Yeni internet yasası: Hedef insani varoluş hakkımız

Cihan DENİZ yazdı —

  • Sosyal medya ve gelişen iletişim teknolojileri ile birlikte düşünce ve ifade özgürlüğüne dönük yasaklar sadece belli bir grubu ilgilendiren bir sorun olmaktan çıkıp doğrudan toplumun tümünü tehdit eden bir hal almıştır.

İktidarın değişmez gündemi yasaklar oldu. 

Sürekli acaba yasaklamadık ne kaldı diye düşünüp, bunun üzerine kafa yorup, adım adım Türkiye’yi bir yasakları cehennemine çevirdiler. Yasak, iktidar için adeta varlığını devam ettirebilmenin yegane araçlarından biri haline geldi. 

Aslında kendi açılarından çok da haksız değiller. Çok güçlü, çok muktedir görünmelerine rağmen aslında çok ama çok güçsüzler. 
Bu güçsüzlükleri içinde en çok da hakikatten korkarlar. Çünkü hakikatin ezilenleri özgür kılacağını çok iyi bilmektedirler. Bundan dolayı da, özellikle de içinde bulundukları yönetememe krizi ve buna bağlı olarak hakikat ile bağlarını tamamen kopması sonucu, iktidar için en büyük tehdit kaynağı hakikat ve onun taşıyıcısı sözdür. Yalan ve çarpıtma üzerine kurdukları iktidarları, sahip oldukları neredeyse sınırsız güce rağmen, hakikati ortaya koyan tek bir söz karşısında bile o kadar güçsüzdür ki, o tek bir sözü bile boğmak için yapmayacakları yoktur.  

Medyanın neredeyse tamamına yakınını kontrol etmektedirler, kontrol etmediklerini de baskılarla, yargılamalarla, cezalarla yıldırmaya çalışmaktadırlar. Ama yine de hakikatin kırıntısının bile dile getirilmesine tahammülleri yoktur. 
Şimdiki hedefleri sosyal medya. Bu coğrafyada dezenformasyonun, yalan haberin, çarpıtmanın kaynağı bizzat kendileri olmasına rağmen sözde bir “dezenformasyon yasası” ile adeta kırıntı halinde kalmış özgürlük alanlarını da ortadan kaldırıp toplumu iyice nefes alamaz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. 

Ama bir adım geri çekilip resmin tamamına baktığımızda göreceğimiz manzara daha da korkutucudur. 
İktidar, kendi varlığını devam ettirmenin ötesinde, insanı insan yapan özellikleri hedef aldığından, aslında insani varlığın kendisini hedef almaktadır.  

Düşündüklerini özgürce ifade edebilme özgürlüğü aslında tüm diğer hakların da gerek şartı olduğu düşünüldüğünde iktidar aslında sadece bir özgürlüğü yani düşünce ve ifade özgürlüğünü değil bizzat insani varlığın kendisini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. 
İnsani varlığın anlamı özgür yaşamdır ve bu da ancak düşüncelerimizi özgürce ifade edebiliyorsak mümkün olur. Bu olmadan yani düşüncelerinizi, duygularımızı, hislerimizi özgürce ifade edemiyorsak, özgürce konuşup yazamıyorsak diğer hiçbir hakkın da aslında kağıt üstünde bile olsa bir anlamı kalmaz. 

Yaşam hakkının bile. Düşüncelerimizi, duygularımızı, hislerimizi özgürce ifade edemiyorsak yani kim olduğumuzu dışımızdakilerine açıklayamıyorsak; düşüncelerimiz, duygularımız ve hislerimize göre eyleyemiyorsak ve bunları gerçekleştirmek için başkalarıyla bir araya gelemiyorsak,  tüm bunlardan geriye kalana sırf biyolojik olarak yaşamaya devam ettiği için insani bir yaşam diyebilir miyiz?  
Zaten son noktada iktidar dediğimiz mefhumun amacı tam olarak bu değil mi?  İnsanı insan yapan değerleri ortadan kaldırıp inanı sadece nefes alıp veren biyolojik bir yaşam biçimine indirgemek. Düşünmeyecek, sorgulamayacak, konuşmayacak, iradesi olmayacak, örgütlenmeyecek ama sadece çalışacak ve tüketecek bir “insan” yaratmak. Tıpkı George Romeo’nun kült filmi Dawn of The Dead’ın unutulmaz alışveriş merkezi sahnesinde şuursuzca yürüyen merdivenlerden inip çıkan, ortada öylece dolaşan “yaşayan ölüler” gibi. 

Dolayısıyla, ifade ve düşünce özgürlüğüne dönük her yasak, her engelleme son tahlilde bizzat insan olarak varoluşu diğer bir ifade ile insan olma hakkını hedef almaktadır; onu yadsımaktadır. 

Daha da önemlisi, iktidar sadece bir kesimi veya sadece gazetecileri, aydınları vs. hedef almamaktadır. Sosyal medya ve gelişen iletişim teknolojileri ile birlikte düşünce ve ifade özgürlüğüne dönük yasaklar sadece belli bir grubu ilgilendiren bir sorun olmaktan çıkıp doğrudan toplumun tümünü tehdit eden bir hal almıştır. Sorun sadece bir avuç gazetecinin, yazarın, akademisyenin sorunu değildir; tüm toplumun sorunudur. 

Çözüm de toplumsal direniştir. Toplumsal mücadeledir. İktidarın bu düzenlemesine karşı sadece düşünce ifade özgürlüğünü savunmak için değil bizzat insani varoluş hakkımız korumak için tüm toplumsal kesimleri bir araya getirip kararlı bir mücadele hattı örmektir. Ve ne koşulda olursa olsun insan olmakta ısrar edip, özgürce hakikati dillendirmektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.