Yas’ sahtekarlığı ve vatana ihanet!..

Ahmet Davutoğlu’nun Ankara Katliamı üzerine yaptığı konuşma, onun savaş politikasında ısrar edeceğini gösterdi. Üç günlük yasın “kara bayrağı” ile bu savaş politikasını kamufle etme ve KCK’nin “eylemleri durdurma” kararını karartma yeltenişi hiç kimseyi ikna etmedi.
Ankara’da can veren insanların yasını, Saray’ın emriyle kendisinin başlattığı savaşta ölen “asker ve polislerin yasıyla” dengelemesi, onun Ankara Katliamı’ndaki siyasi ve fiili sorumluluğunu gözler önüne serdi. 128 barışçının yanına “savaşta ölen asker ve polisleri” eklemesi, buna karşılık o asker ve polislerin 24 Temmnuz-8 Ekim arasında öldürdüğü sivillerin, örneğin 15 yaşındaki H.B.’nin, 16 yaşındaki Barış İşçen’in, 40 yaşındaki Meryem İşçen’in, 4 çocuk annesi Ziynet Dirican’ın, 7 çocuk annesi 52 yaşındaki Meryem Süne’nin, 70 yaşındaki Hacı Ata Borç’nin, 70 yaşındaki Mehmet Erdoğan’ın, 13 yaşındaki Cemile Çağırga’nın, 7 yaşındaki Baran Çağlı’nın, 10 yaşındaki Selman Ağar’ın ve öldürülen diğer 110 sivilin “yasını“ bilerek, isteyerek, hatta gülerek unutması Ankara Katliamını AKP’nin nasıl kirli bir demagoji ile küçültmeye, hafifletmeye çalıştığını çok açık kanıtladı.
Savaşta can veren polis ve askerlerin yasını tutmaya hiç kimse karşı değil. Gerillanın da yasını tutmaya hiç kimse itiraz edemez. “Yası tutulacak” olan polisler ve askerler tarafından katledilen sivillerin yasını tutmak, bu Davutoğlu denen şahsın aklına niçin gelmez? Çünkü O, Ankara’da yakınlarını kaybeden insanlarla alay ediyor. Onlara Türkiye’nin dört bir tarafında hükümetin emriyle sivilleri öldüren, öldürdüklerini hayvan leşi gibi boynuna urgan bağlayıp zırhlı araçla yollarda sürükleyen özel harekatçılar için de “yas tutacaksınız” demiş oluyor.
Gün gelecek, savaş bitecek, işte o zaman Türkiye Cumhuriyeti ve eğer o güne kadar AKP ve Saray Türkiye’yi hala bölememişse Türkler ve Kürtler, bütün milletlere ve dinlere mensup olanlar, Saray’ın ve hükümetin 24 Temmuz günü başlattıkları savaşta can veren herkesin, asker ve gerillanın, polis ve milisin, üniformalı ve sivilin yasını tutacak ve bütün bu ölümlerin sorumlusu olan hükümet ve Saray adamlarını insanlık önce vicdanında ve sonra yargı önünde mahkum edecek.
Bu satırları yazarken Davutoğlu’nun konuşma metnine durup durup bakıyorum. Anlıyorum ki, bunlar “yargılanacakları” için kapıldıkları korku yüzünden ülkeyi yakana, yıkana, bölene, parçalayana, darbelerden darbelere, terörist bombalarından, bomba yüklü kamyonlara kadar her bir belaya bulaştıra bulaştıra savaş yolundan yürüyecekler.
KCK “eylemlerini, 1 Kasım’a kadar durdurmuş”. Akdoğan’lar, “ciddiye almıyoruz, PKK bunu hep yapıyor” diye konuşmakta. Ciddiye almadığı bu “eylemlere ara verme”, önümüzdeki 20 gün içinde yüzlerce askerin, polisin, gerillanın ve sivilin ölmemesi demek. Davutoğlu hükümetine bu ölümler vız gelip tırıs gidiyor. Şu andan başlayarak ölen her polisin, askerin, gerillanın ve sivilin katili AKP, hükümet ve Saray olacaktır.
Davutoğlu Selahattin Demirtaş’a saldırıyor. O katliamı yapanlar da zaten Demirtaş’ın partisine saldırıyor. Aynı saftalar.
Artık her şey açık.
KCK silahlarını 1 Kasım’a kadar susturduğu halde...
Erdoğan ve Davutoğlu ise “sonuna kadar savaş” diyor.
Ve görülüyor ki, Rojava’da nasıl DAİŞ’e “yardım” ettilerse, önce Diyarbakır’da, sonra Suruç’ta, şimdi de Ankara’da “yolları canlı bombalara açtılar.”
Kobanê’deki “suç ortakları” artık Ankara’da iş başındalar.
Türkiye hızla Suriyelileşiyor, Irak’a benziyor. Suçunuz “vatana ihanettir” efendiler.
Ve unutmadan sorayım; bütün bu kanlı olaylar, kuşatmalar, Kandil bombardımanları, diğer nedenlerin yanı sıra, AKP’nin kaybedeceğini anladığı seçimleri iptal ettirmek için olmasın? Sorudur. Cevap arayalım…
Yazımı bitirmiştim ki, “Demirtaş’la görüşmem” diyen Başbakan’ın “görüşme” çağrısına Bahçeli’nin olumsuz yanıt verdiğini okudum ve Kılıçdaroğlu’nun görüşmeyi kabul etmesinden onun adına utandım.
