Yazmazsak sorumlular AK’lanacak

.

.

  • Kürt basınında direniş bayrağının elden ele günümüze kadar getirildiğini dile getiren Kürt gazeteciler, “Bugünden sonra da bu direniş bayrağını devir alanlar, hakikati büyük bir aşk ile ortaya çıkarmaya devam edeceklerdir” dedi.  

Bedirhan Bey’in oğlu Mîqdad Mîdhed Bedirxan tarafından, 22 Nisan 1898’de Mısır’ın Kahire ilçesinde basılan ilk Kürtçe gazete olan Kürdistan Gazetesi’nin yayın hayatına başlamasının üzerinden 123 yıl geçti. Toplam 31 sayısı çıkan gazete, 1902’de yayın hayatına son verdi. 1973 yılından bu yana ise gazetenin yayın hayatına başladığı 22 Nisan, Kürt Gazetecilik Günü olarak kutlanmaya başladı. Kürt Gazeteciler Günü’ne ilişkin Yeni Yaşam gazetesi editörü Reyhan Hacıoğlu ve MA muhabir Sadık Topaloğlu gazetemize konuştu. 
“Dört parçaya ayrılmış bir Welat'ın basıncılarıyız" diyen Reyhan Hacıoğlu, "Bizlerin tarihi de Kürtlerin tarihinden çok farklı değil. Ölüm, bombalama, gözaltı, tutuklama, sürgün, kapatmalar yaşadık ve yaşıyoruz. Böylesi tarihler de nerden nereye geldiğimizi ve kaybettiğimiz arkadaşlarımızı anmanın bir takvimi oluyor. Ape Musa'dan Nujiyan'a ve cenazesi hala verilmeyen Vedat'a, Cizre'de katledilen Rohat'a kadar... Hakikat için çıkılan yolda geride kalanların düşlerini de omuzlayıp daha ileriye taşımak gerektiğini ve bu tarihin kolay yazılmadığını gösteriyor; 22 Nisan o yüzden önemli” diye belirtti.   


 
Onlar bizi, biz onları tanıyoruz 
 Kürt kadın gazeteci olmanın zorluklarına işaret eden Hacıoğlu, “Evet, kadın olmak başlı başına zorlu bu coğrafyada. Bir filmin repliğiydi, ‘başına bir felaket geldiği yetmiyor bir de onu herkese kanıtlaman lazım’ diye geçiyordu. Tam da böylesi bir durum kadın gazeteci olmak. Her an, her yerde can güvenliğinin olmadığı ve yasaların kazanılmış haklarına dahi saldırdığı bir ortamda, hele mücadele eden bir kadınsan işin iki kat daha zor. Kadın gazeteciler olarak bu anlamda ne söylesem eksik kalır. Sahada sürekli saldırı altında olan arkadaşlar var. Onların hakları ödenmez diye düşünüyorum. Çünkü çok daha büyük ve önemli bedellerle o haberler önümüze geliyor. Kadın olmak, muhalif olmak ve en önemlisi bunları gazeteci iken yapmak beraberinde ‘doğal’ bir hedef olmayı getiriyor. Bir gözaltı operasyonu olacaksa, bir eylemde birileri darp edilecekse illa ki gazeteciler oluyor içinde” diye ifade etti. “Onlar bizi biz onları tanıyoruz artık” diyen Hacıoğlu, iktidarın da kadınlardan, kadın mücadelesinden haz etmediğinin altını çizerek, "Bu yüzden kadın gazeteciler çok daha baskı altında" dedi. 
  
Yazmazsak karanlık çoğalacak
Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından çok geride olduğunun altını çizen Hacıoğlu, şunları söyledi: “Yargı demokrasiye ve demokratik haklara karşı bir kılıca dönüştürülmüş durumda. Bir tweet ile bile insanlar aylarca özgürlüğünden mahrum bırakılabiliyor. Tek eleştiriye dahi tahammülü olmayan bir ülkedeyiz, bir sokak röportajından dolayı dahi evin basılabilir, çocuklarının gözü önünde kafana basılabilir, dövülebilirsin. Böylesi ortamda gazetecilerin muhalif olanların sorumlulukları daha çok artıyor. Çünkü mesele bizden çok öte; gerçeklerin karartılma çabası. Her yer karanlık ve biz de ışık olmazsak karanlık çoğalacak. Durum bu kadar vahim aslında. Van'da tutuklanan arkadaşlar için bir slogan kullanıldı; 'yazmasalardı bilmeyecektik' diye. Mesele tam da bu kadar net. Gazeteciler yazmazsa karanlık çoğalacak ve en kötüsü bunun sorumluları AK'lanacak.” 


 
Direniş gömleğini giydik  
MA muhabiri Sadık Topaloğlu ise gazeteci olmanın bin bir zorluğu beraberinde getirdiği bu coğrafyada Kürt gazeteci olmanın bu zorlukları iki kat daha arttırdığını söyledi. “Hele hele hakikati savunuyorsan ve gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışıyorsan o zaman vay haline!” diyen Topaloğlu şunları ekledi: “Baskı, zulüm, işkence, katletme, bombalama, kelepçe vs. sıralanıp gider bu liste. Korkunç bir tablo değil mi? Evet görünen tablo korkunç görünse de direniş gömleğini giyip hakikati kuşanan gazeteciler için pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü gazeteciliğe adım atmadan önce bu tabloyu biliyor ve direniş gömleğini giyerek adım atmaya başlıyor. Baskı zincirinin kıramadığı ve anlam veremediği şey işte bu direniş gömleğidir." 
 
Hakikat ve direniş vazgeçilmezimiz 
 “Hakikat” ve “Direniş”in Kürt gazetecilerin vazgeçilmez ikilisi olduğunu vurgulayan Topaloğlu, “Bu inanç ve kararlılıkla Silopi’de günlerce cansız bedeni yerde yatan Taybet Ana’nın çığlığı oldular. Diyarbakır Newroz’unda katledilen Kemal Korkut için hakikatin ve adaletin sesi oldular. Kuzey ve Doğu Suriye’de boğulmak istenen yeni yaşama nefes oldular. İşkence edilerek helikopterden atılan Servet Turgut ve Osman Şiban için hakikatin görünen yüzü oldular. Elbet bu saydıklarım gazetecilerin hakikat günlüğünden sadece birkaç örnek. Yalnız bu örnekler bile her şeyi anlatmaya yetiyor” ifadelerini kullandı.
Kürt gazetecilerin direniş bayrağını elden ele günümüze kadar getirdiklerini belirten Topaloğlu, “Bugünden sonra da kuşku yok ki bu direniş bayrağını devir alanlar, hakikati büyük bir aşk ile ortaya çıkarmaya devam edecek” dedi. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.